Yıllardır süregelen Kıbrıs konusu çözüm beklerken, bu defa adanın çevresini sarmalayan Akdeniz’in derin sularındaki zengin enerji kaynakları üzerinde hâkimiyet fırtınası esiyor!
Yaz ayları sıcaklığının giderek arttığı ada ve çevresindeki sularda bayrak gösteren kimi devletler, bordalarında dalgalandırdıkları bayraklarıyla gövde gösterisi yapıyorlar!
Akdeniz’in suları enerjiye odaklı giderek ısınırken; bunun yanı sıra açık denizde bölgesel gerginliği arttıran sert rüzgârlarda şiddetini arttırıyor!
Giderek artan bu kritik sürecin tek bir nedeni var bölgede mevcut zengin enerji kaynaklarından pay almak…
Zaten bu nedenledir ki, adanın ve çevre suların tek hâkimi benim diyen Güney Rum kesimi ile bölgede hiçbir hak ve hukuku olmayan devletler iş birlikteliği anlaşması imzalıyorlar.
Geçtiğimiz hafta içinde yapılan Avrupa Birliği (AB) üyesi Güney Avrupa Ülkeleri (MED 7) 6. Zirvesi sonunda kabul edilen ortak bildiride Rumlara gaz desteğinin liderliğini Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron yaptı!
Fransa, Yunanistan, İspanya, Portekiz, Malta, İtalya ve Kıbrıs Rum yönetiminden oluşan MED 7, Malta’nın başkenti Valetta’da önceki hafta düzenledikleri zirvede Rum lider Nikos Anastasiadis ve Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın talep ettiği Türkiye’ye yönelik ifadeleri sonuç bildirisine eklenmiş, Fatih gemisinin sondaja başladığı Türkiye’nin kendi deniz bölgesini, Rumların alanı olarak kabul eden 7 AB ülkesi, Türkiye’den Akdeniz ve Ege’de faaliyetlerine son vermesini istemiştir.
Sonuç bildirisinde Türkiye’nin sondaj çalışmalarının ‘yasadışı’ olduğu ileri sürülmüş, Akdeniz’in yanı sıra, ‘Ege’ ifadesinin eklenmesini ise, Yunanistan talep etmiştir.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, zirve sonrasında yaptığı açıklamada:
“Türkiye Kıbrıs’ın (Rum yönetimi) münhasır ekonomik bölgesindeki yasadışı faaliyetlerine son vermeli. Avrupa Birliği bu tutumundan geri adım atmayacak” ifadelerini kullanmıştır.
Giderek tırmanan bu önemli süreçte Rumlar AB’nin şemsiyesi altında Fatih gemisinde görev yapan tüm personel için tutuklama kararı da çıkartmıştı!
ABD, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de başlatmış olduğu doğalgaz ve petrol arama faaliyetlerini durdurması çağrısında bulunmuştu.
Peki, ülkemiz bütün bu olup bitenler karşısında ne yapmaktadır?
Bir kere Kıbrıs’ta uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan garantör ülke olmamızın vermiş olduğu yetkiler çerçevesinde hem adadaki, hem de Doğu Akdeniz’de MEB’lerdeki mevcut hak ve hukukumuzu korumak adına yapılması gereken ne varsa eksiksiz bir şekilde o yapılmaktadır.
Dışişleri Bakanlığımız kanalıyla yapılan açıklamada; bölgede araştırmalarına devam eden Fatih isimli gemimizin yanı sıra, bölgeye aynı vasıflara sahip ikinci bir geminin daha gönderileceği de açıklanarak konuyla ilgili kararlılığımız bir kez daha ifade edilmiştir.
Türkiye’nin bu kararlılığına KKTC yönetimi de aynı kararlılıkla destek vermektedir. Hem ülkemizin, hem de KKTC’nin en yetkili makamında bulunan siyasilerin açıklamaları da bu kararlılığın somut bir göstergesidir.
Ne ilginçtir ki;
Fransa Cumhurbaşkanı konuşuyor, Yunanistan Başbakanı konuşuyor, Güney Kıbrıs Rum Kesimi temsilcisi Anastasiadis konuşuyor, Amerika Dışişleri yetkilisi konuşuyor!
Ve hep aynı şey söyleniyor:
”Türkiye Doğu Akdeniz’de mevcut enerji yataklarındaki yasa dışı sondaj çalışmalarına son vermelidir!” denirken…
Bölgenin zengin enerji kaynaklarını paylaşmak adına binlerce kilometre öteden hak talep eden bu kafadan bacaklılara; ”Peki, sizin burada ne işiniz var? Hangi yetkiyle Türkiye’nin yapmış olduğu sondaj çalışmalarını durdur diyebiliyorsun” denilmemektedir!
Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de giderek sertleşen açıklamalara bakıldığında: Önümüzdeki süreç dış ilişkilerimizin bu bölgede artan gerginlikler yaşayacağı çok açıktır.
Ancak bölgesel hak ve hukukumuzu sonuna kadar korumak adına kararlılığımızdan geriye bir adım dahi atılmamalıdır.
Bu süreçte söylenecek en doğru tespit şu atasözümüzde saklıdır: ”Rüzgâr eken, fırtına biçer…”
Türkiye’nin bölgesel gücünü hafife alanlar, şunu bilmelidirler ki; Kıbrıs ve Doğu Akdeniz üzerinde oluşturdukları suni rüzgârlara, türlü olupbittilere yönelik adımların her birisine hak ettikleri karşılığı Türkiye vermeye muktedirdir.
Ülkemiz şimdilik diplomatik ilişkilere odaklı, diyaloğu koparmayan ama hak ve hukukumuzu da koruyan adımlar atmaktadır.
Ancak esas olarak korkulması gereken şey de tam da bu noktada saklıdır!
Binlerce kilometre öteden gelip hem adadan, hem de Doğu Akdeniz’deki enerji yataklarından hak talep edenler:
Ya Türkiye tıpkı 1974 müdahalesinde olduğu gibi, hiç beklemedikleri bir anda bölgede bir kasırga gibi eserse, bunun sonucunu hiç düşünmüşler midir?
Unutulmasın ki, tarihi gerçeklerden yeterince ders almayanlar; bir gece ansızın bu kasırga ile karşı karşıya kalabilirler…