- ”Rum Tezi”
Dünya kamuoyu, Kıbrıs’taki nüfusun bir bütün olarak Yunanistan’la birleşmesinden yana olduğunu düşünmektedir. Bu yanlış kanı Yunanistan tarafından yaygın bir propaganda olarak kullanılmaktadır. Kıbrıslı Rum davasının avukatı rolündeki propagandistler, son üç yıldır herkesi Kıbrıs’ta bir Rum davasının olduğuna inandırmaya çalışmaktadırlar.
Dünya çapında hisleriyle hareket eden Rumlar, bu kampanyanın devam etmesi için Ortodoks kilisesine bağışlarda bulunmaktadırlar. Fakat kötü bir dava, hesapsız para harcamasıyla iyi yapılamaz.
Bugün dünya kamuoyu, Kıbrıs sorununu gerçekte olduğu şekilde görmeye başlamıştır. Müttefiki Büyük Britanya’ya tüm bu olanlar için çok şey borçlu olan Yunanistan’ın, bu müttefikine ait bir adayı almak için pek çok masum İngiliz askerinin ölmesine sebep olan hain bir dost olduğu artık açığa çıkmıştır.
Kıbrıs’taki Rumların, bu verimli ada için Anavatanlarının sürekli artan taleplerini reddedemeyecek kadar duygusal ve bir avuç teröristin karşısına çıkıp ”cehenneme gidin” diyemeyecek kadar korkak oldukları ortaya çıkmıştır.
Bugün artık dünya, neden Büyük Britanya’nın kanunlarının gücünü kullanarak kurallara uymayan Başpiskoposu çok önceden görevden almadığını ve kışkırtmacılığa son vermediğini, sorgulamaya başlamıştır. Yine de hala Rum davasının elle tutulabilir yanı olduğuna inanan birkaç kişinin hatırı için söz konusu davanın tüm gerçekleri burada gözler önüne serilmiştir.
Cevaplanması gereken ilk soru şudur: Kıbrıs Rum toplumunun tümü, gerçekten Yunanistan’a bağlanmak istiyor mu? Cevap Hayırdır. Kıbrıs’ta yaşayan 400.000 Rum değişik gruplara bölünmüştür ve hepsi de birbirleriyle çatışma halindedir. % 65’i komünist ya da komünist yanlısı, % 10’u tarafsız ve hiçbir partiye üye olmayan, geriye kalan % 25 ise kendi içinde 3 gruba ayrılmaktadır:
1- Dava yolundaki ‘Fanatikler’ (Başpiskopos ve teröristler bu gruba girer.)
2- Oldukları yerden memnun olan ‘Milliyetçiler’.
3- Anayasal düzenlemelerdeki boşluklar var oldukça ne orada, ne burada olan ‘Liberaller’.
Rum toplumunun bir bölümü sürekli olarak şu anki Kraliyetçi Faşist Yunan yönetimi ile değil de özgür Yunanistan’la yani komünist Yunanistan’la birleşmek olduğunu, çünkü komünist Yunanistan’ın hiçbir zaman batılı güçlere üs vermeyeceğini söyleyip durmaktadır.
Yunan liderlerinin hepsinin de Rusya’nın aleti olduklarına ve ilk fırsatta cahil topluluğu tehlikeli yollara sevk edeceklerine hiç şüphe yoktur. Bu insanlar Yunanistan’da komünizmin yasaklandığını ve eğer Yunanistan adaya gelirse özgürlükleri şöyle dursun, hayatlarını kurtarabilirse şanslı sayılabileceklerini biliyorlar. Bu gerçekler karşısında insanları ( Rum’ca konuşanların % 75’ini ) Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesini ikna edebilir misiniz?
Yıllarca Yunan Ortodoks Kilisesi Enosis çorbasını pişirmiş ve tüm Rum dünyasına buna katılma çağrısı yapmıştır. Sonuç gayet açıktır. Kimse buna katılmamıştır. Başka bir değişle hükümette veya yönetimde sözü geçen hiç kimse buna itibar etmemiştir. Bugünün teröristleri olan okullu gençler, ( E.O.K.A çeteleri kastedilmektedir…) belli bir ücret karşılığı Yunanistan’dan ithal edilen birkaç komandonun liderliği altında toplanmışlardır. Kendi hayal dünyalarında yaşayan bu gençler, o yaşta futbol veya hokey takımlarına alınır gibi çete alınmaktadırlar. Kilise liderleri ve yine belli bir ücret karşılığı Yunanistan’dan ”ithal” edilen öğretmenleri, onlara özgürlüğe giden yolun fedakârlık gerektirdiğini, İngiliz ”Boyunduruğuna” karşı gelmenin haklı bir tepki olduğunu, anavatanlarının onlarla gurur duyduğunu ve isimlerinin tarih sayfalarında sonsuz dek yaşayacağını öğretmiş ve öğütlemişlerdir.
Bugün işte bu gençler, bir avuç cahil ve düşüncesiz köylüyle birlik olup, çevredeki İngiliz askerlerini sırtlarından vurarak öldürmekte, sözüm ona vatan hainlerini yok etmekte ve tüm adayı teröre boğmaktadırlar. Sonuç olarak, Türk’lerden başka kimse bu zihniyeti anlatamaz.
Bu yüzden eğer soru ” Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesini kim istiyor?” sorusuysa cevap da şudur: ” Kötü tavsiyelere uymuş, yanlış yönlendirilmiş bir avuç çocuğa uyan kötü yoldaki bir avuç cahil köylüden başkası değil. ” Kilisenin bu terörden çok büyük çıkarları vardır ve ne yazık ki bu Hıristiyan organizasyonu, gençleri terörist ve katil yapma yoluna gitmektedir. İşte bu durum karşısında Yunanistan ve Kıbrıs’taki Enosis hareketi liderleri, Kıbrıs’ın Yunan olduğunu ve çoğunluğunun isteğinin gerçekleştirilmesi gerektiğini iddia etmektedirler. Enosis için kışkırtmacılık yapanlar ve açıkça terörizme arka çıkanlar, tüm nüfusun % 10’nu bile temsil etmemektedirler. Buna rağmen haklı olduklarını ve çoğunluğun hakkının verilmesi gerektiğini söylemektedirler.
Rumca konuşan nüfusun tümü Yunanistan’a bağlanmak isteseydi bile, bu talepleri haklı çıkarılamazdı, çünkü Kıbrıs’taki çoğunluğu bu nüfustan çıkardığınız zaman Rum tezi çöker.
Yunanistan Kıbrıs’ı yönetemez, koruyamaz ve buradan çıkar sağlayamaz. Yunan yönetimi adaya adımını attığı anda, anarşi ve iç savaş başlar, komünizm canlanır ve ada Doğu Akdeniz’de bir yangın yerine dönüşür. Yunanistan ekonomik açıdan Kıbrıs’ı destekleyemez. Değişik mezheplerden ve inançlardan gelen yarım milyondan fazla insan, açlık ve sefalete mahkûm olur. Stratejik olarak da Kıbrıs, Yunanistan için gerekli değil.
Tarihi açıdan ise Kıbrıs Yunanistan’a ait değil. Self-determinasyon ilkeleri Kıbrıs’a uygulanamaz, çünkü ada, Türkiye’nin ayrılmaz bir parçasıdır. Eğer bu ilkeler çoğunluğa göre yorumlanacaksa, o zaman da bu çoğunluk adada ki değil, Türkiye ve Kıbrıs’ta yaşayan 60 milyon çoğunluğun yorumu olacaktır.
Eninde sonunda İngiltere’nin, gerek yanlış bilgilendirilmiş dünya kamuoyunun zorlamasıyla, gerek seçimi kazanan İşçi Partisi’nin pes etmesiyle veya teröristlere yeni hayat tarzı yaratıp, onlardan bıkıp usanan insanlar sayesinde, bunu açıkça lanetlemekten vazgeçeceği düşünülmektedir.
Dünyanın herhangi bir yerindeki bir papaz veya herhangi bir kişi, Başpiskoposun ifadelerindeki kışkırtıcılığı dile getirseydi ve masum gençliği bu kadar açıkça ve cesurca şiddete teşvik etseydi, çoktan kendini hapishanede bulmuştu.
Fakat İngiliz yönetiminde, Rum kilisesinin liderleri tüm bunları yapma özgürlüğüne sahiptirler. Ancak zaman geçtikçe ve bu konuda bir şeyler yapıldıkça, İngiliz ve diğer kilise liderleri bunları protesto etmeye başladılar. Umarız ki dünyanın hiçbir yerinde dini liderler, kendi ülkelerinin gençliğini fesatlığa, şiddete, isyana, ayaklanmaya ve kanlı ihtilallere teşvik edecek kadar özgür olamazlar.
Başpiskopos’un kötü etkisi yok edilince, insanlar birbiriyle konuşmaya başladı ve terörizmle ilgili duyumlar azaldı. Onu geri getirmek mi? Evet ama ancak barış ve huzur sağlandıktan sonra. Umarız ki, geri döndükten sonra hükümetin ve yönetimin kim olduğunu anlar.