K.K.T.C’nin;
AB ile olan ilişkilerini, iç politikalarındaki gelişmeler ile birlikte, 3 Kasım 2002 (Türkiye’de AKP’nin iktidara gelişi) ve 14 Aralık 2003 (CTP’nin K.K.T.C’de iktidara gelişi…) tarihlerinden itibaren değerlendirecek olursak; aşağıda yapacağım tespitler ile karşılaşırız:
Bu ilişkilerin AB müzakerelerinin yol haritasında, K.K.T.C’nin yaşaması ve uluslararası arenada tanıtılmasına yönelik değil! Tam tersine, ‘Birleşik Kıbrıs’ yaratma hedefine yönelik olduğunu görürüz!
Bu hedefe ulaşılması için oynanan oyunların senaryosu, her seferinde olduğu gibi İngiltere ve ABD tarafından yazılmış, daima Rum- Yunan ikilisinin isteklerine uygun bir oyun sergilenmiştir! Son dönemde ise bu oyuna yeni bir oyuncu daha katılmıştır! Bu oyuncunun adı AB’dir!
Tüm bu oyunlar oynanırken; K.K.T.C’de o dönemde mevcut iktidarın, Anavatan Türkiye’deki hükümetin bu senaryolara yaklaşımı, BM arabuluculuğunda ve müzakereler sürecinde bu sorunun çözülmesine odaklanmıştır.
Ancak bu süreç; son dönemde BM zemininden, olmaması gereken AB zeminine kaymıştır!
AB ise her ilerleme raporu öncesinde Türkiye ile olan görüşmeleri ve müzakere başlıklarını; Türkiye’nin Kıbrıs’ta vermesi gereken bir dizi tavizlere bağlamış, bu güne kadar da hep aynı politikanın ısrarcısı olmuş ve olmaya devam etmektedir!
Özellikle 24 Nisan 2004 tarihinde İngiltere’nin tezgâhladığı ve dönemin BM Genel Sekreteri’nin adını taşıyan Annan planı öncesinde, K.K.T.C’de yaşananların neler olduğu artık herkesçe bilinmektedir!
O dönemi bir tek cümle ile izah etmek gerekir ise psikolojik savaşın tüm kurallarının uygulandığı bir hezeyan dönemidir!
Ve ne yazık ki, Kıbrıs Türk Halkı kandırılmış ona vaad edilen herşeyin içi boş çıkmıştır! Ortalığın toz duman olduğu o teslimiyet döneminde, insanın en çok içini acıtan şey ise Şehitlerimizin isimlerini taşıyan cadde ve sokaklarda ne idiğü belirsiz bez parçalarının ‘bayrak’ diye sallanmaları olmuştur! Tüm bu hezeyanlar yaşanırken ne yazık ki! Adada mevcut hükümetin temsilcileri de, Kıbrıs Türk’üne AB ye girişin anahtarını ve pasaportlarını vaat etmiştir!
Ama sonuç tam bir fiyasko olmuştur!
Dünya tarihinde ilk defa; kendi kurduğu devletinin ortadan kalkması adına referandum sandığı dayatması ile karşı karşıya kalan Kıbrıs Türk Halkının % 65’i, içeriği dahi bilinmeyen bu 19.000 sayfalık tuzak plana ‘Evet’ demiş!
Ancak Rum tarafı ise ezici bir çoğunluk ile Hayır diyerek; bir anlamda K.K.T.C’nin varlığının devamına onay vermiştir!
Annan planı;
İngiliz lordu David Hanney’in güney Rum kesimi anayasasını esas alarak hazırladığı ve hedefinde; zamana yayılmış bir şekilde Türk Askerinin adadan ayrılması, Türkiye’nin garantörlüğünün sona ermesi, 1974 sonrası Kıbrıs’a yerleşen vatandaşlarımızın Kıbrıs’tan gönderilmeleri, Rum’ların 1974 öncesi tüm mal varlıklarına ve evlerine kavuşmaları, sonuç olarak; Kıbrıs Türk’ünün tekrar göçmen ve kısa bir süre sonra da Rum’a yama olması vardı!
Kıbrıs Türk Halkı’na dayatılan bu tuzak planı bile yeterli bulmayan Rum tarafının, ‘Hayır’ demesinin tek bir nedeni vardı:
Çünkü bu plan, Enosis’e giden yolu bir hayli uzatmaktaydı! Bu plandan sonra yine Kıbrıs Türk’ünün karşısına ‘Fin’ marka başka bir tuzak plan çıkarılmışsa da; bu plan da çıktığı yerde kala kalmıştır!
2004 yılından günümüze kadar geçen süreçte, Kıbrıs Milli Davamız; ne yazık ki Türkiyenin AB ile yapmış olduğu müzakerelerde ve her defasında ülkemizin önüne çıkarılan ”çöz de gel” engeli haline getirilmiştir!
Annan Planı referandumundan sonra 29. Temmuz. 2005 tarihinde Türkiye’deki hükümet, imzaladığı ek-protokol ile Rum yönetimini, 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan ve Türkiye ile ‘Avrupa Ekonomi Topluluğu’ arasında ortaklık yaratan ‘Ankara Anlaşmasına’ dâhil etmiştir!
Bu imza töreninin ardından her ne kadar Türkiye’de iktidarda bulunan hükümet; atılan bu imzaya ve varılan mutabakata rağmen; K.K.T.C üzerindeki ekonomik ambarolar kaldırılmadan, Türkiye’nin hava ve deniz limanlarını Rum uçak ve gemilerine açmayacağını açıklamış olsa bile!
O dönemde AB’nin genişlemeden sorumlu ‘başkomseri’, böyle bir açıklamanın imzalanan mutakabatı bağlamadığını; sadece Türk hükümetinin kendi kamuoyunu yatıştırmaya yönelik olduğunun açıklamasını yaparak, adeta ilgililere uluslararası konularda ders vermiştir…
BM Güvenlik Konseyinin 1960 yılından beri Kıbrıs konusunda almış olduğu kararlar ve analizi…
BM’in Kıbrıs konusu ile ilgili çalışmalarının temelinde Güvenlik Konseyi kararları, AB’nin Kıbrıs konusunda kurmuş olduğu tuzakların temelinde ise K.K.T.C’nin yok edilmesi vardır!