Kıbrıs konusunda, BM ve AB sürecinden yansımalar:
K.K.T.C’nin BM ve AB ile ilişkilerinin tarihsel sürecine bakacak olursak; bu ilişkilerin her safhası, A.B.D’nin ve İngiltere’nin katkıları ile hazırlanmış tuzak planlar ile doludur. Kurulan bu tuzakların temel stratejisi Kıbrıs Türk’ünün adada ki bağımsızlığının ve hürriyetinin elinden alınarak Rum’a yamanması, Türkiye’nin Garantörlük sıfatının ortadan kaldırılarak Türk askerinin Kıbrıs’tan çıkarılması vardır!
Kıbrıs Milli Davamızın uluslararası platformdaki görüşmeler sürecinde özellikle 17 Kasım 2002 Tarihinden sonra yeni bir oluşumun insiyatif alarak bu sürece dâhil olduğu görülecektir. Aslında hiç olmaması gereken bu oluşumun adı AB’dir.
İşte, bu yazımın içeriğinde;
Özellikle bu birliğin Kıbrıs konusuna nasıl baktığı ve ada da ki Türk varlığı ile ilgili uygulamalarının neler olduğu incelenmiştir.
Ayrıca bu sürecin her defasında BM platformunda olması iddiasında olanlara da, ‘BM’in Kıbrıs Konusunun nasıl çözülmesini’ istediği anlatılmaktadır.
Kıbrıs Milli Davamızın çözümü adına yürütülen müzakereler sürecinde; Kıbrıs Türk’üne hiç bir zaman sen ne istiyorsun diye sorulmamış! Sadece Rum’un istedikleri bunlardır, sen de bu isteklere uyacaksın denilmiştir!
BM ve AB’nin;
‘Onlara göre ‘Kıbrıs Sorununa,’ bize göre ‘Kıbrıs Milli Davamıza’ ve Kıbrıs Türk Halkının adada ki varlığına bakışı:
1988 yılından beri AB tarafından açıklanan tüm ilerleme raporlarında aşağıda sıralayacağım şu maddeler ortaktır:
1) Türkiye 1974’den beri Kuzey Kıbrıs’ı işgal altında tutmakta ve yaklaşık 35.000 kişilik bir askeri güç bulundurmaktadır.
2) AB tarafından işgal altında olduğu iddia edilen bu topraklarda Kıbrıs Türk’ü bağımsız bir Cumhuriyet ilan etmiştir. Ancak kurulan bu devleti, Türkiye dışında uluslararası toplum tanımamıştır.
3) AB ve BM muhtelif tarihlerde almış oldukları kararlar ile Kıbrıs’ın Türkiye tarafından işgalini ve işgal altında olduğu belirtilen bu topraklarda kurulan Cumhuriyetin tek taraflı ilanını kınayarak; mevcut durumun kabul edilemez olduğunu açıklamıştır. Adanın yasal hükümeti olarak da; bu unvanı 1963 yılında çalan Rum’ların temsil ettiğini savundukları Güney Rum kesimini; adanın yasal temsilcileri olarak kabul etmişlerdir.
4) Kıbrıs’ta tarihi gerçekleri görmezden gelerek yukarıdaki 3 madde de vurgulamış olduğum bu açıklamaların sahipleri, 1950’li yıllardan beri Kıbrıs Türk Halkının yaşadığı ekonomik ve siyasi baskıları, toplu soykırımları, mezalimleri, göçleri hiç yaşanmamış gibi kabul etmişler; 1960 yılında kurulan ve ‘Kıbrıs Cumhuriyetinin’ Anayasal ortağı olan Kıbrıs Türk’ünün 1963 yılında Rumlar ve temsilcileri Başpapaz Makarios tarafından tek taraflı olarak bu cumhuriyetten atılmalarını sadece izlemekle yetinmişlerdir!
BM’in ve Avrupa Topluluğu üyelerinin ( AB’nin ) Kıbrıs Türk’ü ile olan ilişkilerinde, 1950’li yıllardan beri bu temel mantık vardır. Onlara göre Kıbrıs adasının yasal hükümeti Rum’lardır..!
AB’nin ve BM’in yukarıda sıralamış olduğum bu hukuk kurallarını hiçe sayan uygulamaları, her seferinde tekrarlanarak devam etmiştir!
Pekiyi, tüm bu uygulamalar karşısında ve AB sürecinde, Kıbrıs Türk’ü neler yaşamıştır? Bu süreci yönetenler nelerle karşılaşmış, hangi siyasi tercihlerde bulunmuşlardır?
13 Şubat 1975 de Kıbrıs Türk Federe Devletinin ilanından 3 Kasım 2002 tarihine kadar geçen süreçte Yavru Vatan Kıbrıs’ta, ‘Kıbrıs Milli Davamızın’ lideri ve K.K.T.C’nin kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Rauf R. Denktaş’ın yönetiminde geçmiştir.
Bu dönemde:
Gerek T.C Hükümetleri ve gerekse Sn. Denktaş’ın görevlendirdiği tüm K.K.T.C hükümetleri, Rum’a karşı Kıbrıs Milli Davamızdan asla taviz vermemişler ve uygulanan, politikaların ortak bir kırmızıçizgisi olmuştur.
Bu kırmızıçizgiler halen de T.B.M.M’nin onayladığı şekliyle durmaktadır. Bu dönemlerde Anavatan – Yavruvatan birlikteliğinin en güçlü örnekleri verilmiştir. AB ilişkilerinde ortaya konulan tüm çözüm önerilerinde; Rum – Yunan ikilisine, Avrupa’ya, ABD’ye ve İngiltere’ye avantaj sağlayacak hiç bir tuzak plana geçiş verilmemiştir.
Ancak ne olduysa 3 Kasım 2002 tarihinden sonra yaşanmaya başlanmıştır! Bu tarihte Türkiye’de göreve gelen yeni hükümet; 14 Aralık 2003 tarihinde de K.K.T.C de değişen hükümet, AB ilişkilerinde yepyeni bir siyaset başlatmışlardır!
Biz yenilikçiyiz denerek ortaya konulan bu siyasetin adı ” Ver- Kurtul ” ve ”Rum’lardan Bir Adım Önde olmak ”politikasıdır!
Ama o dönemden bu güne baktığımızda; ortaya konulan bu yenilikçi zihniyet iflas etmiştir. AB tarafından Kıbrıs’ta Türk’lere verilen vaatlerin, sözlerin hepsi birer balon çıkmış ve bu balonların tamamı patlamıştır.
Bu durum tespiti K.K.T.C de ” Birleşik Kıbrıs Hayalperestleri ”içinde aynıdır! ”Birileri gelir sizi Kıbrıs’tan kuzu, kuzu çıkarırlar” diyenler için de geçerlidir. Bu söylem ve eylemleri savunan siyasilerin Kıbrıs politikaları iflas etmiştir!
Uygulanan bu politikalar, Kıbrıs Türk’üne hiçbir yarar sağlamadığı gibi Kıbrıs Milli Davamızda verilen tavizler sonucunda haklı ve kuvvetli olduğumuz pek çok hususta aşınmalar yaşanmış, bir adım önde olma mantığı ile uygulanan her hamle, kendi kalemize attığımız altın gollerle sonuçlanmıştır!
AB ile yürütülen bu ilişkilerin o döneme rastlayan en acı yanı, Türkiye’nin Gümrük Birliği anlaşmasını imzalamasından sonra 29 Temmuz 2005 tarihinde; Ek-protokol’ü imzalamasıyla ortaya çıkmıştır!
Çünkü Kıbrıs Türk Halkı; neredeyse AB’ye feda edilme durumu ile karşı, karşıya kalmış ve K.K.T.C’nin AB önündeki kozlarının büyük bir bölümü yok edilmiştir!
Yani o dönemde, ‘AB’ye giden yolda tren kazası olmasın’ denerek, AB treninden atılan Kıbrıs Türk’ü olmuştur!