Kerkük Güldestesi

355

(Birinci Bölüm)

Irak sınırları içerisinde bulunan Kerkük, kadim Türk Yurdudur. Günümüzde Irak olarak bilinen topraklar, 642 yılında Arapların Basra ve Şattül-Arap bölgesine yerleşmeleriyle önem kazandı. Türkler, bölgeye ilk insan yerleşiminden 33 yıl sonra Türkistan’dan geldiler. Irak ismi, ilk defa dokuzuncu yüzyılda çizilen bölge haritasında kullanıldı.

19. yüzyıla gelindiğinde Irak, kültür merkezi olarak bölgenin önemli şehirleri içerisine alan bir bölge hüviyetine bürünmüştü. Bölge topraklarında petrol bulunduğunun tespit edilmesiyle batılı devletlerin ilgi alanı hâline geldi,

Irak’taki Türk varlığı, üç milyona yakın Türkmen’den oluşur.  Türkmen tâbiri, siyasî bir isimlendirmedir. Onların soy ve ırkî köken itibariyle Anadolu Türklerinden hiçbir farkları yoktur. Bir kısmı, batılıların Orta Asya dedikleri Türkistan’dan gelmiştir. Geri kalanlar da Osmanlı Devleti döneminde, Anadolu’dan bölgeye nakledilen Türklerdir.

Irak Türkleri, binlerce yıllık târihî süreç içerisinde meydana getirdikleri kültür değerleriyle Irak’ta Türk varlığı kavramını oluşturdular. Radyo ve televizyonlarımızdan yayınlanan yüzlerce türkü, Kerkük yöresinden derlenmiştir. Renkli ezgileri ile ilgi çeken horyatlar; ezilmişliğin, zulmün ve yaşama mücadelesi veren insanların feryatlarıdır, O feryatlar, 80 yılı aşkın bir süre içerisinde defalarca katliama maruz kalmış mâsum insanların dünyaya seslenişidir.

Bir türküde şâir;

Yumdu ol ala gözlerini yar uyanır mı?

Canım gidiyor, firkatine can dayanır mı?

Rüya mı acep hiç buna insan dayanır mı

 Cananım ile vuslatımız mahşere kaldı.

Diye feryat ediyor. Bir başka türkünün sözleri de söyle;

Mezar yerinde harman olur mu?

Kurşun yarası derman bulur mu?

Kâzım’ı vuranda din – iman olur mu?

Irak’ta Türk Hâkimiyeti Selçukluların 23 Mayıs 1040 târihinde Dandanakan Savaşı’nı kazandıktan sonra. Tuğrul Bey’in 1055 yılında Bağdat’a gelişi ile başladı. Türkler bölgede artık nüfus itibâriyle de üstünlük kurmuşlardı. Halife’nin dînî otoritesine saygı gösterdiler. İslâm’ın bayraktarlığnı Türk Selçuklular üstlendi.                                                                                                                    

Selçukluların bölgedeki hâkimiyeti, Atabeylikleri ve Kıpçak Beylikleri de dâhil edilirse, 1258 yılına kadar devam etti. 1258 – 1344 yılları arası, İlhanlılar dönemidir. Karakoyunlulardan sonra, 1534 yılında Irak, Osmanlı Devleti’nin yönetimine geçti, Anadolu’dan pek çok Türk ailesi Irak’a yerleştirildi.

Irak, Osmanlı yönetimindeki 386 yıl boyunca bir Türk Yurdu olarak târihinin en huzurlu, güvenli ve bayındır dönemini yaşadı.

Osmanlı Cihan Devleti Birinci Dünya Savaşı’nda mağlup ilân edilince 1920 yılında İngilizlerin oldu-bittisiyle Osmnlı eyâletleri olan Musul, Bağdat ve Basra, Fırat-Dicle Havzası’nda Irak kırallığı kuruldu.

O târihten sonra Irak Türklerinin katran karası günleri başladı. Günümüzde devam ediyor.

Vatan sevgisi, öz vatanında esir hayatı yaşayan insanları şiire yönlendirir. Bu sebeple Irak Türkmenleri arasında çok sayıda üstün vasıflı şâirler yetişmiştir.

Güldeste’den seçilmiş şiirler:

KERKÜKLÜ: (Necmettin Esin 1912-1987)

Orhun’dan kopup geldin on iki asır evvel

Sırmalı çadırınla beşiğinle Kerküklü

Cihat ufuklarında yıldırımlaşan bir el

Târihini yazıyor bak ve dinle Kerküklü

Kır atların mızraklı şehsuvarları sensin

Sıra sıra dağların erimez karı sensin

Bir milletin şöhreti şerefi varı sensin

Altaylar’dan geldin bir yüce dinle Kerküklü

Çin şeddini heybetli gücünle parçaladın

Salip seferlerinde arşa yükseldi adın  

Muhteşem bir âtisin ve mazisin Kerküklü

Alnın göklere değmiş bakışlarında gurur  

Kâinat huzurunda el pençe divan durur

Bahadırlıkta şanlı bir Gazisin Kerküklü

Korkma uzat elini büyük Allah’ına ver

Dâvânda seninleyim Cenab-ı Mustafa der

Unutmaz bir gün alır hakkını hançer hançer

Dumanlı yaylaların yılmaz kurdu Kerküklü

Damarında devletler kurmuş bir soy kanı var

Kükremiş arslan gibi tehlikelere dalar

Bir gün karargâhında coşarak mehter çalar

Donanır al bayrakla yiğit yurdun Kerküklü

Semâyı süngüsüyle ayakta tutan sensin

Ümit sensin kuvvet sensin ışık sensin tan sensin

Yüksel… Seni yıldızla Hilâl görsün Kerküklü

Tunalar Sakaryalar Vardarlar gibi seni

Elinde yalın kılıç serdarlar gibi seni

Gazâ meydanlarında Kemal görsün Kerküklü

ERBİL HASRETİ: (İhsan Doğramacı 1915-2010)

 Gidin dostlar gidin doğduğum yere

Erbil Kalesinde mor sümbül vardır.

 Kunyan’ın  içinde akar bir dere

Dere kenarında sarı gül vardır.

Erbil mektebinde geçti günlerim

Orada yeşerdi millî hislerim

O demleri anıp şimdi inlerim

‘İçimde oralı bir bülbül vardır’

Şimdi kalan tek şey mezar taşları

Umutsuz ninelerin gözyaşları

Meyus dedelerin çatık kaşları

O yangın yerinde soğuk kül vardır

Hey İhsan kederin başından aşkın

 ‘Bitip tükenmeyen elem-i aşkın’

 Aynaya baktıkça olursun şaşkın

Karşında bir mahzun bir melül vardır

Umudunu kesme gerek yok yasa

Sindirilmiş Erbil tekrar uyansa

 Erbil dilinde mektepler açılsa

Destek olacak bir gönül vardır

Kendini Yakan Kerküklü Türkmen Kızı Zehra’ya Ağıt

(Fahri Ersavaş 1920-2012)

Yıllardır bitmek bilmiyordu

Kerküklü Türklerin çilesi

 Zulüm işkence sürgün ölüm

Olmuştu alınlarının yazısı

Günlerden bir gün Kerkük’ün

Tisin köyünden Bektaş Ali Feyzullah’a gelmişti sıra

Evini köyünü terkedecekti Güney Irak’ta bilmediği

Tanımadığı bir yere Göç edecekti

Böyle buyurmuştu çünkü

Gaddar Saddam’ın adamları

Üç gün mühlet vermişlerdi Bektaş Ali’ye

Bunca zulüm bunca horlanmadan sonra

Bu da mı gelecekti

Bektaş Ali’nin başına

Ne bitmez çileydi bu

Irak İran savaşında

Askere alınmıştı Bektaş Ali’nin

İki oğluyla damadı

Savaş biteli yıllar olduğu hâlde

Hâlâ dönmemişlerdi geri

Duyduklarına göre

Oğlunun esir düşmüştü biri

Diğeri de kaybolmuştu

Damadından ise hiç haber yoktu

Bektaş Ali ve karısı

Savaştan dönmeyen oğullarına mı yansın

Yoksa yetim kalan torunlarına mı

İşte bu acılar içindeyken

Dayandı Saddam’ın adamları kapıya yine

24 saatte bu köyü terket diye

Bektaş Ali direndi

Köyümü yurdumu terk etmem dedi

O direndikçe de coplayıp tekmelediler

Öfkelerini yenemeyen katiller

Sonunda karakola götürüp

Daniskasını yaptılar ona işkencenin

Anasından emdiğini

Burnundan getirdiler Bektaş Ali’nin

Artık ister istemez

Boyun eğecekti zulme  

Fakat tam o sırada

Zehra çıktı ortaya

Bektaş Ali’nin küçük kızı Zehra

Kükredi Saddam’ın adamlarına  

Bağırdı karşı koydu direndi  

En sonunda gürledi Zehra

‘Ey ahâli’ diye başladı söze:

’Ben Kerkük’ün kızıyım

Vatanımı asla terketmem

Kerkük Türkmen toprağıdır

Bu topraklarda büyüdüm

Anam babam da 

Bu topraklarda doğup büyüdüler

Atalarım da bu yerlerde yaşayıp öldüler

Bu insanlık dışı zulmü

Protesto etmek için 

Türkmen kimliğimi yüceltmek için

  Şimdi kendimi yakacağım’ diye haykırdı

Ve yanında bulundurduğu bir bidon gazı

Döküp üstüne   

Ahalinin ve Saddam’ın adamlarının

Şaşkın bakışları arasında

Çakıp kibriti yaktı kendini  

Zehra Anasıyla babası mahvoldu o an

Taş kesildi Tisin köylüleri

 Bakakaldı Saddam’ın o domuz adamları

Hayretler içinde

Hâlbuki Zehra

Henüz baharındaydı ömrünün

Ona kefen değil  

Gelinlik yakışırdı bu yaşta

Ama olmadı

Yakarak kendini son verdi hayatına

 O gün takvimler 1995’in

Ekim ayının  

16’sını gösteriyordu

Verdiği sözde durdu

Yurdunu terketmedi Zehra  

Gelenek gereği Kerkük’te

Kadınlar gitmezdi mezarlığa

Anası da gitmedi töreye uyup

Bağrı yanık çileli ana

Seslendi cenazenin ardından:

 ‘Kızımı mezarına yavaşça indirin

Rahat yerleştirin yerine’

Diyebildi ancak

Zehra’nın ölümü de yumuşatamadı

Zâlim Saddam’ın adamlarını

Hiddetle bağırdılar Bektaş Ali’ye

‘Üç gündür’ dediler mâtem günün

Dördüncü gün

Toplayıp pilini pırtını

Terkedeceksin bu toprakları

Ve terkettiler sonunda

Bektaş Ali ile karısı

Doğup büyüdükleri

Bu ata yadigârı toprakları

Ölmüşlerini ve mallarını bırakıp

Ayrıldılar akrabalarından

Ayrıldılar

O cennet misâli köylerinden

Arkalarına bakamadan gittiler

Bir meçhule doğru

Şimdi kimbilir

Neresindeler Güney Irak’ın

Hangi çöltinde hangi yöresinde

Yaşıyorlar mı bilinmez

Kerkük Türk’ünün alın yazısıdır bu

Bir türlü silinmez

Gün gelir devran değişir Saddam

Komayız yanma senin bu gaddarlığı

Yıkarız başına dünyayı

Binlerce şehit adına

Yiğit kız Zehra adına 

Alırız senden intikam Alacağız senden intikam         

Devam Edecek                                                            

Önceki İçerikGazze Dramı
Sonraki İçerik Kerkük Güldestesi
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.