İşte sana!
Abuk sabuk bir konuşma,
Oku da, ister ibret al ister alma!
6 değil, 60 değil, 600 hiç değil;
Tam 6000 küsur mesaj gönderdim!
Hiç aldırış etmedin!
Hiç merak edip de,
Açıp okumadın! Buna rağmen,
Ne yüzle çıktın huzuruma?
Derse, Yüce Yaratan ve devamla:
Mazeretin nedir?
Özrün mazeret midir?
Herşeyi senin için yarattım!
Ya sen! Benim için ne yaptın?
Ya da yapabildin?
Yahut yapmak istedin?
Bu ne gaflet?
Bu nasıl bir cehalet?
Bu nasıl bir vurdumduymazlık?
Bu nasıl bir kulluk?
Derse Cenab-ı Hakk.
Eveleye geveleye derim ki:
Sandım ki, sonsuz bir ömrüm var!
Derken, bir de baktım ki,
Olmuşum, büyük bir günahkâr!
Bu nasıl bir gaflet?
Bu nasıl bir garabet?
Herkes karşıma geçmiş gülüyor!
Diyerek: Ey namert!
Koca bir ömürde;
Baktın ama görmedin!
İşittin ama duymadın!
Bildin ama anlamadın!
Şimdi pişmansın ama,
Pişmanlık vermiyor fayda!
Gidecek yerin kalmadı;
Ne yerde ne de ayda!
Hz. Mevlana demiş:
İnsan pişman olduğuna da olacak pişman!
Ne çare, artık hiçbirisi olmaz derde derman!
Bari, girmeden mezara;
Etmeli candan bir tövbe.
Çünkü, ancak o kalacak!
Elimde, gerçek bir belge.
Yine yetişti imdada,
Kulak verince İlahî hitaba:
Herşeye ve her yaptığına rağmen: Ey kulum!
Yine de kesilmez senden asla umudum.