‘Kartelci Medya’ ya Ne Oldu?

84

Ülkemizde medya-demokrasi ilişkisi birçok kez gündeme taşındı ve tartışıldı. Bunların arasında en çarpıcı olan ‘Kartelci / Bir Kısım’ gibi adlandırmalar, tanımlar üzerinden yapılan eleştiri idi. Böyle bir suçlamanın gerekçesi, medyanın önemli yetkiler üstlenerek seçkinci bir tavırla toplumu ve toplumun değerlerini aşağılaması, siyasete yön vermeye kalkışması, zihin inşa etme ve yönetmeye girişmesiydi.

Böyle bir seçkinci ve denetleyici tavra karşı siyasî bir tutum geliştirmek doğrudur. Çünkü etkili güç odaklarıyla izdivaca giren medya, toplumu yanlış yönlendirir, birçok gerçeğin üzerini örter veya olup biteni çarpıtır. Bazı aşırılıklar nedeniyle ‘Kartelci Medya’ suçlamasını yapanlar iktidarı ele geçirdikten sonra ne yaptılar? Doğru değerlendirme yapabilmek için bu sorunun cevabı önemlidir. Söz konusu sorunun cevabı kısaca şöyledir: Reddettiklerini en kaba biçimiyle tersinden ürettiler. Bu gün, medya-iktidar ilişkisi, Ağa-Maraba ilişkisine benzemektedir. Sesini çıkaranın ya ekmeğini keserim ya da sürgüne gönderirim, mantığı işlemektedir. Yazılı ve görsel basın akşam-sabah iktidarın ve temsilcilerinin aynı sözcüklerle, aynı ifadelerle, aynı kalıplarla reklamını yapmakta ve muhalif olan herkesi yine aynı sözcüklerle, aynı ifadelerle, aynı kalıpla aşağılamaktadırlar. Ne hazindir ki böyle bir tablonun acısını çeken insanlar, bu duruma göz yummaktadırlar.

Seçkinci ve tahakkümcü tavra karşı tavır millet adına olursa anlam ifade eder. Böyle bir tavra karşı duruş geliştirip, ardından kendi ‘kartelci medyanı’ oluşturursan bunun adı özgürlük olamaz. Bunun adı, özgürlüğü kendi adına tahsis ederek başkasına tahakküm etmenin işlevsel yollarını inşa etmek olur. İnsan Hakları adlı eserin meşhur yazarı Thomas Paine’ı fitneci ve iftiracı suçuyla mahkûm etmek isteyen Kral’a ve uyduruk mahkeme jürilerine karşı savunma yapan Başsavcı Thomas Erskine’nin şu sözleri fikir özgürlüğünün anlamını ve içeriğini nefis bir şekilde ortaya koymaktadır: Her bireyin bilgi oksijenine ihtiyacı vardır. Yurttaşların dillerinin ve gözlerinin yönetilmesi kabul edilemez. Basın özgürlüğü Tanrı tarafından ihsan olunmuş, değiştirilmez bir doğal haktır. Dünyevi hiçbir güç ona tecavüz edemez. Hele kendi paçalarını kurtarma sevdasına düşmüş kokuşmuş hükümetler asla edemez. Özgür bir basına sahip olmak, bireylerin hükümete karşı kullanabilecekleri bir kozdur. (John Keane (1999: 29)

Farklı düşüneni devletin kurumlarını kullanarak iktidarın diliyle susturmak, her an iktidarın yaptıklarını haklı göstermeye bağımlı şahsiyetsiz insanlar üretir. Kendi varlıklarını bir güce yaslanarak ifade etmeyi alışkanlık haline getiren bu tufeyliler, başka bir iktidar ihtimali ortaya çıkınca hiçbir insani ve ahlâkî sınır tanımayan ihaneti reva görürler. Varlığını bir güce yaslanarak ifade eden insanlar, en güçsüz ve en saldırgan olanlardır. Hafif bir kırılma durumunda karşınızda bunları göreceksiniz.

Daha dün, Kartelci diye adlandırdığınız medyada Kara Fatma-Aczimendi Müslim muhabbetleri yapıp, insanların inançlarına karşı her türlü saldırıyı yapanlar, gözlerini yukarıya dikenler, gerdan kıvıranlar, kaş-göz işaretiyle dalga geçenler, bugün sizin ürettiğiniz Kartelci Medya’da aynı şeyi başkalarına yapıyorlar. Aynı şeyi siz yapınca haram, helal mi oluyor? Yoksa zulüm adalet mi oluyor? Veya aziz milletin değerlerine bir katkı mı sağlanmış oluyor, ne oluyor? Dün, düzmece gerekçelerle birilerini mahkûm edenler ‘seçkinci, baskıcı, otoriter, despot idi, şimdi aynı şeyi yapanlar nasıl oluyor da demokrat, hoşgörülü ve özgürlükçü oluyor?

Bu ülkenin makûs talihi, fakirlik ve cahillik değildir. Bu ülkenin makûs talihi, iktidarı ele geçirenin aklını ‘şeytanî arzuların kuşatmasıdır.’ İktidara yaslanarak sürekli tekrar edilen sözlerin, görüşlerin derin uykusuna dalmış olanlar bu gerçeği göremezler. Fakat bilmek gerekir ki bir millet sağduyusunu, ölçüsüz, hakarete varan ve gerçek durumu çarpıtan telkinler ve dayatmalar yok eder. Belki yazılı ve görsel basını satın alarak insanlara hakaret etme imkânını elde edebilirsiniz. Fakat insanların ruhuna hükmedemezsiniz. Bunu niçin söylüyorum? Çünkü mevcut iktidarın bir dönem milletvekili olan iletişim uzmanı şu öneriyi yapıyor: ‘Bu engelden kurtulmanın yolu apaçık ortadadır. Eğer gerçek mülkiyet bilgi ve haberin mülkiyetiyse, bu toplumun selameti için ya mevcut medya muhafazakârlaşmalı ya da muhafazakârlar medyatik tekeli kırarak bilgi ve haber mülkiyetlerini ellerine geçirmelidirler.’ (E. Sözen 1997: 61) ‘Ellerine geçirmelidirler’ kaydına dikkat ediniz. Fiilî duruma bakarsak iki seçeneğin de gerçekleştirildiğini görürüz. Demek ki ‘kartelci medya’ sloganını dillerinden düşürmeyenler sonunda birçoğunu satın alarak kartelci oldu! Hayırlı olsun!!!!!