Karanlıkta Bilimin Mum Işığı

107

Gerçeğe nasıl ulaşırsınız? Bu maalesef gayet anlamlı bir soru. İçinde bulunduğumuz bu gerçek sonrası, post-hakikat çağında öyle.

Post-hakikat galiba post-modernitenin arabeski. Post-modernlik de “bilimsel sosyalizm”in. Tam dünyayı kuran saati bulmuşlardı, adını “tarihi maddecilik” koydular. Tez-antitez-sentez ve her şey içinde kendi zıddını taşırdı… Bilimsel sosyalist devlet de kurulmuştu ve rap rap, kesin ve önlenmez adımlarla ilerliyorlardı. Burjuva hâkimiyetinden proleter diktatörlüğüne geçilmiş, refahın yağmur gibi yağdığı komünist topluma geçmek üzereydiler ki alttan taban göçtü, üstten çatı çöktü. Meğer proleter diktatörlüğü sandıkları Stalin’in, Kruçev’in diktatörlüğü imiş ve dünyanın ilk ve tek bilimi kavramış, hayatını bilime göre düzenlemiş ülkesine refahın yağması beklenirken sistem fakru zaruretten çökmüş.

İşte bu acıklı çöküş karşısında Avrupalı eski Marksist kültürden bir ağıt yükseldi: Batsın bu dünya! Tam böyle demediler. Onun yerine post-modernizm dediler.

Yalan dünya

Kapitalizm yalandı ama sosyalizm de yalandı. Her şey yalandı. “Yalan dünya her şey bomboş/ Yolcu sarhoş, hancı sarhoş.” Tabii böyle ifade etmediler. Onun yerine anlatı dediler. Bütün ideolojiler, bütün inançlar, maddecilik, idealistlik, hepsi ama hepsi birer anlatıydı. Ufak tefek meselelere bulduğumuz açıklamalar da anlatıydı ama sosyalizm, emperyalizm, kapitalizm falan gibi büyük meseleler de büyük anlatıydı, grand-narrative idiler.

Beşer şaşar. Fikir tarihinde yanılmalar her zaman vardır. Ne yani? Binlerce yıl dünyayı kâinatın merkezi zannetmedik mi? Ay, güneş, yedi sema, yıldızlar, her şey dünyanın etrafında dönüyor diye yazıp söylemedik mi? Bugünün farkı ne?

Bugünün farkı şu ki, eskiden doğru bildiğimiz yanlışları doğru bilirdik. Hoppala! Ne demek bu? Şu demek: Eskiden, aksi gösterilene kadar inandıklarımızın doğru olduğunu sanırdık. Bugün, post-modernistler, peşin peşin, halihazırda doğru bildiklerimizin de yalan olduğunu söylüyor. Hiçbir şeyden emin değiller. Bir tek her şeyin yalan olduğundan eminler.

Post hakikat

Post-hakikat bundan da karmaşık. Post hakikatçiler, hiçbir şey gerçek değildir demiyor. İşlerine gelmeyen gerçekleri reddediyor, işlerine gelen yalanları gerçek diye piyasaya sürüyor. Örnekler:

Sigara kanser yapmaz.

Küresel ısınma diye bir şey yoktur.

Covid-19 pandemisi bir tiyatrodan ibaretti.

Aşılar bizi çiplemek içindir.

Aşılar bir şeye yaramaz, ancak büyük ilaç firmalarına para kazandırmak içindir.

Liste bu kadar değil tabii. Çok uzun. Bu anlatıların bazılarının arkasında para var. Mesela “sigara kanser yapmaz”ı büyük tütün firmaları destekliyor, uzman kiralıyorlardı. Küresel ısınmanın gerektirdiği bazı önlemler büyük petrolün cebini yakıyor ve aslında böyle bir şeyin olmadığına dair hikâyeyi destekliyorlardı. Ancak geçen zaman gerçeği gittikçe daha görünür kıldıkça, bu gayretlerden de vazgeçiliyor. Trump bile vazgeçecek gibi.

Siyasi yalanlara hiç girmiyorum. Onları dillendirmek şu ortamda, malum, sağlığıma zarar verebilir. Mesela maazallah halkı kötümserliğe sevk edebilirim. Veya söylediklerim iktidarı tenkit gibi anlaşılabilir. İktidarı tenkit yasak mıdır? Yasak değildir ama yasaktır. Bakınız nasıl: İktidarı tutanlar var ya. Şimdi ben iktidar aleyhine bir şey yazarsam okuyucularımı iktidarı tutanlara karşı şartlandırmış olmaz mıyım? Olurum. İşte “halkın bir kısmını halkın diğer bir kısmına karşı…” Yaa.

Buraya kadar yazdıklarım latifeydi deyip, asıl söylemek istediğime geçmeyi planlıyordum ama şimdi yazdıklarıma bakıyorum… Belki bir kısmı latife ama maalesef hepsi değil. Bir kısmı da fena halde ciddi ve gerçek.

Karanlıkta mum ışığı

Neydi demek istediğim? Gerçek kaygan. Ele gelmiyor. Herkesin her şeyi söyleyip yayımlatabildiği bir ortamda daha önce olmadığı kadar kaygan. Post-modernitenin anlatı arabeskiyle ve ahlaksız post-hakikatle daha da kayganlaşıyor. Fakat sığınabileceğimiz bir korunaklı liman var: Bilim. Carl Sagan’ın deyişiyle “Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı”nın yarattığı aydınlık. Bu isimdeki kitabını da henüz okumamışsanız lütfen okuyun.

Peki bilim hakikati nasıl elinde tutabiliyor? Bu kaos içinde nasıl gerçeği tutup kaldırabiliyor? Bir kere yanılabileceğini peşinen kabul ederek. Sonra da her iddiasını kıyasıya yanlışlamaya çalışarak. Böylece geriye her türlü testten geçmiş güvenilir hakikatler kalıyor.

Bu “bilim” dediğim ne? Bir kişi mi? Bilimin mahkemesi mi var ki böyle kararlar veriyor?

Bir bakıma evet. Bir mahkeme olmasa da bilimin dünya çapında örgütlü bir camiası var. Başarılarıyla, keşifleriyle kendilerini defalarca ispatlamış, bu yolla itibar kazanmış bilim adamlarının camiası. Bu kişilerin hakemliğiyle yürüyen dergilerin etrafında toplaşmış bir camia. İnternete trol orduları kiralayabilirsiniz ama bilim camiasında bunu beceremezsiniz. Ne büyük tütün şirketlerinin ne büyük petrolün buna gücü yetti.

Bir kişi, iki, üç kişi yanılabiliyor ama bütün bir camianın yanılması çok zor. Camianın tamamının yanıldığı dönemler de oldu ama bunlar da bilim devrimleriyle düzeldi. Mum hâlâ ışık veriyor.

Önceki İçerikYapay Zekâya Yandaş Yazar Görevi Verdim
Sonraki İçerikUnutma!
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)