Tabiattan bilirsiniz: Kurt, koyun sürüsünün zayıf olduğu anda avlamak üzere harekete geçer ve sürünün içine dalar.
Ülkemizde yaşanan ve özellikle son dört aydır hızlanan kaotik ortam da bu minvalde hepimizi endişeye sevk etmektedir.
Nitekim tarihe bakıldığında bir ülke içerisinde kaos varsa o ülkenin çözülmemiş sorunlarının birden masaya yatırıldığını ve dağılma sürecinin hızlandığı görülür.
Ki biz bu durumu yakın geçmişte dağılan Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde yaşamış bulunmaktayız.
Değerli okuyucular, bir devleti yöneten siyasi ve bürokratik kadro o devletin gücünü temsil eden iki önemli unsurdur. Bu iki temel öğede yaşanan zaafiyet o devletin giderek zayıflamasına yol açar.
Devleti var eden bu iki temel unsuru zaafiyet içerisine sokan en önemli şey ise “rüşvet ve yolsuzluk”tur.
Osmanlı örneğine baktığımızda kaynaklarda 16. yüzyıla kadar devlet içerisinde rüşvet ve yolsuzlukla ilgili ciddi bir duruma rastlanmamaktadır. Zaten bu döneme kadar da İmparatorluk en güçlü dönemini yaşamıştır.
16. yüzyıldan sonra kaynaklarda rüşvet ve yolsuzluğa rastlanmaya başlanmış, Tanzimat dönemine gelindiğinde ise durum bürokratların göreve başlamadan önce Kur’an’a el basarak rüşvet almayacaklarına dair yemin etmeleri noktasına gelmiştir.
Osmanlı tarihine bakıldığında yöneticilerde oluşan zaafiyet ile toprak kaybı ve zayıflamanın birbiriyle paralellik arz ettiği görülür. Öyle ki Osmanlı’da rüşvet ilk olarak 16. yüzyıldan sonra Ali Paşa tarihinde kaynaklara geçmiş olup ilk toprak kaybının da 1699 Karlofça Antlaşması ile yaşandığı görülmektedir.
Nitekim bu dönemden itibaren Osmanlı’nın hızlı bir zayıflama ve nihayetinde yıkılma sürecine girdiği bilinmektedir.
Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde had safhaya varan yolsuzluklar ve bu konuda milletin içerisinde bulunduğu durumu 1847 – 1914 yılları arasında yaşamış hiciv ustası Şair Eşref şu dizelerle ifade etmiştir: “Bir soğan bile soyulurken yaşarıyor gözler, devlet soyulurken aldırmıyor öküzler!”
Bu güne baktığımızda ise ülkemiz yeniden büyük bir rüşvet ve yolsuzluk gündemi ile meşgüldür.
Bu kaos ortamında geçmişten gelen iki önemli konu da çözülmek üzere önümüze konulmuştur:
Bunlardan biri ayrılıkçı Kürt sorunudur. Bu konuda en son ayrılıkçı kanattan seçimlerden sonra özerklik ilan edeceklerine, hükümetin çözüm sürecini beklemeyeceklerine dair bir demeç verilmiştir.
İkinci önemli konu ise Kıbrıs sorunudur. Kıbrıs Rum kesimi ve İsrail’in ortak tatbikat düzenlemesinden sonra ABD önderliğinde Kıbrıs sorununa dair önümüze konan anlaşma şartlarının geçmişteki Annan planından da vahim şartları olduğu ileri sürülmektedir.
Yazımın en başında ifade ettiğim gibi zayıf olan anlar avlanmaya en açık olan anlardır.
Avcılar, avlanma alanına inmiştir.
Avın yakalanıp yakalanmayacağını ise zaman gösterecektir…
Saygılarımla…