Mohaç Savaşı’nda Macarların bozguna uğraması ve Macar kralı II. Lajos’un (II. Lui) bataklıkta askerleri ile boğulması üzerine, Macar soyluları tarafından önerilen YanoşZapolya, Kanuni Sultan tarafından kral seçildi. Bu Kral hırsı olmayan, Osmanlı İmparatorluğu için tehlikesi bulunmayan bir hükümdardı.
Macar tahtına YanoşZapolya’nın seçilmesi, Almanya İmparatoru Şarlken’in kardeşi olan Avusturya Arşidük’ü Ferdinand’ı harekete geçirdi. Osmanlı ordusunun geri dönmesini fırsat bilen Arşidük Ferdinand büyük bir ordu ile Budin üzerine yürüdü ve Zapolya’nın ordusunu Tokay’da yendi. Yenilerek kayınpederi olan Lehistan Kralının yanına sığınan Zapolya, yardım istemek üzere Kanuni Sultan Süleyman’a Laçki isminde bir elçi gönderdi.
Gelen elçiyi kabul eden Vezir Azam İbrahim Paşa güleryüz gösterip şunları söyledi:
“…Biz Kral Lui’yi öldürdük. Şatosunu aldık. Orada yemek yedik ve uyuduk. Onun krallığı bizimdir. Kralların taç ile kral olacaklarını sanmak deliliktir. Hüküm süren altın değildir, kıymetli taşlar da değildir. Fakat demirdir. Kılıç itaate zorlar, kılıç ile kazanılan şeyi kılıç ile korumak gerekir. Biliriz ki, Macaristan’ın parası, kaynakları kalmamıştır. Öyle ise, senin efendin Padişahı kendi efendisi gibi tanısın. Onun kudretli elinden yardım istesin. O zaman yardım eder. Sadece Ferdinand’ı değil, bütün dostlarını da yokeyler. Onların dağlarını atlarımızın ayakları ile ova yaparız… Gerekirse savaşa çıkmaya hazırız. Padişahın orduları kolaylıkla üstün gelecektir. Budin’i bir ikinci İstanbul yapacağız. Ben sana Türk usulüyle konuştum, yani oldukça kısa söyledim. Türkler az söylerler, çok yaparlar. Sen benim güldüğümü görüp te şaşırıyorsun. Kılıcımızın kuvveti ile fethettiğimiz yerleri istemeye geldiğin için gülüyorum. Bilsen ki, bizim, şahin pençesinden daha müthiş pençelerimiz vardır. Ellerimiz, bir kere koyduğumuz yerden çıkmaz. Sözlerimi hatırında tut. Çünkü gerçek budur…”(1)
Elçi Laçki, daha sonra 27 Ocak 1528’de Kanuni Sultan tarafından kabul olundu. Sultan elçiye şöyle dedi:
“…Metbuunun bağlılığını memnuniyetle kabul ederim. Hükümeti şimdiye kadar reel olarak hiçbir zaman onun olmamıştır. O ülke fetih ve kılıç hakkı ile benimdir. Ancak bana bağlılığının mükafatı olarak Macaristan’ı kendisine bıraktıktan başka Avusturya’nın Ferdinand’ına karşı onu tesirli bir surette himaye edeceğim… Metbuuna dostluğumuzu ispat için kullanacağımız vasıtaları bilirsin: Onun işleri benim işlerimdir. Bilirim ki, Hristiyan iktidarları, atalarımın ve Müslümanların üzerine tehdit bulutları yağdırmışlardır. Ancak bu bulutlardan yıldırım çıkmıyordu. Onlar sebep olmasaydılar insan kanı dökülmeyecekti. Fakat her vesile ile üzerimize yürüyenleri yoketmek mutlaka gerekli idi. Senin efendin, Hristiyan hükümetlerinin önemli ve önemsiz her durumundan bize daima bilgi versin. Aramızdaki ittifak günden güne daha derin kökler salacaktır. Metbuuna bir dost ve vefalı bir müttefik olmak isterim. Bütün kuvvetlerimle onun düşmanlarının üzerine yürüyeceğim. Allah’ın sevgilisi Hz. Muhammed’e ve kılıcıma yemin ederim.”(2)
Bu sırada Avusturya Arşidük’ü Ferdinand, Zapolya’ya karşı kazandığı zafer gururu ile Kanuni Sultan’a elçi göndererek, Macaristan’ın kendisine verilmesini istedi. Öfkelenen Sultan Süleyman elçiye:
“Sakın benden İstanbul’u da istemeyesiniz? Efendiniz bizimle fazla komşuluk ve dostluk ilişkisinde bulunmadı. Fakat yakında kuracaktır. Gidin O’na söyleyin yakında bütün ordularımla ziyaretine geleceğim, O’nu bulacağım. Ve istediğini ona kendim vereceğim. Böylece bizim ziyaretimize kendisini hazırlamasını ona söyleyiniz.”(3)
Kanuni Sultan Süleyman,YanoşZapolya’nın yardım isteğini yerine getirmek maksadıyla, 10 Mayıs 1529 yılında ikiyüz bin ordu, 300 top ile İstanbul’dan hareket etti. Osmanlı ordusu Mohaç’a erişince,Zapolya karşılamaya gelerek Sultan Süleyman’a bağlılığını bildirdi. Yeniden fethedilen Budin de, Padişah Zapolya’ya taç giydirdi. Budin’in fethinden sonra ordu, Avusturya Arşidük’ü Ferdinand’ı karşılamak, savaşmak niyetiyle Viyana’ya kadar ilerledi. Avusturya başkentine sayısız saldırılar yapıldı. Ancak başkentin kalın surları aşılamadı. 16 bin askerle korunan şehre yapılan büyük saldırıda cesaretle karşı konuluyor, her seferinde saldırı püskürtülüyordu. Bir taraftan da akıncılar Viyana çevresin de Avusturya topraklarında Ferdinand’ın peşine düşmüşlerdi. Avusturya Arşidükü ordusuyla ülkenin yukarı topraklarına çekilmiş, ortalarda görünmüyordu.
17 gün süren Viyana kuşatma ve saldırısında, Avusturyalıların daha uzun müddet dayanacakları anlaşılıyordu. Büyük topların getirilmemesi, erzak azlığı, kış mevsiminin yaklaşması, havaların soğuması dolayısıyla, Osmanlı ordusunun zorluk çekeceğini hesaplayan Kanuni Sultan, Viyana Kuşatması’nı kaldırmayı uygun buldu.
Kuşatmanın kaldırıldığı sırada Vezir Azam İbrahim Paşa Viyana kumandanına bir mektup göndererek gayelerinin şehri zaptedmek olmadığını bildirdi. İbrahim Paşa mektubunda şunları söylüyordu:
“Ben, İbrahim Paşa, Allah’ın inayeti ile, en büyük, en şanlı, en ziyade yenilmez olan Sultan Süleyman’ın Vezir-i Azam-ı mahrem ve müşaviriyim. Size asil ve yiğit subaylar söylüyorum. Ulağınızla gönderdiğiniz mektubun mealine muttali olduk. Bilesiniz ki, biz sizin şehrinizi almaya gelmedik; Arşidük’ünüzü yenmeye geldik. Kendisini bulamadığımız içindirki: Burada bukadar zaman kaybettik. Dün esirlerinizden üçünü salıverdik. Size tebliğ etmek üzere ulağınıza söylediğimiz gibi, sizin de bizim esirlerimiz hakkında öyle muamele yapmanız uygun olur. Elimizde bulunan esirlerinizi saymak üzere bize bir memur gönderebilirsiniz. Bu bakımdan doğruluğumuzdan hiç te endişe etmenize yer yoktur. Eğer Budin’de verilen söz tutulmamış ise, kabahat bizim değil, onlarındır.”(4)
1-2-3-4-Osmanlı Tarihi-Joseph vonHammer-Milli Eğt.Bak.Yay.-İst.1997-C.1-S.459-460-461-466