Osmanlı ordusunun İstanbul’a gelmesinden bir müddet sonra, Avusturya, Macaristan üzerindeki haklarını yeniden tekrarlamaya başladı. Bu arada, Osmanlı Devletine bağlı olan Macaristan kralı Zapolya, gizlice Arşidük Ferdinand’la anlaştı. Bu ihaneti öğrenen Padişah: “Bu krallar, Tanrı ve insanlar önünde utanmadan şükranlarını ve yeminlerini bozduklarına göre taç taşımaya layık değiller.” diye öfkelenip bağırdı. 1543 yılı bahar ayında, Avrupaya sefer için yeniden hazırlıklar yapılması emrini verdi. Büyük bir ordu ile sefere çıktı.
Manastır Rahibinin Haçlı Komutanlarına Mektubu
Osmanlı ordusu hedefe ilerlemeye devam ediyor, ağır ağır ilerliyordu. Ordu Hıristiyanların oturduğu bir yerleşim bölgesinden geçiyordu. Askerlerden biri, izinsiz olarak yakındaki üzüm bağlarından üzüm kopardı ve yerinede içinde para olan keseyi bağladı. Bunu gören Hıristiyan köylü, teşekkür ederek komutana bildirdi. Padişah Kanuni de durumu öğrenince, haram lokma yiyen askeri ordudan attı. Bu yerleşim bölgesinde bulunan Manastırın Rahibi, bu olayı duymuştu. Rahip, Manastırdaki rahibelerin ellerine testi verip, ordunun geçtiği güzergahtaki çeşmeye suya gönderdi ve Osmanlı askerlerinin çeşme başındaki rahibelere bakmadıklarını gördü. Bunun üzerine Manastır Rahibi,Haçlı komutanlarına, gördüklerini ve yaşadıklarını anlatan bir mektup gönderdi. Mektubunda şöyle diyordu:
” Ey Haçlı Komutanları!…
Siz bu ordu ile nasıl başa çıkabilirsiniz? Bu insanlar, canlarına ehemmiyet vermiyorlar. Çünkü, Allah yolunda, komutanları emrinde çekinmeden can veriyorlar. Biliyorlar ki, gidecekleri yer cennettir.
Kadına kıza ehemmiyet vermiyorlar, Yanlarına gönderdiğim rahibelere sırtlarını döndüler.
Mala, mülke ehemmiyet vermiyorlar, bütün mal ve mülklerini terk ederek cihada çıkıyorlar. Herkese karşı iyi davranıp, kimseye zulmetmiyorlar.
Ey Haçlı Komutanları!….
Siz onlarda ki bu hasletleri ortadan kaldırmadan karşılarına çıkmayınız. Eğer onlarla savaşma kalkarsanız, binlerce askerinizin canına mal olacak acı bir tecrübeden başka bir şey elde edemezsiniz…”(1)
Kanuni Ağustos 1543 de Pojega, Nana, Valpo, Pec, Estergon şehir ve kalelerini işgal etti. Budin’in emniyeti için bölgedeki kaleleri zaptederek güvenliği temin etti. Bu sıralarda Alman imparatoru Şarlken, Osmanlı Devleti ile ittifak halinde olan Fransa’ya karşı da boş durmuyor, karadan ve denizden saldırıyor, Fransa kralını huzursuz ediyordu. Fransız Krallığı, ozaman Osmanlı Sultanını, dünyadaki en büyük hükümdar olarak görüyordu. KralFransuva herkese, Avrupa devletlerinin bağımsızlığını sağlayan ve güven altına alan tek gücün, Kanuni Sultan Süleyman olduğunu söylüyordu. Fransız Osmanlı ittifakı, Osmanlılara Avrupa seferlerinde büyük yarar sağlamış, bu nedenle Avrupa Hristiyanlığı parçalanmış, Papa ve Şarlken’in tasarladıkları haçlı saldırıları önlenmişti. Şarlken’in karadan ve denizdenyine tecavüzlerini artırıyordu. Fransız kralı da, Kanuni Sultan Süleyman’a bir mektup göndererek durumunu arz etti ve yardım için yalvarmaya başladı. Kral mektubunda Kanuni’ye şöyle diyordu:
“Ey yedi iklimin padişahı, dünyanın sığınağı yiğitlik membaı, ey şahım! Benim halimden haberdar ol ve bu gönlü yaralıya lütuf merhametini gönder. Senin gibi bir dünya hükümdarı yok. Başka hükümdarlar senin kapında ancak kapıcı olabilirler. Sen Şaha ben bütün gönlümle itaat eyledim. Senin kullarına dostum, düşmanlarına da düşmanım. Ben kendi halimce França ülkesine Şah bulunuyorum. Puta tapan Hristiyanların sığınağıyım. Siz Cihan Şahına durumumu anlatmak gerekirse, şunu beyan ederim ki, benim neslim Nuşin-Revan’a çıkar. Bizim aramızdan bir kötü talihli adam (V. Carlos), aslı cuhut ve mel’un birisi, Çasar oldum deyü ortada dava kılıp, bu hile ile yüksek payelere yol buldu, ey Şah! Ben de bu hali görünce yanıma nice asker, kul topladım ki, varıp onunla savaşayım. Onu, o kötü adamı ortadan kaldırayım. O, Çasarlık havasıyla bu tarafta dünyayı kargaşaya verdi ve Ungurus vilayeti tarafında Alaman vilayetinin kaim-makamı olankardeşi Ferendoş (Ferdinand), oradaki adem oğullarının ızdırap çekmelerine sebep olup, kendilerinin vücutlarını bu dünya yüzünden kılıçla ortadan kaldırmak gerekir. Bu vacip olmuştur. Siz cihan padişahının kapısından şu beklenir ki, Avrupa’da kötü hükümdarları saldırıları ile bertaraf eden Hayrettin Paşa, donanma gemileri ile bu tarafa gelip yardım eder ve Ungurus tarafında da Padişah hazretleri savaşa girerse düşmanın fesadı, kılıç ile ortadan kaldırılmış olur ve dünya yeniden eski parlaklığına kavuşur. Bunda şüphe yoktur.”(2)
Fransa Kralının isteği ve durumu, dikkatle gözden geçirilir. Sonunda Kanuni, cihat ve gazaya karar verir. Hatta gelen Fransız elçisine: “Fransız hükümdarlarının verdiği söz kutsaldır, Fransa kralına verdiğim sözden dönersem onurumdan yitirmiş olurum ve onurum, dünya alemin tüm zenginliklerinden daha değerlidir.” der.(3) Fransa kralına yazdığı mektubu, elçiye verir. Kanuni Sultan, Fransa kralına yazdığı mektubunda şunları söyler:
“Sen, Fransa krallığının kralı olan François, sana elçin Paulin aracılığıyla benden istediğin donanmayı gönderiyorum; adamlarla ve cephaneyle birlikte amiralim Hayrettin’e senin uygun gördüğün yerde savaşmasını ve bana itaat ettiği gibi sana da itaat etmesini emrettim. Umuyoruzki, isteklerini yerine getirdikten sonra donanmamızı İstanbul’a iyi durumda geri yollamaya özen gösterirsin. Eğer Şarlken’e en büyük düşmanın gözüyle bakarsan ve ordularım ona ait toprakları altüst ettiği zaman sana getirecek olduğu görünüşte doğru önerilere kanmayacak olursan senin de, benim de dileklerimiz gerçekleşmiş olacaktır.”(4)
1-Kanuni Sultan Süleyman-Kemal Arkun-Akademisyen Yay.-İst.2009-S.306-307
2-Muhteşem Süleyman-Özlem Kumrular-Kitap Yay.-İst 2007-S.22-23
3-4-Barbaros Kardeşler-Fırtınanın Oğulları-Jean Louis Belachemi-Çev.NihatÖnol-Opsilon Yay.-İst.2006-S.352