Kamu Gücünü Kullananların Üslup Sorunu

11

Siyasetçiler ve atanmış bürokratların belli bir seviyenin üstünde nezaket, zarafet, ciddiyet ve ağırlıkta konuşmaları beklenir. 

Çünkü “devlet adamı” olmak demek, kendilerine bir süreliğine emanet verilmiş olan kamu gücünü kullanabilme yetkisine sahip olmak demektir. Kamu gücünü kullananlara bu güç, şahsi emellerine hizmet etsin ve kaprislerini tatmin etsinler diye değil, millete hizmet etsinler diye verilir.

“Kaht-ı rical” yani devlet adamı yoksunluğu çektiğimiz dönemler çok oldu. Ancak devlet makamlarında görev yapan yetkililerin üsluplarında günümüzdeki kadar aşağı seviyelere düşüldüğü çok nadirdir.

Son dönemlere kadar, devlet gücünü kullanmasalar da iktidar olma çabası içinde olan siyasi partilerin genel başkanları ve üst düzey yöneticileri de devlet adamı ciddiyeti ve sorumluluğunda olmaya özen gösterirlerdi. 

AP Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel’in rakibi CHP lideri İsmet İnönü’ye saygılı üslubunu; İsmet İnönü’nün DP Genel Başkanı ve Başbakan Adnan Menderes’in metresi ile yaşadığı ilişkileri siyasi rekabet vasıtası yapmamasındaki inceliği özlüyoruz. O çok eleştirilen koalisyonlu yıllarda, sokaklarda çatışmaların olduğu ortamlarda bile birbirlerine “Sayın” sıfatı ile hitap eden liderleri arıyoruz. 

S. Demirel’in, T. Özal’ın, Bülent Ecevit’in, A. Türkeş’in, N. Erbakan’ın kendilerini en sert şekilde eleştiren karikatüristler, tiyatro ve sinema sanatçıları, yazarlar ve gazetecilere hoşgörülerini özlemle anıyoruz.

***********************************

Erdoğan Üslubuna Niye Özen Göstermiyor?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Çarşamba günü Adalet ve Kalkınma Partisi’nin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Bakalım Cumhurbaşkanlığı hevesi yolunda daha kaç CHP’li telef olup gidecek” dedi.

“Telef olma” tabirinin daha çok hayvanlar için kullanıldığı biliniyor. “Trafik kazasında 3 kişi hayatını kaybetti, bir çok hayvan da telef oldu” gibi cümlelerde kullanılır. Bu yönüyle maksadını aşan bir kabalık içerdiğini söyleyebiliriz.

Bu sözü “Turpların büyükleri daha heybede!” sözünü söyledikten sonra genişletilen siyasi operasyonlarla birlikte düşündüğümüzde daha da anlam kazanıyor. 

Muhalefet zaten Ümit Özdağ, Ekrem İmamoğlu tutuklamaları ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve CHP’li bazı ilçe belediyelerine yapılan operasyonların Erdoğan’ın talimatıyla yapıldığını iddia ediyor. Yurtdışında önemli basın organlarında da bu iddiayı destekleyen yazılar, yorumlar çıkıyor. 

Erdoğan’ın bu sözü CB adayı olan ve olacak CHP’lilere “sizi telef ederim” tehdidi olarak algılanabilir.

Son operasyonlar yüzünden zaten Türkiye’ye yatırımcı ve döviz girmiyor. Bu yüzden Merkez Bankası rezervinden 52 Milyar Dolar eridi. Türkiye’den döviz çıkışı oluyor, mevduat hesapları TL’den dövize dönüyor.

Bu kritik durumda Partili Cumhurbaşkanı, bu riskli algıyı değiştirecek özeni göstermesi gerekirken, neden bu tür açıklamalar yapıyor? 

Bazıları tek adamların gücünü göstermek ve korku ortamı yaratarak otoritesini devam ettirmeye ihtiyaç duyduğunu, Erdoğan’ın da böyle bir sürece girdiğini söylüyorlar. Böylece her ne kadar taraftarlarının oranı azalsa da mevcut kitleyi tahkim etmek için bu üslubu tercih ettiği anlaşılıyor. 

***********************************

Güç Zehirlenmesi ve Güce Tapınma

İktidar olmak, kamu gücünü kullanma imkanına kavuşmak çok sarsıcı etkileri olan bir durumdur. 

“GÜÇ hem korkutucu hem de cezbedici bir özelliğe sahiptir.” 

“İktidarı veya gücü elinde tutan insanların abartılı bir gurur ve kendine aşırı güven duyması; bununla birlikte başkaları için küçümseme duygusu yaşamasına HUBRİS SENDROMU veya günlük dilde GÜÇ ZEHİRLENMESİ denilmektedir.

Bu sendromun belirtilerinden bazıları şöyledir: 

“Diğer insanlar gibi sıradan bir mahkemeye değil, sadece tarih ya da Tanrı gibi bir üst iradeye karşı hesap verilebilir olduğu duygusunu taşır. O üst iradenin yargılamasında, haklı olacağına dair sarsılmaz bir inancı vardır.”

“Gerçeklik ile bağı kopmuştur.” “Aşırı özgüveni, işlerin ters gidebileceği düşüncesinden yoksun, uygunsuz politikalar oluşturmasına neden olur.”

****

İktidarı ele geçirenler GÜÇ ZEHİRLENMESİ yaşarken, toplumda da GÜCE TAPINMA hastalığı gelişebilir. 

“Stockholm Sendromu” yani zorbasına sempati duymaya, celladına aşık olmaya sebep olan gücü kutsama halidir. Mağdurlar kendisine o gücü uygulayana sempati ve bağlılık duyguları geliştirir ve nihayet O’nun tutsağı haline dönüşür. 

Bireysel bir tutum olan “Stockholm Sendromu” toplumlarda da görülebiliyor. Hitler gibi birçok diktatör halkın desteği ile iktidara gelmiş ve bu destek ile uzun yıllar iktidarda kalabilmiştir.

Güç zehirlenmesi ve güce tapınma hastalıklarından korunmak için gelişmiş ülkelerde “kuvvetler ayrılığı”, “denge ve denetim sistemleri” ve iktidarın iki dönemle sınırlandırılması gibi sistemler geliştirilmiştir.

***********************************

İçişleri Bakanının Üslubu da Sorunlu

Cumhurbaşkanlığı Sisteminde Bakanlar seçilmiş siyasetçiler değil, atanmış kamu görevlileridir. Bu bakımdan siyasetçilerle polemiğe girmemeleri, devlet görevlisi olmanın ağırlığını kaybetmemeleri gerekir.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya İstanbul dahil bir çok ilimizde valilik yapmış bir bürokrattır. Kendisinden önceki bakan Süleyman Soylu siyaset kökenliydi ve çokça siyasi polemiklere giren bir bakandı. Ali Yerlikaya da alıştığımız devlet adamı üslubundan son açıklamalarından birinde uzaklaştı.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ekibine yapılan operasyonların hukuki değil siyasi olduğunu iddia ediyor. Bu “hukuksuz operasyonlarda” rol aldığını iddia ettiği İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’yı sert sözlerle eleştirdi. 

İçişleri Bakanının sosyal medyadan verdiği cevap Ali Yerlikaya’dan beklenmeyen bir üslupta oldu: 

“Daha iyi anlaman için sana ‘Özel’ bir açıklama da yapayım: Söylediklerin alçak bir iftiradır. Hangi kamerayı bantlarsanız bantlayın, Milletimizin gönül gözü, olan bitenleri kaydediyor” dedi.

CHP Genel Başkanının muhatabı AKP Genel Başkanı ve ekibidir. Siyasi ithamlara cevaplar siyasi muhataplar tarafından verilmelidir. Teknik bir açıklama gerekiyorsa Bakan salt olayı aydınlatıcı ifadeler kullanmalı, siyasi üsluptan uzak kalmalıydı.

Önceki İçerikOkumak Deyince
Sonraki İçerikSen Aşk Nedir Bilir Misin?
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.