Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, “duvarı nem insanı gam öldürür.” Ancak bu söz hiç üzülmeyeceğiz veya üzüntü diye bir şey yok anlamına da gelmez. Üzüntü, gam ve kasavet, hayatımızın bir parçasıdır. Önemli olan üzüntünün gereği gibi kaliteli bir şekilde yönetilebilmesidir. Eğer üzüntülerimizi yönetemezsek, üzüntüler bizi yönetir bir hale gelir ve istedikleri yere savurmaya başlarlar ki, işte tehlikeli olan da budur.
Kaliteli bir hayat sürebilmek için, öncelikle kendimizin yüksek bir kalite ölçeğine sahip olmamız gerekiyor. Bunun için de yönetilemeyen üzüntüye maruz kalmak, kaliteli yaşamın en önemli hırsızlarından birisi olarak karşımıza çıkıyor ve kaliteli yaşamımızı perişan ediyor. Üzüntünün iki önemli ortaya çıkış şekli vardır:
1. Bizim kontrolümüz dışında meydana gelenler: Ölümler, beklenmedik kazalar, depremler vb.
2. Kendimizin kaliteli hayatı savsaklamamızdan kaynaklanan üzüntüler: Zamanında gereği gibi alınması gereken tedbir ve önlemlerin alınmamasından, zamanında yapılması gereken önemli işlerin yapılmayıp, sürekli ertelenmesi, ötelenmesi, ihmal edilmesi, tembellik yapılması, atalete düşülmesi vb. gibi hırsızlara esir olunmasından kaynaklanan üzüntülerdir. Birinci gruptaki üzüntü faktörleri için hiç üzülmemek mümkün değildir. Ancak burada üzüntünün zamanının ve şeklinin iyi belirlenmesi ve gerektiği gibi yönetilmesi önemlidir. Allah’ın emri olarak bir yakınımızın vefatına elbette üzüleceğiz. Bu durum insan olmanın bir gereğidir. Ancak, süresini ve hassasiyetini iyi ayarlayamadığımız zaman, hem kendimizi ve sağlığımızı perişan ederiz, hem de, Yaratıcımıza karşı onun tasarrufuna yönelik, gizli bir isyan gösterme tehlikesi ile karşı karşıya kalabiliriz. Bazı eşlerden birisi ölünce, diğeri üzüntüyü yönetemez ve aylarca, yıllarca üzülmeye ve kendisini harap etmeye devam eder. Hatta arkasından çabucak gitmek için dualar bile eder. Bu davranış modeli yanlıştır. Ölen ölmüştür, hayat kalanlarla kaliteli bir şekilde devam etmelidir. Bundan dolayıdır ki, Türk-İslam kültüründe taziye ziyareti 3 gündür. 3 günden sonra üzüntüler dizginlenmeli ve normal hayata geçilmelidir. Aksi halde sorumluluklarımız ve görevlerimiz sekteye uğramaya başlar.
Bizim kontrolümüz dışında meydana gelen üzücü olaylar karşısında, üzülme eylemi kontrol altında tutulmalı ve oluşan zarara ilave bir zararla karşılaşılmamalıdır. Olan olmuştur, olmasa iyiydi, olay bir üzüntü olmakla birlikte sakin karşılanması ve yönetilmesi gereken bir durumdur. Ortaya çıkan üzücü durum aynı zamanda çözülmesi gereken bir sorun olarak karşımıza gelmiştir. Sorunu çözmek için mevcut enerjimizin üzerine yeni enerjilere, güce, sükunete, akıla, dikkat, özen ve ihtimama ihtiyacımız vardır. Gereğinden fazla üzülerek, kendimizi perişan ederek, saçı başı yolarak, bağırarak, çağırarak, suçlu arayarak, felaketi verene kahrederek, çözüme ulaşmak mümkün olmadığı gibi; daha fazla ihtiyacımız olan enerjiyi elimizden almaktan, sükunetimizi bozmaktan, kontrolümüz dışına çıkmaktan başka hiç bir işe yaramayacaktır.
İkinci gruptaki üzüntülere yaklaşım şeklimiz ise daha farklı olmalıdır. Bunları kendi ellerimizle üretir, büyütür ve besleriz. Zamanında yapılması gerekenleri yapmayarak, dikkat, özen ve itidali elden kaçırarak, sağlığımıza ve kaliteli yaşamımıza gereken önemleri vermeyerek, sağlıklı ve dengeli beslenmeyerek, egzersizlerimizi yapmayarak, mutlaka zamanında yapmamız gereken önemli işleri sürekli erteleyerek, üzüntü doğuracak eylemlere adeta kendimiz davetiye çıkarırız. Hastalanınca üzülmek istemiyorsak, hastalanmamak için gerekli tedbirleri zamanında almamız gerekmektedir. Kalitesizliğin bize vereceği üzüntüye maruz kalmamak için, zamanında kalitemize önemli yatırımlar yapmamız kaçınılmazdır. Trafikteki basit bir olumsuzluğu bir özür dilemekle ve nezaketle çözümleyebilecek iken, efelik yaparak, had bildirmeye çalışarak, haklı olmaya gayret ederek, kalp kırarak, kuralları bozarak, olumsuz bir atmosferi çoğu zaman kendi ellerimizle meydana getiririz. Muhtemeldir ki, bu negatif hırsızların neticesinde de bol miktarda üzülünecek veri elde etmiş oluruz. Ailemizde eşimize karşı zamanında sevgi sermayesi hesabımızı hep harcayıp, hiç yatırım yapmadan iflas ettirirsek, huzursuzluk ve geçimsizlikten doğan envai çeşit üzüntüyü kendimiz sipariş ettik demektir. Çocuğumuzun küçük veya büyük bir hatasını affetmekten ve hoş görmekten imtina ederek, onun kalbini kırarsak, disipline etmek adına sertlik yaparak gururunu incitirsek, hele hele aşağılayarak, değersizleştirirsek, üzüntünün APS ile adresimize en hızlı bir şekilde geleceğini tahmin etmek hiç de zor değildir.
Çalışma arkadaşımıza yardımcı olmazsak, paylaşmazsak, değer vermezsek, üstüne basarak yükselmeye çalışırsak, grup ve takım ruhundan bi haber olursak, had bildirirsek, bilgiçlik taslarsak, işgüzarlık yaparsak, ona önem vermezsek; arkasından küslüklerin, kırgınlıkların, kin ve intikam duygularının hortlayacağını tahmin etmek de zor değildir. Tabi sonucun bedavaya ithal edilen üzüntüler olacağı da garantidir.
O HALDE; yüksek kaliteli bir yaşamda, hırsızlara teslim olarak bedavaya üzüntü ithal etmek veya üretmek asla ve asla yoktur, olmamalıdır. Eğer böyle yapıyorsak, “kendim ettim kendim buldum” türküsü çok yakışır!!! Bizim dışımızdan ve kontrolümüz haricinde gerçekleşen veya gerçekleşecek olan üzüntülerin ize, başımızın üzerinde yerleri vardır. Biz onları aklımızı, tecrübemizi ve bilgeliğimizi kullanarak gereği gibi yönetiriz. Onları hayatın bir gerçeği veya cilvesi olarak, çözülmesi gereken problemler olarak ve bilgelik yolunun gönül dostları olarak görüp, kaliteli yaşamımıza devam ederiz.
Selam, sevgi ve dualarımla… Allah’a emanet olunuz…