Tıp biliminin kurucusu olarak bildiğimiz HİPOKRAT’ın, dengeli ve sağlıklı beslenmeye ışık tutan çok güzel bir sözü vardır: “Yediklerimiz ve içtiklerimiz ilaçlarımız; ilaçlarımız da yediklerimiz ve içtiklerimiz olsun”. Buradan anlaşılan neyi, nasıl, ne zaman yiyip içtiğimiz, sağlıklı ve kaliteli yaşam bakımından oldukça önemlidir.
Biliyoruz ki, yaratıcımız doğada bizim biyolojik ve metabolik yapımıza, sindirim ve dolaşım sistemimizin laboratuvarına uygun gıdaları doğada bize sunmaktadır. Doğadan gelen, endüstriden geçmemiş, katkı maddesi kullanılmamış, koruyucu eklenmemiş, suni tatlı ve şekerlerle güya lezzetlendirilmemiş, genetiği ile oynanmamış, gıdalar sağlığımıza uygundur.
Raf ömrü uzun olsun diye koruyucu maddeler kullanılan, içerisine lezzetlendirici ve sahte tat verici kalitesiz şekerlerle albenisi yükseltilen, genetiği ile oynanan, eskiyen ve bayatlayan her türlü gıda sağlığımıza ve kalitemize kısa ve uzun vadede zarar getirir.
Gıdaların seçimi kadar, onların tüketilme miktarı da oldukça önemlidir. Sağlıklı ve kaliteli olan gıdalardan azar azar, aşırıya kaçmamak şartıyla ve dönüşümlü olarak tüketmek sağlık açısından çok önemlidir.
Kaliteli yaşamın genel ilkelerinden olan ölçülü, dengeli ve itidalli olmak prensibi, her konuda olduğu gibi, beslenme konusunda da büyük önem taşımaktadır. Ne kadar yararlı olursa olsun, ne kadar lezzetli olursa olsun, ne kadar çok seversek sevelim; ölçü ve denge kaçırıldığı vakit, en yararlı gıdalar dahi, zararlı bir hale dönüşebilmektedir. Mesela, kaliteli bal, ceviz, üzüm, fındık, badem, sarımsak, soğan, limon, sirke, keten tohumu vb. gibi gıdalar kararında alınınca çok yararlı iken, kantarın topuzu kaçırılırsa, zararlı hale dönüşebilmektedir.
Bazı önemli kaliteli bilgilere ihtiyacımız da vardır. Meyveler ya aç karnına, ya da yemekten en az iki saat sonra yenilmelidir. Çünkü, yemeklerin midede kalma süresi iki saat iken, meyvelerinki ise 15 dakikadır. Vakitsiz bir araya gelmelerde meyve ve yemeklerin çarpışmalarının sonucu ortaya çıkan olumsuzluklardan bünye negatif olarak etkilenmektedir.
Bu sabah ulusal kanalların birisinde bir diyetisyenle diğer konuklar, birtakım meyve ve sebzelerin suyunu sıktılar ve güya lezzetli bir içecek elde ettiler. 75 milyonun gözü önünde iştahla içtiler. Peki bunlar dengeli ve sağlıklı beslenmenin ilk şartının lifli gıdalar olduğunu bilmiyorlar mı? Lifli gıdaların en başında kaliteli meyve ve sebzelerin geldiğini bilmiyorlar mı? Sebze ve meyvelerin suyu sıkıldığı zaman liften eser kalmadığını ve şeker miktarının özellikle aratarak kana hızlı karıştığını bilmiyorlar mı?
Doğrusu şaşırıp kaldım. Antalya’da her köşe başında meyvelerin sularını sıkarlar, şişelerler ve şifa niyetine satarlar. Turistler başta olmak üzere herkes o şişelerdeki meyve sularını afiyetle içerler. İyi bildiğimiz bir şey daha var. Meyve suları sıkıldıktan 10 dakika içerisinde mineral ve vitamin özelliklerinin çoğunu kaybediyorlar. Üstüne üstlük, kana hızlı karışarak kan şekerini de yükseltiyorlar.
Doğru olan, meyvelerin kendilerini kaliteli bir şekilde yıkayarak, mümkünse kabukları ile birlikte, (özellikle portakal, limon ve karpuzun dış kabuğu incecik soyularak iç kabuğu ile birlikte) dengeli ve ölçülü olarak tüketilmesi çok önemlidir. Çünkü bize lazım olan kaliteli lifler suyunda değil, meyvenin ve sebzenin kendisindedir.
Diğer önemli bir husus, gıdalarımızın glisemik indeksini bilmektir. Glisemik indeksi düşük olan gıdalar daha sağlıklıdır. Glisemik indeks yükseldikçe yarar zarara doğru yönelir. Mesela, elmanın, bulgurun, tam buğday ekmeğinin ve suca zengin sebzelerin glisemik indeksleri düşüktür.
Yiyeceklerimizi nefsimizin, iştahımızın ve bütçemizin yettiğine göre değil, sağlığımızın, kalitemizin ve ölçünün gereklerine göre tercih etmemiz gerekmektedir. Izgara köfte ve döner kebap çok leziz iken, kömür veya lpg dumanının olumsuz etkisinden dolayı, zararlı hale gelebilmektedir. Sağlıklı ve kaliteli olan pişirme şekli haşlama veya fırındır. Pirinç pilavı daha çok sevilirken, yararı bulgur pilavından daha azdır.
İçerisinden birçok faydalı besinleri çıkarılmış olan beyaz undan yapılmış janjanlı ekmeklerden ziyade, buğdayın değirmenden çıktığı andaki haliyle (hiçbir unsuru alınmamış) pişirilen tam buğday ekmeği çok daha sağlıklı ve kalitelidir. Kepekli ekmek aynı işi görmez. Kepekli ekmek, içerisine kepek karıştırılmış beyaz undan yapılır. Sorun beyaz undur. İçerisine kepek karıştırmakla beyaz unun alınan faydalı öğeleri geri gelmez.
En iyi içecek sağlıklı ve yüksek kaliteli sudur. Suyun yerini hiçbir içecek tutmaz. Özellikle endüstriden geçmiş, raf ömrü uzatılmış, içerisine yoğun miktarda glikoz yüklenmiş, üretim sürecindeki hijyeni sabıkalı olan içeceklerin zararı saymakla bitmez. Meyve suyu içme arzusu mutlaka bastırılarak, meyvenin kendisine yönlendirilmelidir.
Kaliteli beslenmede, yararı yüksek ve sağlıklı olan gıdalar önde olmak kaydıyla, azar azar, aç karna veya yemekten en az iki saat sonra, DÖNÜŞÜMLÜ” olarak tüketilmelidir. Elma veya muz yararlı diye günde iki kilo tüketilirse, Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan da oluruz…
Midemizi doldururken, sünnet üzere üçe ayırmalıyız. Sağlıklı ve kaliteli gıdalar, su ve hava. Bu ölçü ve dengeyi kaybettiğimiz takdirde, sağlığımız da kalitemiz de kaybolur.
Suyu susayınca değil, (zira susama arzusu doğduğunda tehlike çoktan başlamıştır), belirli aralıklarla susamadan dahi içmeliyiz. Çişimizi asla sarartmayacağız. Mümkün olduğunca çişimizi beyaz ve berrak tutabildiğimiz ölçüde, su içme işinde başarılıyız demektir. Kaliteli suyu kaliteli bir özenle içersek, cildimizin her tarafı da güzelleşeceği için, ilave pahalı kozmetiklere de ihtiyaç duymayız. Hem de, cildimizi ve bütçemizi de heba etmeyiz.
Kaliteli yaşamın subasmanı sağlık, sağlığın da subasmanı düzenli, kaliteli, dikkatli spor ve egzersizdir. Bilinçli hareket ve egzersiz olmadan, dengeli ve sağlıklı beslenme adına gösterdiğimiz bütün özen ve dikkat yetersiz kalacaktır. Yenilip içilenlerin enerjiye ve sağlığa dönüşmesi, bilinçli egzersiz ve dinamizmle olmaktadır. Sağlığın temel taşı, kuvvetli ve sağlam kas ve kemiklerdir. Güçlü ve sağlam kas ve kemik sisteminin subasmanı da, düzenli ve kaliteli harekettir. Aksi “halde su içsem yarıyor” deriz. Kilo ile boğuşmak önemli değildir. Sorun, sağlıksız yağlanmadadır. Hareket, hem zararlı yağları yakar, kas ve kemikleri güçlendirir, dolaşım ve sindirim sistemini iyi çalıştırır, ümmin sistemi (bağışıklık) güçlendirir, hem de insanı ruhsal ve bedensel olarak sağlıklı kılar.
Kaliteli yaşamda diyet diye bir kavrama asla yer yoktur. Kaliteli yaşam, doğduktan son nefesimize kadar, kararlı, istikrarlı, durmak bilmeyen, sürekli yenilenen ve asla ihmal edilmeyen bir hayat felsefesidir. Bayramlık elbise değildir. Belirli bir süre uygulanacak ve sonra bitirilecek bir eylem değildir. Tek düze güya yaralı bir ürünün suyunu sürekli içmek değildir. Tembellik ve atalet asla değildir.
Kaliteli yaşam lay lay lom değildir. Polyannacılık hiç değildir. Yüksek kaliteli bir emek, özenli ve dikkatli eylemler bütünüdür. İlime, bilgiye, gayrete, sabıra, istikrara, inanca, kararlılığa ve coşkuya dayanır. Uzun bir sürede dahi, farkında olarak veya olmayarak kaliteyi tiftitme gibi bir lüksümüz asla olmamalıdır.
Selam, sevgi ve dualarımla… Allah’a emanet olunuz…