Bağışlama, yüksek kaliteli bir hayatın en önemli unsurlarından birisidir. En büyük kaliteli yaşam hırsızlarından olan kin, intikam, öfke ve nefret duygularının da panzehiridir. Bağışlamak çok zordur. Gerçekten yiğit insanların işidir. Çünkü, bir çok insan tarafından bağışlama acizlik, yenilgi, hak gasbı, pasiflik ve geri çekilme olarak algılanır. Halbuki bağışlama, Rabbimizin ve Yüce Peygamberimizin en önemli yüceliklerindendir. Aynı zamanda, diğergamlar, bilge kişiler, erdem sahipleri ve yüksek kaliteli yaşamaya çalışanlar da, bağışlamayı her daim kullananlardır. Bağışlama, “hatadan münezzeh tek Allah-ü Teala’dır” gerçeği sebebiyle, “hatasız kul olmaz” ilkesinin sonucu, sürekli baş vurulması gereken bir argümandır. Kendimizin de sürekli hatalar yapabileceğimizi kabul ettiğimizde, bağışlanma ihtiyacımızın olacağı da bir gerçektir. O halde hatalarımızdan dolayı bağışlanmak istiyorsak, bizim de başkalarını bağışlamamız gerekmiyor mu? Eğer bağışlamaz isek, bunun altında asıl söylenmek istenen, “nasıl olsa günün birinde senden bunun intikamını alırım”, veya “punduna düşürünce burnunu sürterim” demek değil midir? Yüce Yaratıcımız Kutsal kitabında, ” Ben hiç bir kuluma zulmetmem”, “Kader deyip geçmeyin, biz herkesin kaderini kendi çabasına bağlı kıldık. (İsra-13) derken, hiç bir kimseyi cezalandırmadığı, affettiği ve hoş gördüğünü bildirmektedir. Yüce Peygamberimizin Amcası Hz. Hamza’yı planlı bir şekilde şehit eden Vahşi’yi nasıl bağışladığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Bir kadın çocuğu ile birlikte varlıklı bir bir iş adamına yaklaşarak, “çocuğunun ağır hasta olduğunu, en kısa zamanda ameliyat olması gerektiğini, 25 bin Tl.ye acil ihtiyacı olduğunu” söyler. Yardımsever iş adamı hiç sorgu-sual etmeden, güvenerek ve inanarak gerekli çeki yazıp, zaman kaybetmeden gerekenin yapılmasını ister. Ertesi gün bir adam iş adamına gelerek; “dolandırıldığını ve o kadının herkese öyle oyun oynadığını” söyler. Hayırsever adam bilge gönüllüdür. “Yani şimdi ortada hastalıklı bir çocuk yok mu? der. Yoktur cevabını alınca da; “işte bugün duyduğum en güzel haber” der. Yani, vasat bir insanın ilk etapta uygulamaya koyacağı, “vay anasını bana bunu nasıl yapar?, “o kim oluyor da beni dolandırıyor, derhal cezasını çekmeli” cinsinden, kin ve intikama yönelik, bağışlamayı akla dahi getirmeyen olumsuz davranışlara, hiç mi hiç pirim vermiyor. Gösteri uçaklarının başarılı pilotlarından birisi, gösteri için havalanır havalanmaz uçağı arıza yapar ve bin bir güçlük ve ustalığı sayesinde, tehlikeli bir şekilde uçağını yere indirir. Araştırmalar sonucu, teknisyenin uçak yakıtı yerine yanlışlıkla başka bir yakıtı koyduğu tespit edilir. Teknisyen boynu bükük bir şekilde bilge pilotun huzuruna gelerek, “cezama razıyım efendim” der. Diğergam pilot, bağışlamanın üstün gücünü çok iyi bilen birisidir. Der ki: “Aslanım yarın uçuş yapacağım F-104’ümün tüm bakımını senin yapmanı istiyorum, sen benim için değerlisin ve sana güveniyorum” diyerek sırtını sıvazlar. O günden sonra bağışlanan teknisyen için, söz konusu bilge pilotun ne anlam taşıdığını bilmek, artık hepimiz için çocuk oyuncağı gibidir. Hani cezalandırmak, hani azarlamak, hani had bildirmek, hani su-i zanda bulunmak? Bağışlamanın üstün gücünü bilen bilge kişiler, işte böyle yaparlar.
Uluslararası ün yapmış bir işletmenin CEO’sunun karşısına, ihmali ve dikkatsizliği yüzünden şirketi 10 bin dolar zarara uğratan alt seviyedeki bir müdür gelir ve şöyle der: “Efendim, suçumu biliyor ve kabul ediyorum. İstifa dilekçem elimde, ayrıca işletmemize uğrattığım zararı da tazmin etmeye hazırım”. Bağışlamanın üstün gücünü ve getirisini iyi bilen bilge CEO şöyle cevap verir: “Eğitimine ve öğrenmesine 10 bin dolar harcadığım bir çalışanım benim için çok kıymetlidir. Görevine devam edeceksin ve senden çok büyük başarılar bekliyorum”. Ey, sütünü döken çocuğunu bağışlayamayıp bağırıp çağıranlar, azarı basanlar, eve geç gelen ergen oğlunu doğduğuna pişman edenler, acemiliği yüzünden işi bozan çırağı yerden yere vuran güya ustalar, yemeğin tuzunu veya suyunu fazlaca kaçıran eşine, “eline sağlık hayatım” demek yerine, yemek yaparken yine dalga geçmişsin diyerek eşini aşağılayan ve suçlayan sözde kocalar, hata yapan çalışanımı affedersem, tekrar yapar ve tepeme çıkar diye su-i zanda bulunan sözde patronlar, komşunun tavuğu bahçeme girdi diye kıyameti koparan sözde komşular, randevusuna istemeyerek geç kalan arkadaşını daha sebebini sormadan, aşağılayarak ve rencide ederek, acımasızca hesabını soran sözde arkadaşlar, alzehimer hastası olmuş anne-babasını hastaneye yatırdıktan sonra, onların yaptığı anormal davranışlara kızıp, o sabileri azarlayan ve horlayan sözde evlatlar, trafikte acemilikten, aşırı dikkatli olmaktan ve korkudan meydana gelen küçük bir olumsuzluğu, bir özür dilemekle çözümlemek varken, ortalığı yangın yerine çevirerek; hastane, hapishane, karakol ve mezarlık yolculuğuna çıkacağını düşünemeyen sözde sürücüler, LÜTFEN HEP BİRLİKTE BAĞIŞLAMANIN ÜSTÜN GÜCÜNÜ YENİDEN ELE ALIP DEĞERLENDİRELİM. Olur mu? Bağışlamak; rahatlamaktır, özgürlüğe kavuşmaktır, yücelik ve bilgelik yolunda mesafe kat etmektir, affedilene değer vermektir. Hatasız kul olmadığına canı gönülden inanmaktır. Günün birinde kendinin de hatalar yapacağını peşinen kabul etmek demektir. Sinir, stres, kin, nefret, öfke, intikam, had bildirme, cezalandırma, kibir, şişkin ego, çatışma, sorun üretme, yangına körükle gitme vb. gibi kaliteli yaşamın azılı hırsızlarına karşı savunmalı ve duyarlı olmaktır. Bilebilene ve anlayabilene bağışlamak, bir hikmettir ve nimettir. Yüksek kaliteli yaşamın en güzel gizemlerindendir. 25 Selam, sevgi ve dualarımla.. Allah’a emanet olunuz. |
|