Geçen hafta Türkiye’de kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmalarının 80. Yıldönümü kutlamaları yapıldı.
Malum Türk kadınına, 1930 yılında belediye seçimlerine, 1933’te muhtarlık seçimlerine katılma hakkı ve 1935 yılındaki milletvekili seçimlerinden önce de 5 Aralık 1934‘te milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı. Gelişmiş ülkelerin çoğundan daha önce kazanılan bu hak Atatürk’ün uzak görüşlülüğünün ve Türk kadınına olan güveninin eseriydi.
Kadınlar, Fransa’da 1944’te, İtalyan’da 1946’da, Arjantin ve Meksika’da 1946’da, Japonya’da 1945’te, Çin’de 1947’de, Yunanistan’da 1952’de, Belçika’da 1960 ve İsviçre’de ise 1971’te seçme ve seçilme hakkına kavuştular.
Gelinen noktada kutlamaların buruk ve heyecansız olmasının sebebi kat ettiğimiz mesafenin az oluşu idi.
Bu özel günde yapılan konuşmalarda en çok parlamentoda temsil edilen kadın oranının azlığı oldu. Bazı İskandinav ülkeleri hariç genellikle parlamentolarda kadın temsil oranı erkeklerden düşüktür. Ancak gelişmiş ve hatta gelişmemiş birçok ülkede bu oran yüzde 30’un üzerinde olduğu halde Türkiye’de halen yüzde 14 mertebesinde. Hatta Afganistan:% 20, Irak :% 25, Tanzanya :% 36, Uganda:% 35, Güney Afrika :% 42, Suudi Arabistan :% 20 ile bizden çok daha iyi durumda.
Dünya parlamentolardaki kadın temsilini gösteren listede, Türkiye 91’inci sırada yer alıyor.
Türkiye’den daha düşük sıralarda yer alan ülkeler arasında 96’ıncı sırada Rusya Federasyonu, 110’uncu sırada Ermenistan, 115’inci sırada Ukrayna, 122’inci Japonya geliyor.
Türkiye’de sadece parlamentoda temsil oranı bakımından değil, muhtarlık, belediye başkanlığı, kaymakamlık, valilik, dekanlık, rektörlük, genel müdürlük gibi yöneticilik makamlarında da kadın oranı çok düşük.
Ancak üniversitede akademik kariyer yapan ve öğretmen, hâkim ve avukat olan kadınlarımızın oranı ümit verici.
*****
Kadınların düşük temsil oranlarının birçok faktörleri var. Ancak ana sebeplerden biri kadınların işgücüne katılım oranının çok düşük olmasıdır.
Türkiye’de çalışan veya çalışmak istediği halde iş bulamayan kadınların oranı erkeklerin yaklaşık üçte biri kadar. İş gücüne katılma oranı erkeklerde %69,2, kadınlarda ise %25,9 . Avrupa Birliği üyesi ve aday ülkeler arasında kadınların işgücüne katılma oranının en düşük olduğu ülke Türkiye’dir.
Türkiye’de 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus içerisinde işgücüne katılma oranı %47,5 olup, Türkiye iş gücüne katılma oranı en düşük ülkeler arasında. Bu da daha çok kadınların işgücüne katılma oranının çok düşük olmasından kaynaklanıyor.
İş gücüne katılma oranı Euro Bölgesinde ve OECD ortalaması yüzde 73. (Bizde de bu oranı hesap ederek işsizlik hesabı yaparsak gerçek işsizlik oranımız yüzde 40 oluyor.)
Nüfusunun yarısını teşkil eden kadınların büyük kısmını üretim faaliyeti dışında tutan ekonomilerin yarışta geri kalması mukadder. Kadınların işgücüne katılım oranının yüzde 50’nin altında olduğu ülkeler arasında kalkınmış ülke pek yoktur. Bu oranı yükseltmeden kadınların siyasi hayatta temsil oranını yükseltmek pek mümkün olamaz.
Yeni çıkarılacağı söylenen doğum yapan kadınlara bakıcı parası gibi, kreş, servis vb konularda kapsamlı düzenlemeler yapılırsa kadınların işgücüne katılma oranı yükseltilebilir.
***
Zengin Akp’lilerin Eşleri Neden Çalışmaz?
Sadece zengin demeyelim de hali vakti yerinde olan Bakan, milletvekili, üst düzey yönetici ve iş adamı olan AKP’li erkeklerin eşleri genellikle çalışmaz.
Oysaki bu hanımlar -ekonomik durumları müsait olduğu için- genellikle çocuklarının bakımı, ev işleri için yardımcı kadınlar çalıştırırlar. Yani diğer kadınlara nazaran iş hayatına daha çok zaman ayırabilirler.
Madem ihtiyacı yok, neden çalışsın demeyin lütfen. Bakınız bu arada sosyal medyada videosu çokça paylaşılan Romanya’nın yeni first-lady’si; Carmen Iohannis örneğine.
Kocası Klaus Iohannis’in cumhurbaşkanı olarak seçildiği günün ertesi günü öğretmen olarak çalıştığı okula yürüyerek gidiyor. Etrafında korumalar falan da yok.
Kocasının yanında Bükreş’te değil. Neden? Çünkü kendisi öğretmen… Öğrencilerini ortada bırakmıyor… Ayrıca tayin başvurusu yapıp, olumlu sonuç çıkana kadar işine devam ediyor.
Ailenin hali vakti yerinde, Carmen Iohannis’in öğretmen maaşına muhtaç da değiller. Buna rağmen çalışıyor. Üstelik işyerini değiştirme için normal herkese uygulanan prosedüre göre bekliyor. Makam aracı isteme gibi talepleri de olmamış. İşine yürüyerek gidiyor…
Bu bir zihniyet farkı.
***************
Varna’da Başlayan Hayat
82 yıl önce Varna’da başlayan bir hayat, İstanbul Mecidiyeköy’de sona erdi.
Dedesi savaş sebebiyle Kırım’dan tek başına 5 bin koyunu ile Bulgaristan’a göçmüş Kırım’lı Deli Bekir. Babası çiftliğinde 50’den fazla Bulgar işçi çalıştıran ve fakat “ben efendiyim” diyerek tek kelime Bulgarca öğrenmemiş bir inatçı Türk. Annesi, anneannesi ve babaannesi Bulgaristanlı Türklerden.
Varna’da lisede Bulgar öğrencilerle birlikte okuyan tek Türk olmanın yaşattığı sıkıntılar. Adını ilk defa Bulgar öğretmenden işittiği Atatürk’e duyduğu sevgi ve “O’nu bana niye öğretmediniz” diye ailesine çıkışması. 2. Dünya Savaşında Bulgaristan’dan geçen Rus ordusu içindeki Türk askerini evinden getirdiği erzakla beslemesi ve nice hatıralar…
Bulgaristan komünist idareye geçince babası üç kızını “gavurlardan” korumak için Türkiye’ye göndermiş. Arkada babalarını ve vatanlarını bırakmış üç genç kızı akrabaları karşılamış. 18 yaşında hiç para ve mal mülk getiremeden geldiği Türkiye’de, devletin verdiği evi akrabaları “ihtiyacımız yok” diyerek almamış. Nice sıkıntılardan sonra Saraybosna kökenli çok dürüst bir eş ve mutlu bir evlilik…
Hayatına en anlam katan unsur iki kız evladını ve üç torununu büyütmesi oldu. Müthiş fedakârlıklar yaptı.
Dedesi ve kendisi vatan kaybetmişti. Hayatı boyunca vatan kaybetmenin idraki ile siyasi haberlere ve gelişmelere hep duyarlı oldu. TV’de sabahtan akşama bütün haberleri dinler, her gün gazete okur, siyasi gelişmeleri yakından takip ederdi. BM ve Nato Başkanlarının hepsinin isimlerini ezbere bilirdi.
Bir kimseye kötülük ettiğini ve herhangi biri hakkında kötülük düşündüğüne şahit olmadım. Dürüst ve ahlaklı bir Türk kadını idi.
Kayınvalidem, eşimin sevgili anneciği, çocuklarımın anannesi Fikret Özedey Hakk’a yürüdü. O’nu Fatih Camiinde kılınan cenaze namazı sonrası Topkapı Çamlık mezarlığında 11 yıl önce defnettiğimiz kayınpederim Halit Özedey’in yanına defnettik. Allah her ikisinin de kabrini nur eylesin.
Allah’ın rahmeti üzerine olsun, mekânı Cennet olsun.
Başsağl