Son zamanlarda, Türk televizyonlarında kadını konu edinen programlar revaçta.
Şüphesiz, kadınları konu edinen programların hemen her kanalı sarması, sevindirici bir durum.
Bundan ancak memnuniyet duyulur.
Fakat işleniş tarzına dikkat etmek lâzım.
Bu husus üzerinde biraz durmak, bir orta yol bulmak gerek.
Buna dikkat edildiği takdirde, bu programların daha faydalı, daha yapıcı
Ve daha etkili olacağı muhakkaktır.
X
Hakikaten kadınlar dert küpü.
“Bir dokun bin ah dinle kâse-i fağfurdan.” misâli.
Neler anlatmıyorlar ki, insanın gözü önünde dehşet sahneleri beliriyor.
Görünür hâl alıyor.
Eşine, kaba kuvvet kullananından tutun da,
Eşini terk edenine kadar neler gündeme gelmiyor ki;
Yıkılan yuvalar, ortada kalan kadınlar, öksüz ve yetim yavrular;
İnsana hüzün veriyor. İnsanı kedere boğuyor.
“Şüyuu vukuundan beter.” yani söylentisi; olmasından kötü hükmü; kendini gösteriyor.
Oysa bu biliş, gençleri evlilikten ürkütür. Yuva kurmaktan alıkoyar.
Onları bu işten korkar hâle getirir.
Bu tip programlar -bütün iyi niyetlere rağmen- bir bakıma kaş yapayım derken,
Göz çıkartıcı bir mâhiyete bürünmekte.
Asıl korkunç olanı ise: Kocalarını aldatan kadınlar, karılarını aldatan erkeklerin;
Bu yaptıklarını rahatlıkla dile getirmeleri; bunu, tabii ve doğal bir şeymiş gibi nazara vermeleri;
Bu ahlâksız durumdan ötürü yüzlerin kızarmamasıdır.
“Şüyuu, vukuundan beter.” sözü işte asıl bu durumlar için geçerlidir.
Çünkü bu söylenti, bu çeşit bilişler; bazı insanlara cesaret verir. Demek ki der, böyle insanlar var.
Böyle şeyler olağan. Ben de insanım, ben de onlar gibi yapsam ne olur?
İnsanız işte, olur bazan böyle. Dedirir ne yazık ki kimi insana.
Bu çeşit programlarla -ister istemez- her şeyler, ortaya dökülüyor. Mahremiyet ortadan kalkıyor.
Hâyâ perdesi yırtılıyor. Sanki iğneden ipliğe, ulu orta her şey konuşuluyor, duyuluyor;
Her şeye şahit olunuyor. Saf zihinler bulanıyor, metanetler sarsılıyor.
Güven duygusu zedeleniyor. İnsanlar birbirinden kuşkulanır oluyor.
Gerçi söylenenler doğru. Ama her doğruyu söylemek doğru değil.
Cemiyet ve toplum bünyesinde onulmaz gedikler açar. Şu hüküm ispatlanmış olur:
“Bâtıl fikirleri iyice tasvir; sâfi zihinleri idlâldir.”
Yani kötü ve yanlış fikirleri iyice açmak ve anlatmak, sâf zihinleri bozar. Yoldan çıkarır.
Yapamayacaklarını yapar hâle getirir. İnsanı ahlâksızlığa iter, teşvik eder, özendirir.
Şüphesiz bu elîm ve acıklı vaziyetten insanları kurtarmak gerek.
Bunu bâtılı, kötüyü ve ahlâksızlığı yapanları, fâş etmeden, yaptıklarını zikretmeden
Fakat olunması lâzım geleni göstererek, anlatarak, nazara vererek ve açıklayarak yapmalı.
Böylece hem insanlar mahcup olmaz. Utandırılmaz. Hem de yaptıkları gizli kaldığı için,
Vazgeçmeleri çok daha kolay olur.
Nitekim Hz. Muhammed, bu gibi kişileri, ismen nazara vermez;
“Bazıları şöyle şöyle yapıyor. Yapmasa iyi olur.” derdi.
Böylece ismi söylenerek fâş olmaktan kurtulan kişiler;
Bu samimi ve içten yapılan Peygamber uyarısı karşısında,
Onlar da tüm ihlâs ve içtenlikleriyle, o yanlış, kötü ve sapık fiil ve hareketlerden
Artık el etek çekerler. Severek vazgeçer ve cayarlardı.