Selahaddin-i Eyyûbi devrinde vezirlik ve kadılık yapan Bahaüddin Karakuşî isimli bir devlet adamı varmış. Karakuşî, kadı olarak sadece yanlış değil, abuk sabuk hükümler verirmiş. Karakuşî’nin verdiği bu tuhaf hükümlere de ‘’Hükm-ü Karakûşî’’ denirmiş.
Önce “hükmü Karakuşi” denilen kararlardan bir örnek verelim:
Git, kısa boylu bir boyacı bul, onu as!
Hırsız bir evi gözüne kestirmiş, etrafı kolaçan etmiş. En iyisi balkondan girmek demiş. Gece bastırınca bahçeye dalmış, balkona tırmanmaya başlamış. Bir adım, bir adım daha, tam çıkmak üzere, balkonun korkuluğu kırılıp kopmuş. Hırsız düşüp ayağını kırmış.
Sabah olunca, hırsız doğru kötü ve abuk, sabuk hükümleriyle (Hükm-ü Karakuşî) meşhur “Karakuş Kadı”ya gitmiş, halini göstermiş:
“Kadı Efendi, ben soymak için eve girecektim, fakat balkon korkuluğu çürük çıktı, koptu. Ben de düşüp ayağımı kırdım!” demiş.
Kadı da pek anlamamış: “Eeee ne istiyorsun, şimdi seni hırsızlığa teşebbüsten içeri atayım mı?” diye sormuş. Adam da, “hayır kadı efendi, bir dinleyin.” Bunun üzerine Karakuşî Kadı, “anlat bakalım!” demiş.
Hırsız başlamış anlatmaya; “Ev sahibinden davacıyım, eğer balkonun korkuluğunu sağlam yaptırsaydı, ben de düşüp ayağımı kırmazdım… Tamam hırsızlık suç ama cezası balkondan düşüp ayak kırmak değil!”
Karakuşî Kadı keyiflenmiş, tam ona göre bir dava, çağırmış ev sahibini: “Be adam, niçin evinin balkonunu sağlam yaptırmıyorsun? Korkuluk sağlam olsaydı bu adam düşüp ayağını kırmazdı!”
Ev sahibi şaşırmış: “Aman efendim, balkonun korkuluğunu Marangoz Ahmet usta yaptı. Çürük yaptıysa benim günahım ne?”
Kadı efendi, hemen Marangoz Ahmet Ustayı çağırın demiş, Marangoz gelmiş. Sorgu suale çekilmiş ve başlamış anlatmaya; “Efendim ben balkonun korkuluğunu çakarken yoldan yeşil başörtülü bir hanım geçiyordu. Başörtüsü o kadar güzel yeşile boyanmıştı ki, herhalde gözüm ona daldı. Çiviyi boşa çakmış olacağım!” demiş.
Kadı emretmiş: “Hemen o yeşil başörtülü kadını bulup getirin!” demiş. Kadıncağız gelmiş, tir tir titriyor: “Kadı Efendi, benim günahım ne? Ben başörtüsünü, boyasın diye boyacıya verdim, o boyadı!”
Sıra boyacıya gelmiş; kadı sorguya çekmiş: “Ulan, başörtülerini böyle göz alıcı renge boyuyorsun, marangozun gözü başörtüsüne takılıyor, çiviyi boşa çakıyor. Balkona tırmanmaya çalışan hırsız düşüp ayağını kırıyor!” Boyacı verecek cevap bulamayınca, kadı da hükmünü vermiş: “Götürün bu herifi asın!”
Biraz sonra cellat gelmiş: “Kadı Efendi, bu boyacıyı boyu sehpaya uzun geldiği için asamıyorum!”
Kadı elini sarığına dayamış, çözüm bulmuş: “Git, kısa boylu bir boyacı bul, onu as!”
***************************
Süleyman Demirel’den…
800 senedir anlatılagelen ve Kadı Karakuş’a izafe edilen kararlar sebebiyle, hukuk dünyamızda mahkemelerin verdiği abuk sabuk kararlara ‘’Hükm-ü Karakuşî’’ denir…
‘’Hükm-ü Karakuşî’’ denilen bu abuk sabuk verilen hükümler aslında uydurma hikayeler imiş. Ancak bu hikayeler mevcut hukuk sistemindeki tuhaf kararları, Karakuşî hükümlere benzeterek halkın hukuk sistemine olan güveninin önemine dikkat çekme yönünde faydalı olmuştur.
Mesela 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ülkenin durumunu değerlendirmesini isteyenlere bu anlattığıma benzer tuhaf kararlardan birini anlatmış ve sözünü şöyle bitirmişti:
‘’Kıssadan hisse: Ananı ‘öpen’ kadı ise, kimi kime şikâyet edeceksin?… Bugün ülkedeki durum bu! Ağnadın mı?”
***************************
Adaletten Uzaklaştıran Sözde Hukuk Mantığı
Günümüzde de adaletten uzaklaştıran, Kadı Karakuş hikayelerindeki sözde hukuk mantığını aratmayacak örneklere rastlıyoruz. Evrensel ve ahlaki normlardan uzak bir hukuk mantığının eseri olan, vicdanları rahatsız eden yargı kararlarını görüyoruz.
Bir yanda işine gelmeyen kararlar verdi diye Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı çıkan, AYM üyelerine dava açanlar ve hatta “Anayasa Mahkemesi kapatılsın” diyebilenler var. Siyasal cinayetlere karışanlar, gazetecileri darp edenler, muhalif siyasi parti liderlerine karşı hakaret ve tehdit suçlarını pervasızca işleyip haklarında soruşturma dahi açıl(ama)yanlar var.
Diğer tarafta, hukuka aykırı iş ve işlemlerle yaşadığı hak kayıplarına karşı, yargı sürecindeki hukuksuzlukları açığa çıkaran mağdurlar suçlanıyor. Mağdurlar aleyhine açılan seri soruşturmalar, tutuklamalar ve bir korku iklimi yaratan tuhaf ve adaletsiz kararları tartışıyoruz.
Dahası yukarıdakine benzer Karakuşi hükümlerle, bu soruşturmalara yardımcı olabilecek gazetecilik faaliyetlerini yapan, halkın haber alma hakkı için çalışan gazeteciler tutuklanıyor.
Biz de Kadı Karakuş’un manevi mirasçılarını hayret ve dehşetle izlemek zorunda kalıyoruz.
Bırakın sade vatandaşları, siyasi parti liderlerinin, milletvekillerinin ve Belediye Başkanlarının dahi fikirlerini söyleme özgürlüğü içinde olmadığı algısını besleyen bir siyasi atmosfer ufkumuzu karartıyor.