Kabaklı Hocayı Anarken

105

Bir insanın unutulduğu an, esas yokoluşun gerçekleştiği tartışmasızdır. Eğer unutulmamışsanız cismen ölseniz bile yaşıyorsunuz demektir. Unutulanlar ise gerçekten ölmüştür.

Ölümden sonra da yaşamayı sürdüren bir  “vakıf adam” olan Ahmet Kabaklı’yı aramızdan ayrılılışının 10. yılında rahmetle andık.

Ahmet Kabaklı, hayatı boyunca Türk diline, Türk Edebiyatına, Türk kültürüne ve fikir hayatımıza çok önemli katkılar yapmıştır.

Benim de içinde bulunduğum bir çok neslin fikirlerinin oluşmasında ve olgunlaşmasında pay sahibidir.

Bir dönem Türk ailesinin gazetesi olan Tercüman ve kurucusu olduğu Türk edebiyatı dergisi ile adeta özdeşleşmiştir.

Kabaklı hoca, döneminin bir çok mümtaz şahsiyeti  gibi büyük bir Türk milliyetçisidir. Hoca; köklerinden kopmayan ve İslamla şereflenen Türk insanını ve Türk – İslam anlayışını yine öncelikle Türk insanına anlatmak için büyük bir çaba göstermiştir. Kabaklı hocanın bir köşe yazısı içinde yaptıklarını anlatmak asla mümkün değildir. Amacımız Ahmet Kabaklı’ya vefa göstermek, rahmet dilemek ve henüz serpilmeye başlayan genç nesillere onu hatırlatmaktan ibarettir.

Bu arada Kabaklı hoca’nın arkasından bayrağı götüren Servet Kabaklı dostumuzu, dava arkadaşlarını ve Türk Edebiyatı Vakfını da unutmuyoruz.

Geçtiğimiz hafta Kabaklı hoca, Türk Edebiyatı Vakfının önderliğinde bir dizi etkinlikle anıldı.

Türk edebiyatı Vakfı’nın binası olan Cevri Kalfa Sıbyan Mektebinin restorasyon sonrası açılışına Başbakan Erdoğan’da katıldı. Aynı günün akşamı Cemal Reşit Rey Salonunda bir panel vardı.

Bu törenlerde gözlemlediğim bir husus oldu. Başbakan Erdoğan, 12 Haziran seçimleri yaklaşırken bir Türk milliyetçiliği sevdasına düşmüş.

Ahmet Kabaklı’da bir Türk milliyetçisidir. Yaşamı boyunca paranın pulun değil Türk milletine hizmet etmenin peşinde koşmuştur. Eğer yaşasaydı yine aynı minval üzerine hareket ederdi.

Bu gün Türklük ile bir hesaplaşma içinde bulunan R.T. Erdoğan ile yapılan fikri mücadelenin başında eminim ki Ahmet Kabaklı hoca olurdu. Şimdi düşünelim; R.T. Erdoğan’ın milliyetçiler üzerine yaptığı bu takiyenin ve bu yolda kullandığı adamların hedefi nedir?

Siz bu satırları okur iken, bazı sözüm ona kendisini bu güne kadar Türk milliyetçisi olarak pazarlayanların AKP saflarına katılacağına dair duyumlarım var.

Şimdi yeni hedef, Türk milletine gönülden bağlı insanlarımızın direnişi karşısında kafaları bu sözde milliyetçilerle bulandırmak. Yani bir gri propaganda yöntemi deneniyor.

Bunun için Ahmet Kabaklı hocanın manevi şahsiyetinin de kullanıldığı kanaatindeyim. Hele panele Nazlı Ilıcak’ın başkanlık etmesi ve Nazlı Ilıcak’ın Sabir Rüstemhanlı’nın okuduğu şiir sonrasında “göğsümüzü gere gere bize Türküz dedirttiniz” lafını etmesi tam gülünecek bir sahneydi. Türk milliyetçiliği fikrini hatıralarında bir fotoğraf misali çoktan unutmuş olan Hasan Celal Güzel’e, AKP’nin bakanlığını yapmış Ali Çoşkun’a, sözde Türklüğü yaşayan ama özde bir derin muhasebe içinde olduğunu düşündüğüm Yavuz Bülent Bakiler’e; bir Türk milliyetçisi olan Ahmet Kabaklı’yı konuşturmak ve Türk milletinin karşı karşıya olduğu ağır sıkıntılar karşısında derin bir sessizlik içinde olan bu adamlara mikrofon vermek, herhalde Kabaklı hocanın asil ruhunu da rahatsız etmiştir.

Başbakan Erdoğan, yağlı  kemik uzattığı sözde Türk aydınları ile 36 etnik parçadan biri olarak gördüğü ve yeni anayasa ile devletin üzerindeki hükümranlığına son vermek istediği Türk milletine, milliyetçilik kisvesi altında el atmıştır. Bu oyunu Kabaklı hocayı anarken gördüm. Ama inanıyorum ki; kendisi de büyük bir Türk milliyetçisi olan Sabir Rüstemhanlı’nın şiirinde dediği gibi Türk halkı buna olmaz diyecektir.