K i m l i k

19

     Çocuk doğar doğmaz,

     İlk sahip kılındığı, ilk edindiği şey;

     Hüviyet Cüzdanı yani Kimlik Kartı’dır.

     Aklı başına gelince, her çocuk; neye mensup,

     Kime ait ve hangi ükenin vatandaşı olduğunu bilir.

     Artık başıboş olmadığını,

     Kendi başına buyruk bulunmadığını idrak eder, anlar.

     Hangi millete mensup olduğunu,

     Nasıl bir vatanda yaşadığnı,

     Hangi dili bilip konuştuğunu şuur edinip;

     Bilinç sahibi olduğunu iyice anlayınca,

     Hangi milletin, hangi dilin ve hangi vatanın

     Ferdi ve bireyi olduğunu anlayıp idrak ederek,

     Bütün bunları içselleştirdikçe;

     Dünyada hangi vatanda yaşadığını anlayınca,

     Hangi milletin ferd ve bireyi olduğunu sezince;

     Vatandaşlık şuur ve bilinci

     Artık onda yer etmeye başlar.

     İşte ancak o zaman;

     Çıkarılan Hüviyet Cüzdanı / Kimlik Kartı’nın;

     Nasıl bir yol gösterici olarak;

     Hayatta insana nasıl kılavuzluk ettiğini;

     Anlamış olmanın haklı gururuyla vatanını sever,

     Halka karşı muhabbet ve sevgisi artar.

     Konuştuğu dilin yani Güzel Türkçe’nin

     Büyüleyici anlatım ve iletişim güzelliği karşısında,

     Anasının südünü emerken aldığı anlatımsız zevki;

     Artık idrâk etmiş olmanın sihirli atmosferinde

     Arasında bulunduğu insanları;

     Tarifsiz duygularla nasıl sevdiğini

     Ve sevmesi lâzım geldiğini,

     Konuştuğu lisanın / dilin;

     Asırlarca solunan havanın atmosferiyle

     Kendisini nasıl mest ettiğini,

     Bir kere daha

     Fakat bunları tam bir bilinç,

     His ve duyguları ile masseder / emer.

     Böylece:

     Türk Vatandaşı olmanın “Hubbü’l-vatan mine’l-iman.” dan geçtiğini;

     İmandan gelen vatan sevgisinin nasıl bağlayıcı iksir olduğunu;

     Herkesi tarifsiz bir sevinç içinde bıraktığını görür. Üstelik:

     Asıl vatana bu vatandan nasıl geçileceğinin de muştusunu,

     En güzel şekilde edinmiş olur!

     Doğduktan sonra edinilen kimlik sayesinde;

     Ebedî Hayat’ın da

     Kimliğini edinmiş olmanın sevinciyle;

     Yere göğe sığmaz mânevî bir kimliğin sahibi olduğu için,

     Her şeyin Sahibine der: “Elhamdü lillah.”

Önceki İçerikUmut TIP Merkezi
Sonraki İçerikGirit Elden Giderken…
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.