Çocuk doğar doğmaz,
İlk sahip kılındığı, ilk edindiği şey;
Hüviyet Cüzdanı yani Kimlik Kartı’dır.
Aklı başına gelince, her çocuk; neye mensup,
Kime ait ve hangi ükenin vatandaşı olduğunu bilir.
Artık başıboş olmadığını,
Kendi başına buyruk bulunmadığını idrak eder, anlar.
Hangi millete mensup olduğunu,
Nasıl bir vatanda yaşadığnı,
Hangi dili bilip konuştuğunu şuur edinip;
Bilinç sahibi olduğunu iyice anlayınca,
Hangi milletin, hangi dilin ve hangi vatanın
Ferdi ve bireyi olduğunu anlayıp idrak ederek,
Bütün bunları içselleştirdikçe;
Dünyada hangi vatanda yaşadığını anlayınca,
Hangi milletin ferd ve bireyi olduğunu sezince;
Vatandaşlık şuur ve bilinci
Artık onda yer etmeye başlar.
İşte ancak o zaman;
Çıkarılan Hüviyet Cüzdanı / Kimlik Kartı’nın;
Nasıl bir yol gösterici olarak;
Hayatta insana nasıl kılavuzluk ettiğini;
Anlamış olmanın haklı gururuyla vatanını sever,
Halka karşı muhabbet ve sevgisi artar.
Konuştuğu dilin yani Güzel Türkçe’nin
Büyüleyici anlatım ve iletişim güzelliği karşısında,
Anasının südünü emerken aldığı anlatımsız zevki;
Artık idrâk etmiş olmanın sihirli atmosferinde
Arasında bulunduğu insanları;
Tarifsiz duygularla nasıl sevdiğini
Ve sevmesi lâzım geldiğini,
Konuştuğu lisanın / dilin;
Asırlarca solunan havanın atmosferiyle
Kendisini nasıl mest ettiğini,
Bir kere daha
Fakat bunları tam bir bilinç,
His ve duyguları ile masseder / emer.
Böylece:
Türk Vatandaşı olmanın “Hubbü’l-vatan mine’l-iman.” dan geçtiğini;
İmandan gelen vatan sevgisinin nasıl bağlayıcı iksir olduğunu;
Herkesi tarifsiz bir sevinç içinde bıraktığını görür. Üstelik:
Asıl vatana bu vatandan nasıl geçileceğinin de muştusunu,
En güzel şekilde edinmiş olur!
Doğduktan sonra edinilen kimlik sayesinde;
Ebedî Hayat’ın da
Kimliğini edinmiş olmanın sevinciyle;
Yere göğe sığmaz mânevî bir kimliğin sahibi olduğu için,
Her şeyin Sahibine der: “Elhamdü lillah.”