Şehirlerimizin düşman işgalinden kurtuluşu aynı zamanda Osmanlı‘nın son yüzyılda sere serpe dağıttığı iktisadî işletmelerdeki gayrimillîlerin hükümranlığı için de sonun başlangıcıdır.
28 Haziran’da İzmit‘i Yunan‘dan ve işbirlikçilerinden kurtarabilirsiniz. Fakat ekonomik alandaki kurtuluş her zaman askeri alandaki kurtuluştan daha zorlu olmuştur. Bu cümleden itibaren 89 yıl öncesini anlatan kaynaklardan[1] alıntımızı Hariri, Ofer, Cargill gibi şirketlere ithaf ediyoruz:
‘Halk, işgal öncesinde ticaret ve zanaat erbabının % 90‘ının gayrimüslimler olduğunu ve bu iktisadî güçlerini işgal kuvvetleriyle birlikte her türlü kötülüğe tahvil edenleri unutmadı. 1900‘lerin başlarında İzmit‘te 227 tüccardan ancak 14 tanesi Türk‘tü ve daha çok kumaş, tütün ve et ticaretinde yer alıyorlardı.
Yavaş yavaş ‘Bizden olmayanlarla alışveriş etmeyelim‘ sesleri yükseliyordu. Azınlıklara bir daha meydan vermeden ekonomik durumu ellerine almak ve halk arasında Türk birliğini kuvvetlendirmek için peşpeşe hayırlı cemiyetler kurulmuştur. Bunlardan önemli 2 tanesi; Türk Varlığı Cemiyeti ile Müslüman Esnaf Cemiyeti‘dir.
Rıfat Yüce‘nin başkanlığında İzmit‘te kurulan Türk Varlığı Cemiyeti‘nin ilk beyannamesi, o günden bugüne gönderilmiş ibret dolu bir mektup gibidir:
“Sevgili Türkler ve Müslümanlar; bugün içinde bulunduğumuz belâlı ve acıklı günleri bize getiren 2 nedendir. Bu 2 nedenden biri bilgisizlik öteki de parasızlıktır.
Bundan 3 yüzyıl önce Avrupa’da Yeni Doğuş diye bir devir açıldı. Her millet ve memleket matbaalar açmaya, kitaplar basmaya, okullar yapmaya, kız ve erkek çocuklarını okutmaya başladı. Bunlar kız çocuklarına daha çok önem verdiler, cehaletin gözlere perde çektiğine ve ilmin gözleri açtığına dair uzun uzun anlattılar.
İkinci neden de parasız kalmamak için ilim ve teşebbüs olduğunu, içimizdeki gayrimüslimlerin bize yaptıkları kötülükleri gözümüzle gördüğümüz ve kulağımızla duyduğumuz için bir daha bu hallere düşmemek üzere şimdiden işe başlamalıyız. Boş durmamalıyız ve yarın için hazırlanmalıyız. Köylü, kasabalı ve şehirli okullarımızı el birliğiyle yapmalıyız. Cahil hiçbir çocuğumuzu bırakmamalıyız, zaman geçmeden bugünden itibaren hazırlanmalıyız.
Babalarımız bizim için hazırlanmadığından biz belâlara uğradık. Biz de babalarımız gibi çocuklarımızı okutmazsak onlar da bizden besbeter olurlar. Bir serencam (macera) bin nasihatten iyidir, derler. Biz bu serencamın hiçbir milletin şimdiye kadar görmediğini acı bir surette tattık; artık bundan sonra elele verip çalışalım. Gün bugündür. Allah doğru çalışanlara yardım eder.
Haydi, iş başına!”
[1] PEKİN, Süleyman, Bahçecik Tarihi, Sayfa 232.