Yağmurlu bir İzmit akşamında, Salim Dervişoğlu caddesine, kaldırımda ilerliyorum.
Kaldırımlar oynak ve sulu!
Kaldırımlarda sıkça su birikintileri.
Kaldırımda değil, sığ bir denizde yürüyor gibiyim!
“Belki, Sabancı Kültür Merkezi önünde daha düzgündür” diye düşünüyorum. Ne yazık ki, orada da kaldırımlar oynak!
Büyükşehir Belediyesi önündekiler de öyle!
“Karaosmanoğlu yağmurlu bir gün bu kaldırımlarda yürüse ne hisseder?” diye soruyorum kendi kendime!
Çoraplarım vıcık vıcık olmuş.
Paçalarım, çektiği sularla giderek ağırlaşıyor!
İyi ki şemsiyem var. O da olmasa nice olurdu halim?
Necip Fazıl bu kaldırımlarda yürüse, o ünlü şiiri “Kaldırımlar” ı nasıl yazardı?
Kaldırım taşları ayağımın altında oynadıkça daha çok su alıyor giysilerim!
Kaldırım taşları oynar mı?
Kaldırımlar üzerine minik havuzlar oluşur mu?
Kimler yaptı bu kaldırımları?
Kim ihale etti?
Kimler kalite kontrolü yapıp teslim aldı?
İşin ehli olanlar mı yaptı, yoksa “bizimkiler!” mi?
Bu kaldırımları yapanların aldıkları para helal mi?
Yurt dışında bir çok ülkede kaldırımları inceledim.
Hiç biri bizimkiler gibi oynak değil!
Hiç birinde su birikmiyor; yola doğru ince bir meyil verilmiş, yağmurda bile kaldırımlar çorap ya da paçalara su pompalamıyor!
Üstelik, yoldan yaklaşık 25-30 santim yüksekliğinde kaldırım örneği yalnızca bizde var!
Dolgudan iyi para kazanılıyor olmalı!?
Uzun sözün kısası; İzmit’in kaldırımları kaldırım değil!
Üstelik hemen her dönemde yeniden ve yeniden kaldırım inşaatları yapıldığı halde!
Kaldırım işi birilerine iyi para kazandırıyor belki ama, ceremesini en ağır biçimde bizler, bu kentin dilsiz sakinleri yaşıyoruz!
Kaldırımların bize yaptıkları işkence az bile!
Biz bunu hak ediyoruz; çünkü, işi ehline vermiyoruz!..