Bilindiği gibi adettendir; yılsonu geldiğinde geçen yılın bir
muhasebesi yapılır ve gelecek yıla dair temennilerini herkes ifade
eder. Bende bu yazımı günün anlamına binaen bu konuya ayırmak, kendime
göre geçen yılın bir tahlilini gelecek yıldaki beklentilerimi siz
değerli okuyucularla paylaşmak istedim.
Bu yılın ülkemizi yönlendirmesi ve sosyolojik açıdan yeni bir sınıf
doğmasına sebep olması açısından en önemli kavramı kanaatimce “ılımlı
İslam”dır. Bu söylemin nereden çıktığına ve gelecekte nelere yol
açabileceğine daha önceki yazılarımda temas ettiğim için burada tekrar
değinmek istemiyorum.
Fakat sonuç itibariyle özellikle ekonomik gücü yüksek muhafazakar
kesimde yer bulan bu söylemin bir tezahürü olarak her anlamda gösteriş
ön plana çıkmış buna binaen tevazu azalmıştır. Sosyolojik açıdan
toplumdaki bu değişkenliği alt ve üst sınıflar arasındaki uçurumun
giderek açılması şeklinde ifade edebiliriz.
Bu yılın diğer bir önemli olayı şahsıma göre Papaz suikastleri ve en
son Hrant Dink cinayeti ile suçlu devlet ve suçlu toplum psikolojisinin
halk arasında yaratılarak toplumda irade kırılmasına sebebiyet
verilmesidir. Bin yılı aşkın bir süredir içerisinde daima farklılıkları
barındıran ve bu yapıyı koruyan bir millet olarak birdenbire bu tarz
olayların yaşanması milletimizin ve devletimizin farklı noktalara
çekilmek istenmesinin en önemli kanıtlarıdır.
Geçtiğimiz yıl yaşadıklarımızdan çıkardığım bir diğer sonuç ise iç
politikada “yerelliğin” dış politikada da “şeffaflığın” rol oynadığı
gerçeğidir. “Neden” diye soracak olursanız, yönetenlerin yönetilenlere
“ananı da al git”, “borç yiğidin kamçısıdır”, ”borç alan emir alır”
gibi hitap şekillerini, aynı şekilde yönetilenin de yönetene karşı
belli ortamlarda “çabuk süpürmeyin size faydalı olur” şeklindeki
ifadeleri kullanabilmesidir. Zira bu hitap şekilleri eskiden daha elit
bir kesim tarafından yapılan siyasetin, konuşma üslubuna kadar
yerelleştiğinin en bariz misallerini teşkil etmektedir.
Dış politikada ise artık tüm taraflar kartlarını bize karşı açık
oynamaktadır. Mesela Kıbrıs Rum kesimi devlet başkanı Kıbrıs için
getirdiği çözüm önerisinde Türklerin adada azınlık statüsünde yer
alması gerektiğine, Türk askerinin adada işgalci konumunda olduğuna
dair daha önce dile getirilemeyen iddialarını açıkça ifade
edilebilmektedir.
Bu durumun en son örneği olarak Ermeni hükümeti sözde Ermeni
soykırımıyla ilgili karşılıklı açılacak arşivler için öne sürdüğü üç
şartı görmekteyiz: Türk devletinin kendilerinden özür dilemesi, bugün
için 14 milyar dolar tutan maddi tazminat ödemesi ve iki devlet
arasındaki sınırların Sevr anlaşmasına göre yeniden düzenlemesi. Bu
şartlar yerine getirilirse arşivlerin açılıp konuyu tarihçilerin
aydınlatmasına izin vereceklerini beyan etmişlerdir!
Terör konusunda karşı tarafın almış olduğu mesafe yani olayın siyasi
boyuta taşınması, kendi topraklarımıza yapılan fiili saldırılara karşı
“izin almadan” harekete geçilememesi bu yılın sonunda devletimizin
geldiği nokta itibarıyla dikkat edilmesi gereken diğer önemli
hususlarıdır.
Tüm bu tablo neticesinde önümüzdeki sene gerek ekonomik gerekse
sosyal açıdan geçen seneye oranla daha sıkıntılı geçeceğini uzmanlar
belirtmektedir. Umarım en az zararla ve geçmişte yaptığımız hataları
tekrarlamadan yeni seneyi tamamlarız. Tüm dünya ve devletimiz için
“adaletin” uygulandığı nice seneler!
Saygılarımla…