Deveye sormuşlar: “Yokuş yukarımı yürümek istersin iniş aşağımı?” Deve
cevap vermiş: “Düz yolda yürümenin suyumu çıktı?”
Sağ ve sol bu iki kavram bize Avrupa dan geçmiş iki terimdir.
1789 Fransa ihtilalinden sonra başkanlık kürsüsünün sağında oturan muhafazakâr
monarşistlere sağcı, solunda oturanlara ise fikir özgürlüğü, reform ve değişim
isteyenler Solcu olarak tanımlanmışlardır. Bu akım zamanla bütün Avrupa’ya yayılmış,
Türkiye’de ise 1946 da iki partili demokratik hayata geçildikten sonra yaygın
olarak kullanılmaya başlanılmıştır.
1960’ların sonlarından itibaren siyasal hayata atıldığımız
günlerden buyana yelpazenin ne sağında ne de solunda yer almamamıza rağmen
toplumun bir kesimi, MHP lideri Alpaslan Türkeş’in “Dokuz Işık” kitabında: “Devlet yetkilileri (…) Ülkücü Gençliğe,
Milliyetçi kimselere “Aşırı sağcı” sıfatını takıp hücum etmek alışkanlığından
kurtulamadılar. Bu sorumluların “sağcı” diye kötüledikleri kimseler banka mı
soydular? Fidye mi istediler? Konsolos mu öldürdüler? İngilizleri mi
kaçırdılar? Yoksa ordularına 9 saat kurşun mu sıktılar?
Bazı yetkililerin bu
kadar açık cereyan eden hadiseleri gördükten sonra hala dil alışkanlığından
kurtulamadığı için sol’a karşı tedbirlerini sayıp dökerken velev ki bir kelime
bile olsa, milliyetçilere de çatması utanılacak bir basiretsizliktir.
”(Alparslan Türkeş ve Dokuz Işık, Bilge Oğuz Yayınları, s.237) demesine rağmen ülkücü gençliği ve MHP’yi sağ, hatta aşırı sağ kulvara oturtmakta
ısrar etmiştir.
İYİ Parti
İYİ Parti henüz kuruluş aşamasında iken Türk siyasetinin
neresinde yer alacağı uzun müddet tartışmalara konu olmuştur. Partinin henüz
adı bile konulmadan liderliğini Sayın Meral Akşener’in yapmasını fırsat bilen
bir kısım basın ve medya tarafından İYİ Parti peşinen “Merkez Sağ” kulvara
konumlandırıldı.
Buna rağmen Cemil Meriç’in dediği gibi: “Sol ve Sağ… çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit.
Toplum yapımızla herhangi bir ilgisi olmayan iki yabancı.” O günlerde
konuşup tartıştığımız arkadaşlarla kesinlikle merkezin ne sağında ne de solunda
olmamalıydık. Sağın bunca çürümüşlüğünün türbedarlığını yapacak kadar idrakten yoksun
olmamalıydı kuracağımız partinin yöneticileri.
İYİ Parti tam merkezde yerini almalı, Türk Milletinin tamamını
kucaklamalıydı. Başlangıcında öyle de oldu. Gerek genel merkezin oluşumunda,
gerekse il ilçe kurucuları, düşündüğümüz gibi Türk toplumunun bütün kesimlerinin
büyük teveccühünü kazanmış, yönetimlerde görev almak için adeta birbirleriyle
yarışır hale gelmişlerdir.
Afyon kurultayında büyük kalabalık heyecanı yaşanmış Prof.
Dr. İskender Öksüz’ün: “İYİ Partiye
sahip çıkın zira başka iyi yok!” Sözü kurultayı taçlandırmıştır.
Ama lâkin teşkilatlardan sorumlu başkan yardımcılığına atanan
Koray Aydın’ın bir müddet sonra bütün yurtta il ve ilçelerin yönetim
kurullarının istifalarını istemesi teşkilâtlarda büyük huzursuzluğa neden
olmuş, bir kısım değerli yöneticiler İYİ Partiden istifa ederek geldikleri
yerlere geri dönmüşlerdir.
Bugün görülen o ki, yurt genelinde en fazla oy artıran parti
İYİ Partinin olması zannedilmesin ki genel merkezden tutun il ve ilçelere kadar
teşkilatların iyi çalışmasından kaynaklanıyor. Hayır, partide çalışan bir kişi
var o da Genel Başkan Sayın Meral Akşener. Siyasi tecrübesi, liyakati ve
insanüstü çalışma temposuyla partiyi tek başına omuzlamış götürüyor. Eğer
teşkilatlar Genel Başkanın çalışma temposuna ayak uydurabilselerdi inanıyorum
ki oy oranı itibarıyla bugün ana muhalefet partisi İYİ Parti olurdu.
Seçimlere bir yıl kadar bir zaman kalmışken yurt genelinde
bütün İYİ Parti teşkilatları gözden geçirilmeli, kapısı açılmayan teşkilatların
yöneticileri acilen değiştirilmeli, toplumda güven duyulan, herkesle barışık
olan kişiler yönetime getirilmelidir. İl ve ilçelerde çalınmadık kapı,
sıkılmadık el bırakılmamalı. Kurucular kurulundan tutun merkez yönetim kuruluna
kadar liyakat sahibi İYİ Parti yönetimiyle iktidarın kapısını aralamak hiç te
zor değildir. Yeter ki herkes taşın altına elini koysun. Yoksa verilen emekler,
bağlanan ümitlerin hepsi heba olur.
Sağlıklı kalın