İTÜ den Birkaç Sınıf Arkadaşı-2

111

 2.  Bölüm

Sercan, Özgeyle birlikte onbeş gün sonra İzmir e gelip Özgeyi yurda yerleştirecek ve Gazi Antep e geri dönecekti.

Vedalaşırken; “Sizi garajdan karşılayacağım ve doğruca bize gideceğiz. Başka bir seçenek yok tamam mı”

“Tamam Levent Abi” (Bana baştan beri böyle hitap etti nedendir, bilmiyorum)

Abdül Ağamı, ameliyatından üç gün sonra kaybettik.

On gün kadar sonra, iki kardeşi garajdan aldım. Eve getirdim. Eşim, küçük kızım heyecanla bekliyorlardı.

Sercan, ısrarlarımıza rağmen, Özge’ yi yurda yerleştirip, Gazi Antep e öyle dönme kararından, vazgeçmedi.

Ama biz de, ailecek,  hiç olmazsa, bizde istedikleri kadar kalıp, bütün işlerini, hiç telaş etmeden çok rahat görmeleri, özellikle yurt konusunda, en iyi ve en ekonomik olanı bulmaları konusunda, başarılı olabildik.

Eşim, neredeyse her gün, onları bir yere gezmeye götürdü. Hisar önünü, Şadırvan Altını çok sevdiler.

Özge kayıt oldu, yarı özel, güzel bir yurda yerleşti. Bizde, bir hafta kaldılar. Bu bir hafta içinde kaynaştık.

Bizi sevdiler. Ben,  kendimizi onlara sevdirebildiğimiz için, bizim çok şanslı  insanlar olduğumuzu onlara söyledim. O kadar terbiyeli, saygılı çocuklara bizim buralarda hiç rastlamamıştım.

Ben Özge nin yurt velisi oldum. Özge bizim evimize evci çıkacaktı. Sercan ın dönüş vakti geldi. Sımsıkı kucaklaştılar, ağlayarak ayrıldılar. Ama Sercan huzurlu ve mutluydu. Bu yüzünden okunuyordu.

Özge, bize hep gelip gitti. Bazen evci kaldı. C.tesi leri genellikle eşimle İzmir e indiler, gezip durdular.

Özge, hazırlık sınıfını birincilikle 95 puanla bitirdi.

Bu öğrenim yılı başında, Gazi Antep ten  yine önce bize geldi ve  meslek sınıfına başladı.

 Yine Ekim 2008  suları, büyük ekonomik kriz! Sonunu getirebildiğim takdirde beni artık iyice düze çıkarabilecek, çok büyük bir işe kalkışmışken, işi bitiremeden, çok borçlu bir şekilde krize yakalanmıştım.

Aslında işin zor kısmını aşmıştım. Bireysel proje yükü olarak rahattım, başka müşteri siparişleri ile destekleyebilirsem işimi sürükleyebilecek ve büyük işimi de bitirebilecektim. Kriz patladı.

Yaptığım işin tam ticari adı “Yatırım Malları – Fabrikalardaki Üretim Makinaları İmalatı “ idi.

Krizin daha kokusundan etkilenen bir işti. Bütün tekliflerim rafa kalkmıştı. Halkbank a Eylül dönem faizini ödeyememiştim. Rotatif kredim doluydu. Ama bir teminat mektubu iadem vardı. Bu, her zamanki gibi nakde dönüşebiliyordu. Dönem faizini ödeyip biraz kalanla da ringte kalıp dövüşe devam edecektim.Teminat mektubunu iade ettim ve hemen bir kredi kullanma istek yazısını oracıkta yazıp verdim.

“ Olamaz” dediler.”Genel müdürlükten talimat geldi, bütün firmalar yeniden değerlendirmeye tabi tutulacak, senin ikinci altı ayın neredeyse boş, değerlendirme yapsak notun, kredi hacmin düşecek, geri ödeme isteyeceğiz,

sen bu yazıyı geri al, bizde senin dosyanı geri atalım.” Tabi ki sonunda Aralık ayı da geldi, bir dönem faizi daha bindi, icra takibi başladı. 45 yaşında sahip olduğum ve ipotek ettiğim TEK ev tehlikeye girdi.

Tehlike şöyleydi ; Evim banka marifetiyle satılacak olursa, ceketimi alıp gidecektim. Bu en kötüsüydü.

Bankada kredim değil de hatırım yüksekti. 1991 den beri müşterisiydim. Yeniden yapılandırma ve taksitle geri ödeme konusunda anlaştık. Tek engel, daha da gecikmesiyle kartopu gibi büyük bir hızla büyüyen, iki dönemin faizleriydi. Arabayı sattım,. Atölyeyi kapattım. Onu bunu sattım. Bulduğum parayı hemen bankaya yatırıyor, yatırdıkça faiz toplamının büyümesini engellemeye çalışıyordum. Bir miktar açık kalmış, ama  benim de gücüm kalmamıştı.

Bir yakın arkadaş listesi yaptım. Yukarıdaki durumu anlattım. Evimi, ceketimi alıp giderek kaybetmek istemediğimi, bir zaman sonra, konut fiyatları yükselirde kontrol da bende olursa, evi, ben kendim satar, bankaya borcumu öderim, neredeyse yarısı bana kalır falan filan vb anlattım,  kısaca borç istedim gönüllerinden ne koparsa.

Listemde İsmet Gencer de vardı .O zaten hep nöbetçi cankurtarandı. Zaten biz onla, akraba sayılırdık.

Neredeyse, mahallemizden kız almıştı, nikah şahidiydim. İsmet le mezuniyetimizden beri ilişkimiz hiç kopmamıştı. İlgisini benden hiç eksiltmemiş ve bana kendimi hep iyi hissettirmişti.

 Abdül Ağamla telefon muhabbetimiz başlayıp da moralinin, ruhsal durumunun pek iyi olmadığını anlayınca, İstanbul daki arkadaşlarıyla da telefonla buluşmasının ve onların da katkısının, Abdül Ağama iyi geleceğini düşünmüştüm. Ama, bu nasıl olacaktı. Birden aklıma bizim 25. yıl ajandamız geldi. Ahmet Büyükemre yi aradım.

Elinde fazla varsa, ben veya o, bir şekilde, ajandayı  Abdül Ağama göndermemizin iyi olacağını söyledim..

Benden Abdül Ağamın telefonunu aldı, ondan da adresini aldı. Sağolsun ajandayı kendi gönderdi.

Abdül Ağam İstanbul daki arkadaşlarıyla, telefonla buluşmuştu. Ben de, Abdül Ağam sayesinde, Sadi ile buluştum.

Telefon muhabbetlerine zaman zaman Sadi de katılıyordu.

 Ben kuruluşundan (2002) beri , Bağımsız Cumhuriyet Partisi ( Gn. Bşk. Mümtaz Soysal ) üyesi olarak,

elimden geldiği kadarıyla, yurdumuzun sömürgeleşmesine karşı, antiemperyalist , yurtsever ve SOL bir mücadele içindeydim. Ulusalcılık ile Sol’un nasıl bağdaştığının hesabını soranlara da şunları diyordum.

“ Ben kızlarıma küçüklüklerinde şöyle derdim: “Ben bu mahalledeki, İzmir de ki, Dünyada ki bütün çocukları çok seviyorum. Ama sizleri onlardan biraz daha fazla seviyorum. Düşünün bakalım sizleri ne kadar çok sevebileceğimi”

İşte burada bütün çocuklar Sosyalizmi, benim çocuklarımda Ulusalcılığı ifade etmektedir”

Sadi ile benzer duygu ve düşünceleri paylaşarak, e-posta ile sürekli yazışıyorduk.

Ama ben Sadi nin yüzünü, en yakın, belki on sene önce 25. yıl buluşmasında o da çok az görmüştüm.

Buna rağmen yakın arkadaş borç isteme listeme, Sadi yi son anda ekleyivermiştim. O benim esasen İ.T.Ü den hatıra bir arkadaşım idi. Çok tereddüt içindeydim. Sadi yi kaybetmek te vardı sonunda.

Ve sonunda banka hesap numaramı da içeren.mesajı Sadi ye de tıklayıverdim.

Sadi den yarım saat içinde yanıt geldi. “Hesabına 1000 T.L gönderdim.”

 O büyük işi bitirdim. Atölyemi yine açtım. İzmir Sanayisi, ya beni yeni keşfetti, yada hasat mevsimim gelmiş.

İşlerim çok düzeldi. Evimi kurtardım sayılır. Yani tehlike çok çok uzaklaştı artık.

Sadi ye teşekkür mektubumda,  “sana borcumu ödedim, ama hakkını ödeyemem” diye yazdım.

Çünkü o para, aslında çok uzaklardaki bir deniz fenerinden parlayan koca bir ışık, sonra koca bir umut oldu ve yorulmuş bedenime, ruhuma inanılmaz bir güç verdi. Kalk ulen dedim, Sadi ye ayıp olmaz mı artık.

Çünkü bu nasıl bir güzellikti böyle, hala böyle bir şey var mı idi bu dibi delik dünyada ve bu bana nasip olmuştu.

Kalk ayağa, bunun kıymetini bil dedim kendi kendime. Kalanını, hemen azimle bir çırpıda toplayıverdim.

 

Ben çok iyiyim. Özge de, Sercan da çok iyiler. Parasız pulsuz iyi oluverdik işte.

“ Sen paran kadar iyi olabilirsin diyen o dostumuza inat ”