İstiridye; yumuşakçalar sınıfındandır, deniz diplerinde yaşar. Kabukları serttir. Bu şekilde, vücutlarını sert cisimlerden, düşmanlarından, deniz dibi dalgalarından korumuş olurlar. Deniz diplerinde yaşadıklarından; sürekli deniz kumuyla temas halindedirler. Teneffüs etmek, besin almak için kabuklarını açıp kapamaları sırasında, bazen kum taneciklerinin, içlerine girmelerine engel olamazlar. Sert kum, yumuşak vücutlarına acı verir. Ondan kurtulmaları gerekir. Bilirler ki; yumuşak vücutlarıyla sert kuma karşı koymak, acılarını artırır. Tam tersini yaparlar; onu içlerine çekerler. Daha yumuşak davranırlar. Salgıladıkları sedef sıvısıyla kumların etrafını kaplarlar. Vücutlarının bir parçası haline getirirler. Kum, içeride kalmış, dışı sedef ile kaplanmış, kum olmaktan çıkmış, inci haline gelmiştir. İstiridye, değersiz bir maddeyi daha değerli hale getirmiştir. İstiridyeyi değerli kılan, ürettiği incidir. Üretebilmesi için de; “kum”a ihtiyacı vardır. Yani canını yakan, sert, değersiz cisim; onun değerli olma sebebidir. İnci avcıları, kabukları arasından inciyi alarak istiridyeyi, canının acımasından kurtarırlar, ayni zamanda inciye sahip olurlar.
İsraf; inancımızda men edilmiş, kültürümüzde ayıplanmıştır. İsraf, kaynak ve emeğin sorumsuz tüketimidir. İsrafla ilgili bugüne kadar ülkemizde pek çok çalışma yapılmış, kurumlar oluşturulmuştur. Bununla ilgili çalışma yapan bir vakfın programında daha çok somut değerlerin israfından söz edildiğini gördüm. Su, elektrik, toprak, ekmek israfı,vb.
Somut değerleri algılamakta zorlanmıyoruz, onların israfına daha çok üzülüyoruz. Bu değerler, telafisi mümkün olanlar. Emek vererek, zaman harcayarak, ömür tüketerek elde ettiğimiz ve telafisi mümkün olmayan değerler daha önemliyken onları arka plana itiyoruz. Bilgi, tecrübe, birikim; bizim, nedense, toplum olarak kıymet vermediğimiz önemli kazanımlarımızdır. Bunların fiyatı yoktur.
“Sosyal devlet” anlayışıyla altmış beş yaş ve üzerindekilere yapılan hizmetleri küçümsemiyorum. Belediyelerin emekliler için yaptığı “semt konakları”nı görmezden gelmiyorum. Burada yetkililer tarafından bazı hizmetler sunulurken insanlığın zenginliği diye adlandırabileceğimiz bazı değerlerin ötekileştirildiğini, dikkate alınmadığını da maalesef görüyorum.
Bilgi birikiminin, tecrübenin okulu yok. Bunlar yaşanmışlık gerektirir. Yaşanmışlık, zaman ve mekânla sınırlı değil. Kitabı olmayan bu kıymetler ancak hayat mektebiyle elde ediliyor. Tecrübeli insan, bir istiridyeden daha çok çile çekmiştir. Yaşarken yediği kazıklar, çektiği acılar, kumun istiridyeye verdiği acıdan az değildir. Deneyimli her insan “acıların çocuğu”dur. Nedense bizde bir emek ürünü olan tecrübe, istiridyenin ürünü inci kadar değerli değil. Bu, tecrübeye haksızlık değil mi?
Yılların emeğinin karşılığı olarak insanları emekli edelim, kadirşinaslık adına onlara imkânlar sunalım. Bu, onların hakkıdır. Ancak onları işe yaramaz hale getirmeyelim. “Ak saçlılar” diye tanımladığımız bu kategorideki insanımızı yeterince değerlendiremediğimizi, ülkemizin önemli bir kaynağını israf ettiğimizi görüyorum. Emekli sıfatıyla biraz da itibarsızlaştırdığımız bu güzel insanlarımızı verimli olabilecekleri en uygun yerlerde bulundurmak, hem yarınlar için bu ülkenin kazancı hem insanımıza ve onun emeğine saygının gereği olacaktır.
Bazen hanıma, “Yemek yer misin?” diye sorduğunda “Bugün bir işe yaramadım, yemek yemeyeceğim.” cevabını veriyorum. İnsanın mutluluğu sadece kazançla, gezmekle, görmekle olmaz. Kişinin, bir işe yaradığını görmesi, bilmesi de bir kazançtır, zenginliktir, mutluluktur. Bir değer üreten insan kötülük düşünmez, yıkıcı olamaz. Boş insan, hem kendisine hem çevreye zarar verir. Ak saçlı denen kişilere, eli tuttuğu, ayağı yürüdüğü, aklı yerinde olduğu sürece iş vermek, onların hizmet ve değer üretmesini sağlamak gerekir. İnciden öte bir değer olan tecrübeyi önemsemek, buna göre müesseseler oluşturmak, kendisini inci toplamaya kilitleyen istiridye avcısı gibi, memlekete hizmet sevdasıyla yanıp tutuşan yöneticilerin öncelikli görevleri arasındadır.
Kömür ve su, enerjiye dönüştürüldüğü zaman değer kazanır. Bunların kıymetlendirilmesi için santrallara nasıl ihtiyaç varsa deneyimli insanlarımızın da kıymetlendirilmesi için kurumlara ihtiyaç var. Herkesin yapabileceği bir iş mutlaka vardır. Yeter ki vatanseverlik ruhuyla konuya samimi yaklaşılsın. Onların bir kurumda varlığı, rol model olmaları bile ülkemiz için büyük kazançtır.
İsra Suresi 26 ayetinde Rabb’im der ki: “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma.”
Bu necip millete hizmet imkânı yakalayan yetkili ve etkili kişiler, sizin, inci aşkına istiridye peşine düşenlerden ne eksiğiniz var? Haydi iş başına!