Son Osmanlı Padişahı Vahideddin; gündem konusu olunca, hatırlamadan edemedim.
Rahmetli babamın, her fırsatta anlattığı işgal İstanbul’u geldi aklıma.
Rahmetli babam, yüz yıl kadar önce işgal İstanbulunda çocuktur.
Çocukluğu Mehmet Muhsin Paşa’nın konağında geçmektedir.
Konak bugünkü Kadıköy’ün Söğütlüçeşme semtindedir.
Merhum babam Hasan Fehmi, o zamanlar Kadıköy Sultanisinde okumaktadır.
Demiştim ya İstanbul işgal altındadır ve sokaklarda işgal askerleri,
Özellikle İngiliz neferleri kol gezmektedir.
Rahmetli babam; konağın penceresinden, bu manzarayı her gördüğünde zoruna gider.
Ve bir gün, Paşa’nın odasındaki komodinin çekmecesine koyduğunu gördüğü
Tabancasını gizlice alır.
Amacı, İngiliz askerleri tekrar sokaktan geçecek olursa, onlara ateş edecektir.
Hiç olmazsa bir kaçını öldürecektir.
Aklınca bir nebze de olsa, kabaran millî hislerini dindirecektir.
Bu hareketin, onun ve Mehmet Muhsin Paşa’nın başına ne işler açacağını düşünmekten,
Henüz çok uzaktır.
Sık sık pencereye gelir. Sokaktan İngiliz askerlerinin geçip geçmediğine bakar.
Aradığı fırsatın doğmasını heyecanla bekler.
Tabancanın yerinde olmadığının farkına varan Paşa; konaktaki herkesi, sırayla,
Sıkı bir sorguya çeker ve tabancayı getirmelerini ister. Ve şu sözlerle onları iknaya çalışır:
“Biliyorum, son günlerde hepimiz üzgünüz ve gerginiz. Sinirlerimiz de bozuk.
Güzel İstanbulumuzun sokaklarında işgalci askerler kol gezmeye başladığından beri
İçimiz kan ağlıyor. Uzatmayayım, iyi niyetle ve gerektiğinde kullanmak üzere almış olmalısınız!
Yine de hanginiz aldıysa, hemen gidip getirsin.
Söz veriyorum, bu seferlik affedeceğim.” (Paşa devam eder:)
“Unutmayın! Bu evden ve sizlerden ben sorumluyum. Bir cahillik etmenizden endişeliyim.
Korkmayın, ben sağ oldukça, kimse kılınıza dokunamaz.
Allah büyüktür. Serin kanlı olmalıyız. Bu günler de geçer.
Çok kararan gecelerin sabahı yakındır.”
En sonunda, tabancayı, merhum babam Hasan Fehmi’nin aldığı anlaşılır.
Babamı çağırtan Mehmet Muhsin Paşa; ürkütmemeye çalışarak,
Yavaş bir sesle sorar ve aralarında, karşılıklı bir konuşma başlar:
-Gel şöyle yanıma der ve elini, yüzünde ve başında sevgiyle gezdirir.
-Nasılsın bakalım?
-(Kuvayı Milliyeyi kastederek) ordumuza duacıyım Paşa Baba.
-Aferin oğlum, hepimiz duacıyız. Üzülme Allah bizimledir.
(Kısa bir sessizlikten sonra) bak oğlum, sonunda aziz İstanbulumuz da işgal edildi.
-Defolup gitsinler!
-Merak etme, nasıl geldilerse öyle de gidecekler.
-Ne zaman?
-Her şeyin bir zamanı vardır. Hele bir Anadolu kurtulsun.
Sen önce aldığın tabancayı hele bir getir bakalım.
-Ama Paşa Baba, onunla İngilizleri vuracaktım.
Çünkü yatak odamın penceresinden, onların gezindiğini gördükçe kahroluyorum.
Adımlarının çıkardığı her tok ses, bir hançer olup, kalbime saplanıyor.
Daha fazla dayanamadım.
-Ve gidip tabancayı aldın.
– ….