İsrail Gazze’yi yerle bir edip Hamas’ı yok etme noktasına getirdikten sonra Lübnan’daki Hizbullah’ın liderini ve kurmay heyetini yok etti. Sonra da Lübnan’a kara harekatı başlattı. Hizbullah’ın hamisi İran İsrail’le savaşmak istemiyor ama İsrail’e etkisiz füze saldırısı yaptı.
Bütün bunlar olurken Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı R.T. Erdoğan, TBMM açılış konuşmasında, İsrail’in hedefinde Türkiye olduğunu söyledi.
Erdoğan, “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra, gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır. Vatanımız, milletimiz, bağımsızlığımız için bu devlet terörüne elimizdeki her imkanla karşı duracağız” dedi.
Bunlar çok ciddi sözler. Cumhurbaşkanımız bunları söylüyorsa savaşın eşiğine geldiğimiz anlaşılırdı. Türkiye’nin savaşın içine dahil olma ihtimalinin bütün dünyada paniğe yol açması beklenirdi.
Oysaki dünyada ve de Türkiye’de bu sözlerin bir etkisi olmadı. Halkımız “İsrail bize saldıracaksa biz ne yapacağız?” diye sormadı. Hayat normal akışında devam ediyor.
****
Aslında 25 Eylül’de Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyesi Yiğit Bulut bu konuda ilk işareti vermişti: Yiğit Bulut’un “İsrail’in Türkiye’ye saldıracağı” yönündeki iddiasına AKP’li Mücahit Birinci ve Mehmet Metiner’den sert eleştiriler gelmişti.
Mücahit Birinci Yiğit Bulut’a “Yahu sen kimsin? Savunma Bakanı mısın? Parti sözcüsü müsün? Genel Başkan Yardımcısı mısın? Dış politika sahasında bu şekilde ortalığı velveleye veren açıklamayı hangi kafa ile yapıyorsun?” diye tepki göstermişti.
Yiğit Bulut’tan sonra, Erdoğan’dan önce, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da Erdoğan’ın sözlerinin benzerini 30 Eylül’deki basın toplantısında söylemişti.
Bu beyanlardan sonra Cumhurbaşkanının yukarıdaki açıklamasının gelmesi tesadüf olamaz sanıyorum.
Bu beyanların kaynağı bir genel bilgi ise ben buna benzer yorumları yıllardır yazıyorum. Benim gibi ülke meselelerine kafa yoranlar bu tür yorum ve beyanlarda bulunabilir.
Ama TBMM Başkanı ve Cumhurbaşkanının bu sözleri söylemesini doğru bulmuyorum. Çünkü Cumhurbaşkanının görevi böyle bir risk varsa bile görevi halkı paniğe sürüklemek değil, tedbir almaktır. “İsrail önlenemez bir güç ve bize saldıracak” havası veren açıklamaların ne faydası olacak anlamış değilim.
***********************************
Büyük İsrail Projesi
Bizim yakın coğrafyamızda uygulanmak istenen, birbiriyle örtüşen ve birbirini bütünleyen 3 önemli proje vardır: BÜYÜK ORTADOĞU- BÜYÜK İSRAİL- BÜYÜK KÜRDİSTAN PROJELERİ. Bu projelere 2015 yılından bugüne kadar yazılar ve konferanslarla zaman zaman dikkat çektim.
ABD- İsrail işbirliğiyle bu projeler adım adım ilerliyor. Önce bu projelere dair yazdıklarımı hatırlatayım:
1- Büyük İsrail Projesi (BİP). “İsrail’e yönelik bütün ciddi tehditlerin ortadan kaldırılması, bölgenin mezhep savaşlarıyla güçsüz devletçiklere bölünmesi, İsrail kontrolünde Kürt devleti gibi yeni devletçiklerin oluşturulması ve bölgede hiçbir güçlü ulus devlet bırakılmaması projesidir.”
Uzun vadedeki hedefi, Tevrat’ta bahsedilen, İsrail’in Nil’den Fırat Nehrine kadar olan “vaat edilmiş topraklara” sahip olmasıdır.
2- Büyük Orta Doğu Projesi (BOP). Bu projenin gayesi: “• ABD’ye rakip olabilecek muhtemel gücün oluşmasını engellemek. • İsrail’i emniyet altına almak. • Petrol, doğalgaz, bor ve toryum gibi değerli kaynaklar üzerinde denetimi sağlamak. • AB, Çin, Rusya ve Japonya gibi ülkeleri bu kaynaklardan uzak tutmaktır.”
3- Büyük Kürdistan Projesi. Bu proje (dünyanın en önemli petrol merkezinde) ilk iki projenin uygulanmasının ilk aşamasıdır.
Bu projelerin ilk amacı Büyük Kürdistan’ı kurmak suretiyle Akdeniz’e kadar uzanan alanda petrol boru hatlarının da üzerinde geçtiği alanı kontrol etmektir. Ayrıca İsrail’e tehdit oluşturmayan/ İsrail tarafından yönlendirilen bu devlet aracılığıyla Fırat’a kadar olan bölgeyi kontrol etmek mümkün olacaktır.
PKK/ PYD örgütleri de bahsettiğimiz üç ana projenin bir ARACINDAN ibarettir.
Prof. Dr. Hasan Köni şu değerlendirmeyi yapıyor: “Ortadoğu’da ABD ve İsrail’e karşı olmayan bir yapılanma peşindeler. NATO Kürt devleti istiyor. İsrail’in korunması esas alınıyor.”
***********************************
Niyetlerini Biliyorsanız Hangi Önlemi Aldınız?
Projelerin “Kürdistan devleti” kurulması etabında önemli mesafeler alındı. “Açılım süreci” ile topraklarımızın bir bölümünde “Kürdistan Federe Devleti” kurulmasına ramak kalmıştı. Türkiye son anda uyandı.
Irak’ta Barzani’nin Kürdistan’ı devletleşip, meşrulaştı. Suriye’de, ABD kontrol altına aldığı bölgede PKK/PYD devletinin alt yapısını tamamlamak üzere.
ABD için İsrail’in güvenliğini sağlamak çok önemlidir. Bölgenin mevcut dengeleri içinde İsrail’i tehdit edebilecek bir devlet kalmadı.
Bakınız, Arap devletleri ve İran İsrail’le savaşmakta son derece temkinli davranıyorlar.
Suudi Arabistan İsrail ile iyi ilişkiler geliştirmeye çalışıyor. Suudi Veliaht Prens Bin Selman, ABD Dışişleri Bakanına, “halkım Filistin meselesiyle ilgileniyor ama ben şahsen ilgilenmiyorum” dedi. Suudi yönetimi için İsrail değil, İran düşman.
Hiçbir Arap ülkesinin İsrail’in yüksek teknolojisi ile baş edebileceği ordusu yok. Hepsi bir araya gelseler yine sonucun 1967 ve 1973 savaşlarında olduğu gibi İsrail’in zaferiyle biteceğinden korkuyorlar.
Evet, İsrail ile bugüne kadar asla çatışmadık. AKP iktidarı savaş ortamında bile ticari ilişkileri hiç kesmedi. Halen Kürecik’teki radar üssü İsrail’i korumakta. İki ülke halkı arasında tarihi bir düşmanlık mirası yoktur. Ama İsrail ve ABD’yi yönetenlerin bir kısmı dini inanışları sebebiyle çılgınca işler yapabiliyor.
Türkiye’yi yönetenler bu riskin bilincinde olsaydı, 10 milyon sığınmacıyı içimize sokmazdı.
Devlet adamlarımızın Türkiye’nin büyüklüğüne yakışır vakar ve ciddiyetle gerekli tedbirleri almış olması gerekirdi. Bunun yerine, kimsenin ciddiye almadığı korku senaryolarıyla, Türk milletini çaresiz göstermenin bir faydası olamaz.