İsrail Ellerini Ovuşturuyor

90

 

Hatırlayan kaldımı? 14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti’nin kurulmasından hemen sonra Mısır, Suriye, Ürdün, Irak, Lübnan ve Suudi Arabistan’ın katılması ile bir İsrail-Arap Savaşı yaşanmış ve klasik olarak Batı’nın İsrail’in yanında yer alması ile bu savaş İslam Dünyası ve özellikle Araplar için bir netice vermeden sona ermiştir.

Mısır, Suriye, Irak gibi ülkeler Sovyetler Birliği’nin arkalaması ile bir müddet daha İsrail ile uğraştılar.

Ancak Evangelist Amerika ile Dünya Yahudi Cemaati’nin işbirliği; ilk önce koca Sovyetler Birliğini yerle bir etti. Bu güne baktığımızda da Mısır, Irak, Ürdün, Suudi Arabistan, Kuveyt gibi ülkeler  teslim alınarak İsrail’in eli rahatlatıldı.

Eğer Türkiye, İran ve Suriye’de halledilerek, bu ülkeler ve Irak’tan koparılacak topraklarla uydu bir Kürdistan’da kurdurulabilirse; İsrail açısından geleceğe doğru atılacak sağlam adımlar, böylece tamamlanmış olacak.

Bugün Mübarek, Saddam, Beşir Esad, Hariri, Kaddafi gibi liderlerin başına gelenler bundandır. Türkiye’de Ecevit-Bahçeli-Yılmaz koalisyonundan oluşan 57.Hükümetin başına  gelenler  bunlarla  ilgilidir.

14 Ağustos 2011 tarihli Yeni Şafak ve daha bir çok gazete de yer alan  “Mısır’da AK Parti kuruluyor” başlıklı haber; Mısır, Suriye, Irak, Lübnan, Ürdün, Libya, Tunus, Cezayir  ve Türkiye gibi ülkelerde neyin yapılmak istendiğinin bir göstergesidir.

Bu parti, ülkemizde BOP eş başkanı olarak vazife gören Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığındaki  AK Partinin kuruluş felsefesini ve programını ilke olarak benimsemiş. Ne diyelim hayırlısı olsun!

Şimdi ABD-İsrail planlamalarının önünde bölgemizde  ikibuçuk engel kalmıştır. Türkiye, İran ve Suriye…

İran, ABD-İsrail ortaklığına karşı tam bir direnç göstermektedir. Türkiye ise binlerce yıllık bir devlet geleneğine sahip olmasından dolayı iktidarda bulunanların teslimiyetine rağmen direnmektedir. Böyle yazdığımız için bize kızanlar olabilir. Ancak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu aracılığı ile Suriye lideri Beşir Esad’a gönderdiği mesajda yer alan şu ifadelerde: “Değişim rüzgarlarının önünde savrulmak yerine değişimi yönlendiren bir lider olmanın Beşar Esad’ı tarihi bir konuma oturtacağını” söylemesi, ne anlatmak istediğimizin malumudur. Her halde kendileri de öyle yapmaktadır. Bu söyleyiş bana, halk arasında “eğer tecavüzü önleyemiyorsan tecavüzden zevk almaya bak” anlayışının diplomatik lisanla söylenişi gibi geldi.

ABD; Ortadoğu’daki temsilcisi İsrail’in çevresini silip süpürmek ve bu yolla da su ve enerji kaynaklarına uzun vadeli sahip olma projesini sabırla sürdürüyor.

ABD; Irak’ta iş başına getirdiği Saddam’la önce bölgedeki Türkmen(Türk) varlığını ezdi, kürt ve arap’ı birbirine düşürdü ve sünni ile şii arasında kan davası oluşturdu. Sonra Irak’ı  İran’la savaştırıp,İran’I meşgul etti ve güçsüzleştirdi. Daha sonra da Saddam’ı, Kuveyt’i işgale ikna etti sonra da bir kahraman edasıyla ve televizyonlarda naklen yayınlanan bir savaşla Kuveyt’in üstüne kondu ve dünyaya bir gözdağı verdi. Ve nihayetinde, kendisine hizmette kusuru bulunmayan Saddam’I hizmetlerinin mükafatı olarak darağacında sallandırdı. Böylece Irak’ın üzerine konmak ve demokrasi getirmek suretiyle başta Iraklılar olmak üzere bütün dünyayı biyolojik ve nükleer silah tehtidinden kurtarmış (!)  oldu. İşte susuz getirip susuz götürmek herhalde böyle bir şey olsa gerek!…

Bütün bu gelişmeler karşısında, ABD’nin vazgeçemeyeceği kardeşi İsrail’in duyduğu mutluluk ve zevkten dolayı, ellerini ovuşturmaktan başka yapacak hiç bir işi kalmamıştır. Bu işten en karlı çıkan, sessizlik içinde bekleyen İsrail olmuştur.

ABD-İsrail ortaklığı; kendi gelecekleri ve tarihi hedefleri için izledikleri bu politikaların haklılığını, insanlara kabul ettirebilmek maksadıyla, başta sinema, medya, kültür ve sanat, sosyal, bilimsel ve ekonomik vs. her türlü argümanı kullanmaktadır.

Örneğin bu günlerde vizyona giren, başrolünde  Samuel L.Jakcson’un oynadığı  “Unthınkable” adlı filmde, ABD’ye ve dolayısıyla kardeş müttefiklerine yönelecek tehtidleri savurmak noktasında, bu güne kadar savunulan  insan hakları gibi değerleri bile ayaklar altına alan, akla hayale gelmeyecek vahşeti yapmanın kendileri için meşru bir hak olduğunu anlatmaya çalışıyorlar. Malum; Hollywood’un asli görevlerinden biri, sahibinin ağzından konuşmaktır.

Bizde Mevlana’nın şu sözü ile bitirelim: “Ey yayını çekip oku atan! Av yakında sense uzağa bakmaktasın…”