İslam’da Kardeşlik Hukuku ve Ahlakı-2

80

 

İnsanlar arasındaki her türlü ayrımcılığı temelden yasaklayan yüce dinimiz İslam, renk, ırk, soy-sop vb. bakımından kimsenin kimseye hiçbir üstünlüğünün olmadığı esasını getirmiş (Müslim, Hac, 147) ve mü’minler arasında kardeşlik tesis etmiştir. Asıl üstünlüğün Allah katında takvâda, yani O’ndan sakınmakta olduğunu (Hucurât, 49/13) ilan ederek en büyük eşitliği gerçekleştirmiş ve dengesizliği gidermiştir.

İman bağı ile birbirilerine bağlı olan mü’minlerin ilişkilerinde karşılıklı sevgi ve saygı hâkimdir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) bu sevginin imanın bir tezahürü ve cennete girmenin sebebi olduğunu bildirmişlerdir: “Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; bir birinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız.” (Müslim, İman, 93) Görüldüğü gibi Cennete girmenin yolu imandan geçmekte, iman etmiş olmak için de birbirimizi sevmemiz ve kardeş olmamız gerekmektedir.

Bir kişinin sevdiğini sırf Allah için sevmesi büyük bir ahlakî meziyettir. Bir Müslümanın en önemli özelliklerinden biri de sevdiğini Allah için sevmesi, sevmediğine de Allah için buğz etmesidir. Allah Resûlü (s.a.s.) bu özelliği imanın kemalinin tezahürü olarak görmüş ve böyle bir inanca ulaşan kimsenin, imanın tadına ereceğini şöyle belirtmiştir: “Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi imanın zevkini tatmış olur.  1. Allah ve Resûlü kendisine başkalarından daha sevimli olmak. 2. Sevdiği kimseyi sadece Allah için sevmek. 3. İmandan sonra küfre dönmeyi ateşe atılıyormuş gibi kötü görmek.” (Buhârî, İmân, 9)

Hz. Peygamber (s.a.s.), Allah Teâlâ’nın, birbirlerini Allah için seven, Allah için buluşup Allah için ayrılan kimseleri kıyamet günü Arş’ın gölgesinde gölgelendireceğini haber vermiş (Buharî, Ezan, 36), başka bir hadis-i şeriflerinde ise şöyle buyurmuştur: “Hiç şüphesiz Allah Teâlâ Kıyamet günü: ‘Nerede benim rızam için birbirlerini sevenler? Gölgemden başka gölgenin bulunmadığı bu gün onları, kendi arşımın gölgesinde gölgelendireceğim’ buyurur.” (Müslim, Birr, 12)

Mü’minlerin, iyilikte ve takvada (Allah’tan sakınmak ve O’na kulluk yapmada) birbirleriyle yardımlaşmaları din kardeşliğinin bir gereğidir. Allahu Teâlâ, bu konuda şu uyarıyı yapmaktadır: “İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın. Allah’tan korkun.” (Mâide, 5/2) Kur’an’da ayrıca, mü’minlerin birbirlerinin dostları oldukları, iyilikte ve hayırda yardımlaşmalarından dolayı Allah’ın kendilerine rahmet edeceği belirtilmektedir: “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir.” (Tevbe, 9/71)

Müslüman, din kardeşinin sevincini paylaşmalı, dert ve ızdırabına da          ortak olmalıdır. Bir sıkıntısı olan, bir musibet veya zulme uğrayan Müslümana, diğer mü’min kardeşlerinin yardımcı olmaları gerekir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Bir haksızlığa uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.” (Şura, 42/39) buyrulmuştur.

Hz. Peygamber (s.a.s.) de; “Kardeşine zalim de olsa mazlum da olsa yardım et” buyurmuştur. “Mazluma yardım ederim, ama zalime nasıl yardım ederim?” diye soran kimseye de şöyle cevap vermiştir: “Onu zulümden vazgeçirirsin, bu da ona yardımdır.(Buharî, Mezâlim, 4; Tirmizî, Fiten, 68)

Bundan da anlaşılıyor ki, zulme ve haksızlığa uğrayan birine yardım etmek kadar, başkalarına zulüm ve haksızlık yaparak günah işleyen kimseye, onu kötülüklerden alıkoymak suretiyle yardım etmek de önemli bir kardeşlik görevidir.

İslam kardeşliğinin en önemli esaslarından biri de diğergâmlık, yani din kardeşlerinin dertleriyle dertlenmektir. Bir Müslümanda asla egoistlik ve bencillik bulunamaz. Çünkü o, din kardeşlerine karşı son derece merhametli,  diğergâm ve fedakâr insandır. Kamil bir mü’min, yoksul ve muhtaç durumdaki kardeşlerinin çektiği sıkıntılara kayıtsız kalmamalı ve yeryüzündeki bütün mü’minlere karşı kendini sorumlu hissetmelidir.

(*)14-20 Nisan tarihlerinde kutlanacak olan “Kutlu Doğum Haftası”nın ülkemize ve tüm insanlığa huzur ve kardeşlik getirmesini Yüce Allah’tan niyaz ediyor, selam ve saygılar sunuyorum.

(Haftaya devam edecek)

Meydanı’ndaki 6 tonluk anıtlar sökülüp batıya götürüldü. Bir kısım götürülen tarihi meteryaller som altındı. Bir de Osmanlı Medeniyeti’ne bakın. Toprakları üzererinde yaşayan her din ve mezhebe teşkilatlanma izni verildi. Bir zamanlar İspanya’nın önemli iki yerleşim birimi Granada ve Kurtuba’da müslüman Araplar bir medeniyet inşa etmişti. 700 bin müslüman yaşıyordu ve 400 camii vardı. 1492’de  İspanya Kralı Ferdinat ve karısı İzabel müslümanları kılıçtan geçirtti; tarihe, medeniyete ait ne varsa yerle bir etti. Aynı tarihlerde İstanbul Kuzgunçuk’ta cami, kilise ve sinağog yanyanaydı.

 

Geldi günümüze Nevzat Bayhan; anlattıkları ve dikkat çektikleri müthiş hususlardı. Çünkü kültür eşittir yaşadığımız hayattı . Kul hakkı ile evrensel insan hakları aynıydı. Cep telefonları, bilgisayarlar, residanslar, arabalar ile hayatımıza giren yeni teknolojiler, yeni kültürler getirdi dünyaya ve ülkemize. Ancak eğitimini görmeden aldık bütün bunları. Kültürel geçikme ile hayata geçirdik. Misalleri de her gün yaşadığımız örneklerdi Nevzat Bayhan’ın:

Sessiz Çığlıkla Haykırabilmek

-Halk otobüslerinde çoğu kimse cep telefonuyla yüksek sesle konuşuyor. Etrafın rahatsız olması umurunda bile değil. Yaşlılara, hamile kadınlara, gazilere, çocuklu bayanlara kimse yer vermiyor. Sürücüler arabasının radyosunu sonuna kadar açıyor, trafik kurallarına riayet etmiyor. Rezidanslarda ve apartmanlarda karşılıklı oturan komşular bile birbirini tanımıyor. Bunlar bize ait sorunlardır ve kültürel gecikmelerdir. Sorunun çözümü de eğitim ile giderilebilinir. Acaba kaç kişi yeni teknolojiyle gelen telefonun, arabanın, bilgisayarın ve toplu yaşamanın eğitimine gitti, öğretisini aldı?

Her halde hiç kimse. Ne gelirse kabul ediyor ve alışmaya çalışıyoruz maalesef.

Herkes her şeyi biliyor. Hatta en iyisini biliyor gibi fotoğraf veriyor! Ama hiç bilmiyor. Günümüzde artık sadece Nevzat Bayhan değil, Nevzat Bayhan’lar olmalı. Kültürel gecikmemiz hızla giderilmeli. Ekrem Erdem Beyefendi’nin proğramı ise sadece ertelendi. Bir Cumartesi yine birlikte olacağız. Bu vesileyle Nevzat Bayhan hayati öneme haiz hususları tek tek hatırlattı herkese. Çok da iyi oldu, istifade edildi. Nasıl edilmez ki, kültürel gecikmeler  her gün kaba etimize bir çimdik atıyor, çığlık atmamak için kendimizi zor tutuyoruz.

Yeni bir medeniyetin inşası için belki de Nevzat Bayhan gibi kültür bakanlarını bekliyoruz farkında olmadan, ancak fark ettirerek.