Çevre; canlı ve cansız bütün varlıkların içinde bulunduğu tabii ortamdır. İnsanlar, hayvanlar, bitkiler, hava, su, toprak, dağlar, ovalar, göller, nehirler, denizler, evimiz, işyerimiz, cadde ve sokaklar hepsi çevrenin birer parçasıdır.
İnsan, Allah’a kulluk için yaratılmıştır. Gökler, yer ve bunlar arasında bulunan her şey de bir denge ve düzen içinde yaratılarak insanın hizmetine verilmiştir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “(Allah) Göklerdeki ve yerdeki her şeyi kendi katından (bir nimet olarak) sizin hizmetinize verendir. Elbette bunda düşünen bir toplum için deliller vardır.” (Câsiye, 45/13) “O, âdetleri üzere hareket eden güneşi ve ayı sizin hizmetinize sunan, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verendir.” (İbrâhim, 14/33) “Allah o su ile size; ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve her türlü meyvelerden bitirir. Elbette bunda düşünen bir kavim için bir ibret vardır.” (Nahl, 16/11)
Ayet-i kerimelerde belirtildiği gibi gökler, yeryüzü, güneş, ay, denizler, nehirler yeryüzünde biten her çeşit meyve, sebze ve bitkiler insanların istifadesine sunulmuştur. İnsan, kendisi için hayatî öneme sahip bu nimetlere Allah’ın emaneti olarak bakmalı ve bütün bunlardan dolayı O’na layıkıyla şükretmelidir.
İnsanların bu nimetlerden gereği gibi yararlanabilmeleri için çevreyi kirletmekten ve Yüce Yaratıcının koyduğu tabii düzen ve dengeleri bozmaktan sakınmaları gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda insanlar şöyle ikaz edilmiştir: “Allah göğü yükseltti ve ölçüyü ortaya koydu. Ölçüde aşırı gidip dengeyi bozmayın…” (Rahmân, 55/7-8)
Cenâb-ı Hakk’ın uyarılarına rağmen çevreyi çok hor kullanan insanlar, Allah’ın koymuş olduğu düzen ve ahengi bozdular. Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle haber verilmektedir: “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.” (Rûm, 30/41)
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) çevrenin korunmasına,temizlik ve düzenine büyük önem vermiştir. Allah Resûlü (s.a.s.), “Lânete maruz kalacağınız üç şeyi yapmaktan sakının; pınar başlarına, yol ortasına ve insanların gölgelendiği yerlere abdest bozmayın.” (İbn Mâce, Taharet, 21) buyurarak halkın geçeceği yol üzerine veya gölgelenip istifade edeceği su kenarları, ağaç gölgeleri gibi yerleri kirletmekten bizleri sakındırmıştır. Bir başka hadis-i şeriflerinde ise evlerimizi, iş yerlerimizi ve çevremizi temiz tutmamızı tavsiye etmişlerdir. (Tac, c.3, sh. 162)
Hz. Peygamber’in çevreyle ilgili o kadar güzel tavsiyeleri ve tatbikatı vardır ki, hepsi bugün dünyadaki çevrecilerin çevre meselesinin çözümü için getirdikleri önerilere benzerlik arzetmektedir. Hz. Peygamber, doğal çevrenin korunmasını ve insanın içinde yaşamak zorunda olduğu yakın çevresinin nasıl olması gerektiği konusunda bazı faaliyetlerde bulunmuştur. Hz. Peygamber, bizzat kendisi ağaçlandırma faaliyetlerinde bulunmuştur. Ormanlar tesis etmiş, mevcut ormanları korumaya önem vermiştir. Eski bir orman yeri olan Zuayb mevkiini yeniden ormanlaştırmıştır. Bu bölge bu olaydan sonra, orman anlamına gelen “el-Ğabe” adıyla anılır olmuştur. Hz. Peygamber sit alanları da oluşturmuştur. Medine ve Taif sit alanı korunmuş bölgelerden en önemlileridir.
Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, ancak günümüzde farkına varılan ve ihtiyacına inanılan milli park, sit alanı ve yeşil alan gibi çevrecilik faaliyetlerini kendi döneminde başlatmıştır. O’nun bu faaliyetleri sonucu tabiatın ve yerleşim yerlerinin ekolojik yapıları korunmuştur. (İbrahim Sarıçam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, sh.331-332)
Maddi ve manevi temizliğe büyük önem veren yüce dinimiz İslam; Müslümanın vücudunun, elbisesinin, evinin, işyerinin, çevresinin yaşadığı köy, kasaba ve şehirlerin sokak ve caddelerinin temiz, düzenli ve bakımlı olmasını istemektedir. Ayrıca yeryüzünü süsleyen ağaç ve ormanların, Yüce Rabbimizin bahşetmiş olduğu tabii güzelliklerin ve doğal ortamların korunmasını, canlılar için hayatî önemi bulunan havanın, su kaynaklarının ve denizlerin zararlı atıklarla kirletilmemesini emretmektedir.
Öyleyse; sahip olduğumuz bu nimetlerin bize Yüce Rabbimizin bir emaneti olduğunu ve gelecek nesillere teslim etmemiz gerektiğini düşünerek hareket etmeliyiz. Gücümüz yettiği kadar çevremizi, yemyeşil ormanları, nehirleri, masmavi gölleri ve denizleriyle âdeta bir cennet misali olan vatanımızı ve üzerinde yaşadığımız dünyamızı her türlü kirlilikten, tahribattan ve düzensizlikten korumalıyız.