İslam Kardeşliği

87

İslam dini; birlik, beraberlik ve dayanışma duygularıyla huzur ve sükûn içerisinde yaşamalarını sağlamak için mü’minleri kardeş ilan etmiştir.

Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin” (Hucurât, 49/10) buyrulmuştur. Böylece, iman edenler arasında kardeşlik hukuku tesis edilmiştir.

Ayet-i kerimeden de açıkça anlaşılacağı üzere, yeryüzünün neresinde yaşıyor olurlarsa olsunlar, renkleri, ırkları ve dilleri ne olurlarsa olsun, bütün mü’minler birbirlerinin kardeşleridirler.

İslam dini, bu kardeşlik hukukunu korumak ve sağlıklı bir şekilde devamını sağlamak için bir takım sorumluluklar ve ilkeler ortaya koymuştur.

Aralarında selamı yaymak, ziyaretleşmek ve hediyeleşmek, infak, isar, yardımlaşma, paylaşma ve fedakârlık gibi güzel davranışları tavsiye ederken; kin ve düşmanlığı, sû-i zan, gıybet, iftira ve dedi-koduyu, yalan ve yalancı şahitliği, haksız kazancı, insanları alaya almayı, kötü lakapla çağırmayı, dargınlık ve küskünlüğü velhasıl kardeşliğe zarar verecek, birlik ve beraberliği bozacak her türlü kötü davranışı da kesinlikle yasaklamıştır.

Bir mü’minin bir din kardeşine kin ve düşmanlık duyguları beslemesi, ona silah çekmesi, onun kanını dökmesi, onu hor görmesi çok büyük bir günahtır.

Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurur: “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona (ihanet etmez), zulmetmez, onu mahrum bırakmaz, onu tahkîr etmez. Takva şuradadır (eliyle göğsünü işaret etti). Kişinin Müslüman kardeşini hakir görmesi şer olarak yeterlidir. Her Müslümanın malı, kanı ve ırzı diğer Müslümana haramdır.” (Müslim, Birr, 10, IV, 1976)

Müslüman, kardeşlik hukukunun gereği olarak; varlıkta ve yoklukta, sevinçte ve tasada diğer Müslüman kardeşleriyle bir ve beraber olur.

 Müslüman kardeşlerinin malını, canını, ırzını, namusunu kendi malı, canı ve namusu bilir. Onlara herhangi bir şekilde zarar vermeyeceği gibi, başkalarından gelecek zararlara karşı da onları koruyup kollar. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s.); “Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü’minlerin misali, bir bedenin misalidir. Ondan bir organ rahatsız olsa, diğer organlar da uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler” (Müslim, Birr, 17, IV, 1999-2000) buyurarak mü’minlerin bu özelliklerini belirtmiştir.

İslam kardeşliğinin en önemli esaslarından biri de diğergâmlık, yani din kardeşlerinin dertleriyle dertlenmektir.

 Bir Müslümanda asla egoistlik ve bencillik bulunamaz. Çünkü o, din kardeşlerine karşı son derece merhametli,  diğergâm ve fedakâr insandır.

Kamil bir mü’min, yoksul ve muhtaç durumdaki kardeşlerinin çektiği sıkıntılara kayıtsız kalamaz ve yeryüzündeki bütün mü’minlere karşı kendini sorumlu hisseder.

Hz. Mevlânâ şöyle buyurur: “Şems-i Tebrizî bana bir şey öğretti: ‘Dünyada bir tek mü’min üşüyorsa, ısınma hakkına sahip değilsin.’ Ben de biliyorum ki yeryüzünde üşüyen mü’minler var; ben artık ısınamıyorum!”

Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), Müslümanın din kardeşine yardım etmesinin, onun sıkıntılarını gidermesinin faziletini şöyle açıklıyor: “Kim, bir Müslümanın dünya sıkıntılarından birini giderirse, Allah da onun kıyamet sıkıntılarından birini giderir. Kim Müslümanın ayıbını örterse, Allah da dünya ve ahirette onun ayıbını örter. İnsan (mü’min) kardeşine yardımcı olduğu müddetçe Allah da onun yardımcısı olur.” (Tergib ve Terhib c.4/529-1)

Hadis-i şerifte ayrıca, mü’minin şeref ve itibarını zedeleyecek kusurlarının ortaya çıkmasını önlemenin de İslam kardeşliğinin gereği olduğu vurgulanmaktadır.

Hz. Peygamber (s.a.s)’in, “Hiçbiriniz kendi nefsiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için de arzu etmedikçe iman etmiş olamaz” (Buhârî, imân, 7) buyruğuna uyarak, sürekli din kardeşlerimizin iyiliğini ve hayrını istemeliyiz.

  Müslümanlar olarak; aramızda sevgi, hoşgörü ve merhameti yaymaya; birlik, beraberlik, yardımlaşma ve dayanışma temeline dayalı İslam kardeşliğimizi hâkim kılmaya azamî gayret göstermeliyiz.