Yüce dinimiz İslam’ın temel hedeflerinden biri de insanların dünya ve ahiret mutluluğunusağlamaktır. Bunun için İslam; toplumda huzur ve güvenin sağlanabilmesi için en temel haklar olan din, can, akıl, namus ve mal güvenliğinin korunmasını esas almıştır.
İslam dininin gayesi özelde Müslümanlar arasında kardeşlik, huzur, güven ve barışı gerçekleştirmek; genelde ise tüm insanlığın barış içerisinde yaşamasını sağlamaktır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve güvenliğe (İslam’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”(Bakara, 2/208)
İslam tam anlamıyla bir barış dinidir.Zira İslam kelimesi, barış, güven ve huzur anlamına gelen “silm” ile mutluluk, esenlik ve güvenlik manalarına gelen “selam” kelimelerinden meydana gelmiştir.
Allah’ın isim ve sıfatlarından olan “selam” kelimesinin bir anlamı da “güvene erdiren” demektir. Kur’an mü’minlerin kardeş olduklarını ilan etmiş, Hz. Peygamber (s.a.s.) de, bu kardeşliğin muhafazası için mü’minlerin birbirlerini sevmelerini şart koşmuştur. Bunun gerçekleşmesinin yolunun da “selamı yaymaktan” geçtiğini haber vermiştir. (Müslim, İman, 93)Çünkü mü’minler birbirlerine selam vermekle, “ben senin dostunum, benden sana zarar gelmez” anlamında birbirlerine güven telkin etmektedirler.
Bütün bu ifadelerden sonra Müslümanı şöyle tarif edebiliriz: Müslüman, İslam’a girmekle hem kendisi huzur ve güvene kavuşmuş, hem de diğer insanların kendisinden güven duyduğu, huzur bulduğu insandır. Müslüman, çevresine güven telkin eden insandır, o kimseye eliyle, diliyle maddî-manevî hiçbir şekilde zarar veremez. Bundan dolayıdır ki, Hz. Peygamber (s.a.s.) Müslümanı şöyle tarif etmiştir: “Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların güvende olduğu kimsedir.”(Buharî, İman, 3)
İslam, kavgayı, kargaşa ve savaşı hoş görmemiş, sevgi-saygıyı, kardeşliği, dostluğu, hoşgörüyü ve barışı esas almıştır. Dinimizde savaşa ancak barışın korunması; fitne, fesat ve zulmün bertaraf edilerek huzur ortamının sağlanması; toplumda can, mal ve namus emniyetinin temin edilmesi ve saldırılara karşı müdafaa amacıyla müsaade edilmiştir. (Hacc, 22/39)Hz. Peygamber (s.a.s.),“Ey insanlar! Düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin. Allah’tan afiyet (esenlik ve barış) isteyin”(Buharî, Cihad, 112, 156) buyurarak, savaşın arzu edilen bir şey olmadığını belirtmiştir.
Allah Resûlü (s.a.s.), Müslümanların birlik ve beraberlik içinde barış halinde yaşamalarına çok büyük önem vermiş ve haramı helal, helali haram saymadıkları sürece “Müslümanlar arasında daima barışın geçerli olduğunu” bildirmiştir.(Tirmizî, Ahkâm, 17) Hz. Peygamber (s.a.s.) Medine’ye hicretinden hemen sonra bir yandan Muhacirler ile Ensar arasında kardeşlik kurarken diğer yandan da uzun yıllardan beri birbirleriyle kavga eden Evs ve Hazrec kabileleri arasında kalıcı bir barış sağlamıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.), Müslümanlar arasında ortaya çıkan problemlere zamanında müdahale ederek daha fazla büyümeden çözüme kavuşturmuştur. (Buharî, Sulh, 3)
Görüldüğü gibi yüce dinimiz İslam, Müslümanların birlik ve beraberliğine, huzur ve barış içerisinde yaşamalarına büyük önem vermiştir. Bazı mü’minler arasında barış bozulduğunda ise; diğer mü’minlere barış ve huzur ortamının tekrar sağlanması konusunda görev ve sorumluluklar yüklemiştir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin (…) Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.”(Hucurât, 49/9-10)
Barış ve huzuru bozan münakaşa, kavga, azgınlık ve taşkınlık Müslümana yakışan bir davranış asla olamaz. Yüce dinimiz İslam bizden barış içinde yaşamamızı, birlik ve beraberliğimizi korumamızı istemektedir. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkemizin birlik ve beraberliğini tehlikeye sokacak, milletimizin huzur, güven ve barış içerisinde kardeşçe bir arada yaşamasına engel olacak yanlış davranışlardan uzak durmalıyız. Yüce Allah, Kur’an’da bizleri şöyle uyarmaktadır: “Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz elden gider.”(Enfâl, 8/46)
Milletçe hep birlikte huzur ve güven içinde yaşayabilmemiz için birbirimize karşı daima hoşgörülü davranmalı, farklı düşünce ve inançlardaki insanlara saygılı olmalıyız. Problemleri ve anlaşmazlıkları, karşılıklı konuşarak, birbirimizi anlamaya çalışarak, sevgi, saygı ve hoşgörü anlayışıyla çözmeye gayret göstermeliyiz.
Terör ve savaşların olmadığı; kan ve gözyaşlarının akmadığı; sevgi, hoşgörü, huzur, güven ve barışın hakim olduğu bir dünyaya bir an önce kavuşmak dileğiyle…