.İslâm Atlası (2)

82

Âdeta “Teslim ol, kurtul.” hükmüne râm olmayı hedeflemek şarttır. Yani Allah’ın ve O’nun Peygamberinin emir ve yasaklarına tam bir sadakatle sarılmayı ideal edinmektir. Çünkü “Yapan bilir, bilen konuşur.” hükmünce, insanı en iyi tanıyan ancak O’nu yaratandır. O hâlde, yarattığı insanı başıboş bırakmayacağı açıktır. Nitekim insanı başıboş, kendine buyruk bırakmamıştır. O’na bir çerçeve çizmiştir. Ancak onun içinde bir serbestlik vermiştir.

Rabbanî eserler, görünüşte -ağırlıklı olarak- sadece inançla ilgili gibidir. Bununla beraber, artık “Muhkem-i Kaziyye” hükmünde olan yâni asırlarca sabitleşmiş ve kararlaşmış bir hâl almış bulunan “İlmihâl Bilgileri” ve “Nasslar” / mânaları açık seçik olan âyet ve hadîsler dışında, İslâmın bütün meselelerini de kucaklar. Çünkü “Fıkhü’l-Ekber” / “En Büyük Fıkıh” niteliğindedir. Ayrıca “İlm-i Kelâm” mahiyetindedir. İnsanın âhiretini, günahı değil, îtikat ve inancındaki yamukluk tehlikeye atar. Zira inancını ve îmanını sahîh ve doğru olarak muhafaza eden yâni Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat çerçevesinde kalan er geç Cennet’e konacak. Fakat inanç doğrultusundan, akîde çerçevesinden bir nebze uzak düşen ve ayrılan, ebedî hayatını da -Allah göstermesin- kaybeder.

Bunun içindir ki, bütün büyük zâtlar, zamanlarında hep doğru ve sahîh bir iman sahibi olmayı sağlayacak eserler kaleme almışlardır. Meselâ Abdülkadir Geylanî Hazretlerinin yazdığı “Günyetü’t-Tâlibîn”, bu tip eserlerden sâdece biridir. Bu çeşit eserler, bir bakıma İslâm’ın fiilen yapılması gereken beş; ve îmanın, inanılması icabeden altı şartının en geniş aklî ve mantıkî izahlar mecmuasıdır. İslâmın şartları, İslâm vücudunun maddî yapısını teşkil eder. İmanın şartları ise, İslâm vücudunun manevî yapısını gerçekleştirir. Böylece ikisi bir bütün olur.

Madde ve mâna başbaşa gittiği gibi, inançda da maddî ve mânevî yapı iç içedir. Yâni Mümin aynı zamanda Müslim olacaktır. Müslim aynı zamanda Mümin kalacaktır. Yâni inanan, inandığının gereğini yapacak, inandığını fiilen yaşayacak, İslâmı yaşayan da, yaşadığına cânı gönülden inanacak.

Velhasıl ne imansız amel, ne de amelsiz iman kurtarıcı olmaktan uzaktır. Demek ki, Müslüman inandığı gibi yaşayacak, Müslüman yaşadığı gibi de inanacaktır. Nitekim şu ifade bunu çok güzel açıklamaktadır: “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz.”

“Ey müminler yeniden iman ediniz.” mealindeki âyetten ilham almış olsa gerek ki, Mevlâna Hazretleri: “Müslümanların yeniden Müslüman olmaya ihtiyacı var.” demektedir. Yine bu âyetten hareket edilerek; insanlar taklidî imandan tahkikî imana yani sözde imandan, özde imana davet edilmişlerdir.

Çünkü İslâm’da taassup yok, salâbet vardır. Yâni körü körüne inanç değil, neye nasıl ve niçin inandığının şuurunda olmak asıldır. Müslümandan, bunun bilincine erişmesi istenir. Ancak bu şekilde insanın maddî ve manevî dünyaları ayakta kalabilir.

Nitekim Rabbanî eserler, küllî bir İslâm Atlası hükmündedir. Atlasta birçok haritalar vardır. Haritalar ise enlem ve boylamlarla enine boyuna bezenmiştir. İslâm Atlasının enlem ve boylamlarını, İslâmın ve imanın şartları teşkil eder. İslâmın şartları, insanı tatbike yöneltir. İmanın esasları ise insanın inanç dokusunu pekiştirir.

Haritalardaki enlem ve boylamlar pilot ve kaptanların rotalarını tayinde hayatî rol oynarlar. İslâm Atlasındaki enlem boylam hükmündeki İslâmın ve İmanın şartları da insanın şehadet yani görünür âlemle, gayb yâni görünmez âlemde rotasını çizerek, selametle yol almalarını sağlar.

Böylece ruhlar âleminden, ana rahmine, ana rahminden dünyayı şereflendiren insan; kabir, berzah, haşir ve âhirete doğru, ebedü’l-âbâd yolculuğunda nasıl ilahî bir rota takip etmesi gerektiğini öğrenmiş olur. Evet, Rabbanî eserler; kesbî / kazanılmış ilimlerine ilaveten ilhama mazhar olan, bir bakıma İlm-i Ledün’le / Ledün İlmi’yle / Allah katındaki ilimlerle de, Allah tarafından beslenen âlimlerin eserleri; Şehadet ve Gayb Âlemleri’nin haritalarını çizmekte. Bu iki Âlemde rotamızı tâyin etmekte. Her iki dünyanın saadet ve mutluluğunu temin etmekte bulunmaz bir hazine, tükenmez bir servettir. Kur’an hazinelerinden manevî inci ve cevherler sunarak, iki hayatın sırrına erdiren hayatbahş eserlerdir.

 

 

Önceki İçerikSes Getirecek Eserler:
Sonraki İçerikİslam Atlası (3)
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.