ABD seyahatimizin 12. günündeyiz. Bu kadar kısa zamanda koca bir ülkeyi tanımak biliyorum ki mümkün değil. Ancak ilk edindiğim kanaatlerle ülkemizin 1 Kasımda yapacağı seçimi arasında bağlantılar kurmaya çalışacağım.
Amerika Birleşik Devletlerinde ilk gözüme çarpan şey insana saygı, insana verilen değer. İnsana birey olarak verilen değer her alanda dikkat çekici.
***
Güven ve Güvenlik Esas
ABD‘de hemen göze çarpan husus şu ki, insanlar kendilerini güvenlik içinde hissediyorlar. Oturdukları evler, metropoller dışında, seyrek olarak yerleştirilmiş villa tarzı diyebileceğimiz iki katlı binalar. Hani filmlerde gördüğümüz ağaçlar arasında düzgün bir şekilde yerleşik, küçük bakımlı bahçeleri, garajı, evin önünden geçen yolun kenarında sıralanmış posta kutuları olan evler.
Siteler halinde olanlarında da, ormanın içinde tek başına olanında da aynı bakım, düzen var. Dahası bu evlerde oturanlar kendilerini öylesine güvende hissediyorlar ki evlerinin pencerelerinde demir parmaklıkları, evin bahçesini çevreleyen (insanlardan korunmak için yapılmış) çit, duvar veya tel örgüler yok. Çoğu zaman kilitlemeyi bile unuttukları evlerde hırsızlık, gasp ve saldırı endişesi taşımadan yaşıyorlar.
Devlet vatandaş ilişkileri de tam bir güven esasına oturtulmuş. Devlet vatandaşın beyanına inanıyor. Ancak yanlış beyan veya sahtekârlık yapanı da ağır bir şekilde cezalandırıyor. Yüzde bir bu tür yanlışlıklar yapsa da, nüfusun yüzde 99’unu şüpheli görme hakkını kendisinde bulmuyor. Gümrükte beyan formunuzu doldurduğunuzdan itibaren devletin size olan güvenini hissediyorsunuz. Beyanınızda sakıncalı bir madde girişi olmadığınızı bildirdiğinizde bavullarınızı arama ihtiyacı hissetmiyorlar.
Vatandaşlar da devleti yönetenlerin dürüst olması gerektiğine inanıyor. Hatırlayınız ABD’de bazı siyasetçiler hizmetçisini sigortasız çalıştırdığı için bakanlıktan istifa etmek zorunda kaldı. Avanta maç biletiyle maça giden (Obama’nın has adamı) Demokrat Partili New York Eyalet Valisi kamuoyu baskısıyla görevden alındı. Son yüzyılın en başarılı Başkanı Bill Clinton da Beyaz Saray’da staj yapan Monica ile ilişkisi yüzünden değil, olayı gizlemeye çalıştığı için, “yalan söyleyen, dürüst olmayan siyasetçiden devlet adamı olmaz” anlayışı sebebiyle zor duruma düşmüştü.
ABD’de metropoller dışında diğer il, ilçe ve kasabalarda posta kutuları dışarıda. Kişilerin özel hayatı öylesine bir koruma altında ki posta kutusuna ne geldi diye kimse bakamıyor. Kimsenin özel hayata müdahale anlamına gelecek davranışı olamıyor. İstisnai davrananların da çok ağır cezaları göze alması gerekiyor.
Hele birilerini gizlice dinlemek, dinletmek çok ağır bedelleri olan davranışlar. Hatırlayınız, Watergate skandalı olarak bilinen olayda, rakip partiyi dinleten Başkan R. Nixon istifa etmek zorunda kalmıştı.
***
Türkiye’de Güven ve Güvenlik
Bir de bizim vatandaşlarımızın yaşadıkları ev ve işyerlerinde aldıkları güvenlik tedbirleri ile yaşadıkları mekânları hapishaneye çevirmelerini hatırlayınca aradaki farka üzülmemek elde değil.
İzlenimlerime göre, dostlar arasında sohbet ederken Cumhurbaşkanına yaptığı eleştirilerden, yayımlanmamış kitaptan kişilerin tutuklanması ABD halkına çok yabancı olaylar.
“İyi yalan söyleyen” siyasetçinin “usta politikacı” sayılmasını, “çalıyor ama çalışıyor” anlayışını ABD toplumunun anlaması mümkün değil.
*****
İnsana Saygı
ABD’de insana saygı hem devletin ve hem de vatandaşların birbirine karşı her davranışına sinmiş.
Birbiriyle karşılaşan herkes kadın, erkek, çocuk demeden güler yüzle selam veriyor.
İlkokul öğrencileri okula gidecekleri otobüse binerken ip gibi sıraya giriyor. Markette alışveriş yapanlar kasalarda kuyrukta bekleyenler de, statta kuyruğa girenler de aynı düzene uymaktalar. Fakat kalabalık içinde bile en yakınındaki kişi ile mutlaka kişisel mahremiyet ve güvenlik mesafesi bırakılıyor.
Trafikte, benim gördüğüm illerde, (New York hariç) kurallara uygun olmayan davranışa pek rastlanmıyor. Işık olmayan kavşaklarda ilk gelenin geçiş üstünlüğü var diğerleri geliş sırasına göre gidecekleri yöne gidiyor. Trafikte korna çalınması nadiren oluyor.
İnsanların çoğu şehir dışında ilçe ve köylerde oturuyor. Yerleşim genellikle siteler halinde yapılmış iki katlı evlerde yoğunlaşmış. Her türlü altyapısı tamamlanmış, ağaçlandırılmış, her sitenin ortasında bir gölet oluşturulmuş, tabiat ve çevre uyumu sağlanmış bu sitelerin benzerlerini bizim üst gelir grubu yaşayabilirken, ABD’de orta ve hatta alt orta gelir grupları böylesine güzel ve sağlıklı mekânlarda yaşamakta.
ABD’de insana saygı ölüm halinde de devam ediyor. Cenaze araçlarının ve konvoyunun trafikte geçiş üstünlüğü var. Mezarlıklar tek kelime ile muhteşem.
ABD’de inançlara çok saygı var. Her mezhepten Hıristiyanların kiliseleri (katedralden Şapele kadar her boyutta) çok bakımlı ve temiz. Çok kilise var fakat çan sesi pek nadir duyuluyor. Diğer dinlerin de ibadethaneleri var. Indianapolis’te Müslümanların bir grubu bir okul binasını kiralayarak Camiye çevirmiş. Cuma namazlarını burada kıldım. Camide cemaat kalabalıktı.
Farklı ülkelerden, farklı kültürlerden gelen, renkleri ve dilleri farklı bu Müslüman cemaate hitap eden hocaların şekli de, hitabeti de bizden farklı. Hoca kürsüde ayakta ve İngilizce vaaz ediyor. Bağırmadan, öfkelenmeden konuşan, takım elbiseli ve papyon kravatlı bir hocadan vaaz dinlemek ilginçti.
Şehirler çok temiz. (New York temizlik ve düzen yönünden biraz problemli bir şehir.) Alt yapısı tamamlanmadan inşaat yapılamıyor. Çıplak toprak arazi yok gibi. Ya çimlendirilmiş veya beton, asfalt gibi malzemelerle kaplanmış. Bu bakımdan toz yok. Altyapı çok iyi olduğu için yağmurda sel oluşması falan söz konusu olmazmış.
80 bin nüfuslu bir ilçenin kütüphanesini gezdim. İlkokul öncesinden, üniversitede doktora tezini hazırlayana kadar çeşitli seviyeden insanlara hitap eden harika bir kütüphane ve burada kitaplarla haşır neşir olan bir halk. Daha küçük yerleşim yerlerinde bile buna benzer kütüphanelerin olduğunu öğrendim. Sonuç okuma alışkanlığı edinmiş bir toplum. Vatandaş olarak verdiği vergiye sahip çıkan bilinçli bir kitle. Kişisel hürriyetlerine devlet adamlarının müdahalesini kabullenmeyen bireyler.
***
Türkiye de ise durum tam tersi. Birbirini sevmeyen, birbirine güvenmeyen bir halk.Okumayan idareciler, okumayan bir toplum. Nüfusun önemli bir kesimi iradesini birilerine teslim etmiş.
Vatandaşımızın vergilerini çalan, yalan söyleyen, okumayan, okuyanı sevmeyen, vatandaşına güvenmeyen idareciler. Bunlara tepki göstermeyen, gösteremeyen, birilerine bağımlı vatandaşların yaptığı tercihlerle köklü değişimler yaşanamıyor.
ABD’de her şey mükemmel mi? Elbette hayır. Yukarıda verdiğim örnekler ABD ve diğer gelişmiş ülkelerle aramızdaki temel farklardan sadece çok az bir kısmı.
Ekonomik, siyasi ve hukuki alanlarda gelişmemiz de, insan gibi yaşamamız da bu farkları gidermemize bağlı.
13 sene tek başına iktidarda olanların bu konularda ülkemizi daha iyiye götürmek şöyle dursun, hayli gerilettiği açık bir vakıa.
Buna rağmen toplumumuzun bunlara yüzde 40 mertebesinde oy vermesi sosyal yapımızın temel özellikleri ile alakalıdır.
Yani “yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar?” sorusunun bir başka versiyonudur.