İnsan Onuru

110

 

Hz. Peygamber’imizin (S.A.V.) yeryüzünü şereflendirişinin yıldönümü vesilesi ile salat-ü selam aziz Rasulullah’ın (S.A.V.), ehl-i beytinin ve ashabının üzerine olsun diyerek Cenab-ı Hak’tan Rasulü’nün (S.A.V.) ahlakıyla ahlaklanmayı tüm müslümanlara nasip etmesini niyaz ederim…

Sanıyorum pek çoğunuzun malumu; kutlu doğum haftası münasebetiyle Diyanet İşleri Başkanlığı bu sene “insan onuru” temasını ele almaktadır.

Tema hakikaten düşündürücü. Zira insana en büyük değeri veren bir dinin mensuplarının bu konu ile imtihanlarındaki vaziyetleri hayli dikkat çekici…

Neden mi?

Gelin beraber cevaplandıralım:

İnsan onurunu korumanın en temel yolu öncelikle insanın kim olduğunun doğru algılanmasından geçer.

Peki kimdir insan?

İslam insana “eşref-i mahlukat” yani yaratılanların en şereflisi der ancak bunu söylerken de bir hususa dikkat çeker: Eğer insanlığa uygun davranmazsa “aşağıların aşağısına” da düşebilir.

Yine İslam’a göre insan Allah’ın halifesi olarak yaratılmıştır. Yani yeryüzünde “Allah’ın adına” değil “Allah’ın rızası için” düzenin teminine vazifelendirilmiştir.

İşte tam da bu noktadaki ayırım o kadar önemlidir ki!

Çünkü Allah adına hareket ettiğini söyleyen insan kendinde sınırsız bir yetki bulabilir ve bu yetkinin sarhoşluğuyla düzeni sağlamak adına insanlara ve hatta kainata zulmederek “aşağıların aşağısı” konumuna düşebilir.

Halbuki “Allah rızası için” hareket eden insan hareketlerinin sorumluluğunun farkında olan insandır. Bu sorumluluğa binaen hesap vereceği merciin, hesabı mutlak surette göreceğini bilen ve ona göre kendini disipline eden insandır.

Dolayısıyla hem kendi onurunu hem de başkalarının onurunu tehlikeye atmaktan kaçınan insandır.

Çünkü bilir ki kendisinin ve başkalarının onurunu tehlikeye atmak veya zedelemek suretiyle hem kendine hem de başkalarına karşı işlediği kul hakkından kurtulmak, rahmeti sonsuz Rabbimizle arasında biten bir mesele değildir. Hakkını ihlal ettiği kişilerin affına bağlıdır…

Onurlu olmak ve onurlu kalmak bir mücadele ve irade işidir. Bunu bilir.

Ancak aynı zamanda “onurlu bir yaşam” adına veya hak arama mücadelesinde “her yolun mübah” olmadığını da bilen, başkalarının hayat hakkını ve geleceğini gasbederek, üstelik bunu en yakınından başlamak suretiyle yaparak kendi hakkını savunduğunu söylemekten uzak duran insandır.

Bunu yapanları da mazur görmeyi ve göstermeyi aklından bile geçirmeyen insandır.

Zira o, mücadelenin de bir onuru olduğunu bilen insandır.

O nedenle İslam açısından her ölenin neden “şehit” kabul edilemeyeceğini de bilir, kime “şehit” deneceğini de…

Yalan, iftira ve su-i zandan, Allah’ın engel koymadığı özgür iradeye engel koymaktan da kaçınan insandır.

Sıkıntılı zamanlarında veya zulme uğradığında, adalet için gereğini yapmaya çalışan, başına gelende kendi payına düşeni de anlamaya ve düzeltmeye gayret eden insandır. Bunu yapmadığı için mağdur olan insanların üzerinden kendine menfaat çıkarmaktan haya eder. Zira bilir ki o menfaatin de bedeli olacaktır…

Geçmişte kendine zulmedenlere, onurunu rencide edenlere karşı kızsa da aynını onlara yapmaktan, adaletsizliğe sapmaktan kaçınan insandır. Zira Allah-ü Teala’nın uyarısını çok iyi bilir: “Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide, 8)

Dolayısıyla onurlu insanın hedefinin “takva” olduğunu da bilir.

Kısacası, ifade ettiğimiz gibi, onuru korumak için önce onurlu olmanın ve onurlu kalmanın gerekli olduğunu bilen ve hayatını buna göre tanzim eden insandır.

Şimdi tüm İslam alemini ve özelde ülkemizi dikkate alalım ve kendi nefsimizi de, katarak müslümanların, hatta kendini dindar olarak tanımlayan bazılarının insan onuruyla imtihanında aldıkları dereceyi bir düşünelim…

Cevabınız geçer notu içeriyor mu bilemiyorum…

Ancak kendi cevabımıza binaen dua ile başlayan sözlerimizi dua ile bitirelim: Cenab-ı Hak, gönderdiği İnsan-ı Kamil’in (S.A.V.) rehberliğinde “eşref-i mahlukat” olabilmemizi ve kalabilmemizi nasip eylesin…