İnsan, Ebediyet ve Kur’an

65

Dünyanın cezbedici / çekici hayatının misali ve
durumu…Bitkilerin var ediliş hikmet ve sebepleri…Sular, dağlar, gök ve
zemin / yer hakkında…Yeryüzünün güzelliği, bazen bazı yörelerin yerle bir
olarak harabeye döndürüldüğü…Varlığın sanki yokmuş gibi, bir anda yerinde
yeller esmesi…Sanki önceden, içinde hiç yaşanmamış gibi kökünün
kazınması…Dünya hayatının bir gün gelip, hiç olmamış bir duruma  düşeceği…

     Tabiata / doğaya
insanın bir emanet değil de, bir tutsakmış gibi muamele etmesi…Kendi ayartıcı
istek ve iktidar tutkularını, onun üzerinden tatmin etmesine bir cevap olarak,
insanın üzerinde yaşadığı dünyanın başına gelmedik şey kalmaması…Sırasında
yine kalmayacağı…İnsan, hayvan ve bitkiler için hayat verici olan suyun;
bazen âfet hâlini alması…Yeryüzünü kısmen hışımla silip süpürmesi…Altüst
etmesi, her şeyi birbirine katması…Hiç olmamış bir duruma sokması…

     Cennet gibi dünyanın kıymet ve değeri
bilinmemesi…Ona hor bakılması, hor kullanılmasının sonuçları…Buna karşı
nasıl bir tedbirle donatılmamız lâzım geldiği…Yıldızların ne için
yaratıldığı…Tek nefis / tek can yani Âdem’den niçin yaratıldığımızı…İnsanın
kâinat içindeki yolculuğu…

     Allah’ın ilmi
muhiti / her şeyi ihata eden / kuşatan, içeren ilim okyanusunun, her şeye
rağmen bizce meçhul / bilinmez kalması…İnsanı kâinatta / evrende tecelli
ettirmesi / yaşatmak istemesi…İnsanın dünyada görülüp yer alması…Muvakkat /
geçici de olsa, insanı zuhur ettirmesi / ortaya çıkarıp yaratması…Dünyayı
geçici olarak, ona mesken ve yurt eylemesi…İnsanın hata ve kusurlarının,
insanı nasıl menfî, somut bir sonuca ulaştırdığı…

     Oysa insanın en
güzel bir şekilde yaratılmasının; kendisi için aslında Allah’ın bir lûtfu
oluşundan gâfil / bilmez oluşu…Başına neler geleceğini, ne gibi
olumsuzluklarla karşılaşabileceği…

     Bu gibi sayısız
soru ve sorunları anlamak isteyen insan; her an, her yerde ve her fırsatta
Kur’an ve mealini / Türkçe anlamını, hattâ tefsirleri / Kur’an açıklamalarını
okumalı.

     Dünya hayatının
göz alıcı parlaklığı, gönül çekici câzibesi karşısında, bir hoş olan insan;
dünyanın aynı zamanda gelip geçici oluşu yüzünden hayal kırıklığına uğraması,
âdeta tadı damağında kalması…Dünyanın sonu geleceği düşüncesi karşısında,
nasıl bir inanç ve tavır takınması gerektiği…

     Düşündürücü olan
sayılı zamanın / ömrün, aslında kapanmayacak ebedî / sonsuz bir diyarın da
kapısını çalmak olduğu…İnsanın aslında ebede namzet / aday olduğu için,
kalplere şifa verecek, gönülleri şâd edecek müjdeleri duymak istemesi…

     Çıkartıldığı
yolculuğun âlemi ervah / ruhlar âleminden başlaması, oradan ana rahmine, oradan
dünyaya, oradan kabre, kabirden haşre, haşirden ebedü’l-âbâda / sonsuzluk âlemi
olan Cennete kadar devam edeceği…

     İşte bu şekilde
cereyan edecek / sürecek olan yolculuğun; geçici durak yerleri ve daha
fazlasını bulmak, bilmek için…Bütün bu merhale ve aşamaları geçerken; kendimizi
daha şuurlu, daha bilinçli görmek istiyorsak; tutup Kur’anı, yapışıp Kur’an’a,
anlayıp Kur’an’ı, olup istediği gibi; emniyet ve eman içinde; kurulup hayat
koltuğuna, başlamalı -ömür denen- kilometre taşlarını kat’ etmeğe…

     Çünkü: “Kur’an
bize bu âlemin fani, geçici olduğunu, her şeyin devamlı değiştiğini ve takdir
edilen bir zaman sonunda sona ereceğini belirtiyor. Madde âleminin bir
başlangıcı ve sonu olduğunu bundan da anlıyoruz. Kur’an, bize ebedî âlemin
varlığını da haber veriyor, bu dünya hayatının ebediyet âlemine geçiş için bir
hazırlık, tekâmül (gelişme) ve geçiş dönemi olduğunu, ebediyet âlemindeki
hayata uygun bir varlık olmak için, bu dünyada Allah’ın emir ve kanunlarına
uygun yaşamak gereğini hatırlatıyor ve emrediyor.” İşte bütün bu ahvâl / hâller
ve şerait / şartlar altında Kur’an:

     “Likavmin
yetefekkerûn.” (Yunus: 24) /  “Düşünen
bir kavim için.”

      Tefekkür eden /
düşünen bir toplum ve topluluk için.

      Zihni tutulmamış
bir halk için. Velhasıl:

      “Li kavmin ya’lemun.”
(En’am: 97): / “Bilen ve anlayan bir toplum için.”dir.

Önceki İçerikCOVID-19, Aşı ve DNA
Sonraki İçerikDeprem Vergileri
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.