İngiltere’den Tespitler (39)

133

        Oysa İngilizler bu
durumdan müşteki ve şikâyetçiler haklı olarak. İstiyorlar ki şehirler kıpır
kıpır olsun. Sokaklar ışıl ışıl. Giderek devlet; halkın bu eğilimine kulak
verecek gibi görünüyor. Her şey zıddıyla biliniyor, değeri anlaşılıyor. Gayri
ihtiyarî güzel Türkiye’mizin Cadde ve sokaklarının hayat dolu, cıvıl cıvıl, şen
şakrak hali gözümün önünde beliriyor, resmigeçit yapıyor.

     Çağrışımlar peşimi
bırakmıyor bir türlü aziz okur! Birbirini izliyor ne kelime; birbirini
kovalıyor sanki. Hepsi de beni de hatırla der gibiler; bir filim şeridi misali
geçiyorlar gözlerimin önünden bir bir. Velhasıl yurt dışında bir başka çeşit
oluyormuş vatan hasreti be dostlar!

     Türkiye’m tütüyor
gözümde buram buram. Sn. Sakıp Sabancı’nın sözleri geliyor aklıma. Tam tercüman
oluyor hissiyatıma. Hatırlayacaksınız ne demişti Sn. Sakıp Sabancı?

     ABD’nin New York
kentinde bir ameliyat geçiren Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sn.  S. Sabancı: “Vatanımı, bayrağımı, ezan
sesini…çok özledim!” (Gazeteler, 19 Temmuz 2003)

     Ben de sevgili
dostlar ben de…Bilhassa mavi göklerin en güzel süsü, ay-yıldızlı bayrağımı
-inanın dostlar- çok göresim, mavi göklerde, dalga dalga yankılanan, en yanık,
en güzel, en hoş ses olan Ezanı Muhammedî’yi, çok duyasım geldi.

     Ve dudaklarımdan
kendiliğinden İstiklal Marşımızın şu mısra ve dizeleri döküldü:

 

          Korkma!
Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.

          Sönmeden,
yurdumun üstünde tüten en son ocak.

 

          Bu ezanlar
ki, şehadetleri dinin temeli.

          Ebedî,
yurdumun üstünde benim inlemeli.

X

     Türkiye’den Avrupa
insanı, tabiatıyla İngilizler de harika görünüyor. Onlar hakkında hüsnü zan /
güzel zan ve sanı besliyoruz. Özellikle insan hakları hususunda Batı’yı tam bir
erdem sahibi olarak düşünüyoruz. Anlatamıyoruz Menfi-Resmî Batı’nın iç yüzünü
bir türlü. Anlatamıyoruz Türkiye’yi nasıl düşman ve rakip olarak gördüklerini.
Nitekim:

     İstanbul’un
Türklerin elinde olmasını, Batı dünyası hiçbir zaman içine sindirememiştir.
Özellikle İngiltere; Osmanlının düştüğü dönemlerde, hemen savaş gemilerini
gönderir, koşullar öne sürerdi.

     Misak-ı Millî
(Ulusal Ant)ın kabulü İngilizleri çılgına döndürmüş: “Türkleri İstanbul’dan
atalım, bizim kararlarımıza saygı göstermeyen tek halk onlar!” (Prof. Dr. Mahir
Aydın, Cumhuriyet, 6 Ekim 2003) demeye başlamışlardı. Söz bu aşamaya gelmişken,
bir ara gazetelerde yer alan, somut bir örnek vermeden geçemeyeceğim:

     İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde talebeyken; hocam rahmetli
Prof. Dr. Tayyib Gökbilgin’den doktora yapan bir Japon arkadaşım vardı. Şimdi
Tokyo’da profesör olup, Türkiyat araştırmalarında bulunuyor ve bu konuda birçok
eser sahibidir.

     Milliyet
gazetesinde kendisiyle yapılan bir mülâkat, bir röportaj yayınlanmış. Burada
çok düşündürücü bir hatırasına yer vermişti.

     İstanbul’da
Amerikalı bir tarih profesörüyle Galata köprüsünde yürürken, İstanbul’a hayranlığını
dile getirmekten kendini alamaz ve ona dönerek der ki:

     “İSTANBUL, NE
GÜZEL BİR ŞEHİR DEĞİL Mİ?”

     Amerikalı
tarihçinin buna karşı verdiği cevap, ne yazık ki, kanımızı donduracak
mahiyettedir. Ve şahsında, Batı aydınının şuur altında yerleşmiş olan ve halen
yaşayan ve silineceğine de hiç ihtimal verilmeyen tarihî görüşlerine tercüman
olucu nitelik ve vasıfta olup, bir o kadar da düşündürücüdür. İşte Amerikalı
Profesörün çok düşündürücü cevabı:

     “Evet, İstanbul,
gerçekten çok güzel bir şehir. Fakat bir de TÜRKLERİN ELİNDE OLMASA!”

     Ne de olsa Doğulu
bir tarihçi olan ve Osmanlı Türklerine hayranlık duyan Japon tarihçi
arkadaşımı; Amerikalı tarihçinin verdiği şok edici cevap çok şaşırtır. Şüphesiz
sizler de şaşırdınız bu cevap karşısında değil mi aziz dostlar?

     (10. 10. 2003)

Önceki İçerikDernek Yerine Parti mi Kuruyoruz?
Sonraki İçerikDört Ayak Üstüne Düşmek
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.