İngiliz Gözüyle ‘Millî Mücadele’miz – 2

80

İngiliz Yüksek Komiseri Calthorpe, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a gönderdiği 6, 11 ve 21 Haziran tarihli raporlarında Damat Ferit Paşa tarafından iyi niyetlerle bölgeye gönderilen M. Kemal Paşa’nın bir hareket organize ettiğini ve bu hareketin çıkış yolu bulmasının da muhtemel olduğunu beyan etmektedir. Dolayısıyla Mustafa Kemal’in görevden alınması için Osmanlı Harbiye Nezâreti’ne bazı talimatlar verildiğini de eklemektedir. Bununla da yetinmeyen İngilizler, Temmuz ayında İngiliz Yüksek Komiserliği Tercümanı Mr. Ryan’ı ve General Deeds’i Sadrazam Vekili Şeyhülislam Sabri Efendi’ye Mustafa Kemal’i bir isyan çıkarmadan geri getirmesi için bizzat görüşmeye göndereceklerdir.

Tüm bunlar işin başından beri M. Kemal Atatürk’ün İngilizlerle danışıklı Samsun’a gittiği yada İngilizlerin işine geldiği noktasındaki söylentileri de boşa çıkarmaktadır. Her ne kadar güçlü olursa olsun İngiltere’nin Türkiye’deki tüm faaliyetlere vâkıf ve tüm olaylara müdahil olamadığı, aksine bazı hususlarda endişeli ve aşırı temkinli oldukları ve genellikle diğer İşgal Devletlerinin de olurunu alır bir politika izledikleri göze çarpmaktadır kitabın genelinde.

İngilizler, kendi aralarındaki yazışmalarda oldukça objektif ve akıl yürütme temelli gerçekçi değerlendirmelerde bulunuyorlar fakat adım atma sırası teoriden pratiğe geldiğinde geleneksel politika alışkanlığından ve hantallıktan kurtulamıyorlar. İkinci bölümde gerek Yunanlıların isteklerinin sınırsızlığı ve İzmir’i harabeye çevirmeleri, gerek Pontusçuluğun baş propagandisti olan Samsun’daki Ortodoks Piskopos’un daha fazla karışıklığa meydan vermeden bölgeden ayrılmasının istenmesi ve tüm bunların Millî Hareket’in etrafında halkın bloklaşacağı kanaatinde olan İngilizler, 7 Ağustos’taki Erzurum Kongresi’nin sonuçlarını da ciddiyetle irdelemişlerdir.

Yeni İngiliz Yüksek Komiseri Robeck de Amiral Calthorpe ile stratejik analizlerde yarışır vaziyettedir. Mustafa Kemal Hareketi’nin büyümesinin en önemli sebebi olarak Yunanlıların İzmir’i işgali olarak gören Robeck, bu Hareketin Anadolu’da bağımsız bir cumhuriyet olma yolunda ilerlediğini tespit ederken takvimler 17 Eylül 1919’u göstermektedir. Barış şartlarına mukavemet kararı verdiği takdirde Mustafa Kemal etrafındaki Türk vatanseverliğinin I.Dünya Savaşı’ndan daha büyük sıkıntılar meydana getirebileceğini öngören İngilizler, Milliyetçilerle çarpışmamak için kuvvetlerini yalnızca demiryolu hatları boyuna çekme kararı almışlardır.

Calthorpe da Anadolu’daki Müslüman nüfusun büyük kısmının politikayla ilgilenmediğini, sadece huzur ve güvenli bir hayat istediklerini söylemekle kalmaz; “Bir kâhinlik yapsaydım şunu derdim: Milliyetçiler, ya vilâyetlerde yaptıkları gibi burada (İstanbul) da bir üstünlük kuracaklar yada bazı vilâyet merkezlerinde İstanbul’a karşı teşkilatlanacaklardır” diyerek gerçekleşen bir kehanette bulunacaktır.

Üç arada bir derede sıkışan İngilizler; hem kanunlara uyarak mevcut İstanbul Hükümeti’nin otoritesinin desteklemenin, hem Mütarekenin şartlarını güçlendirmeye çalışmanın, hem de devamlı artan Millî Hareket’e karşı pasif kalmanın mümkün olmadığı görüşündedirler. Calthorpe, Amasya ve Sivas’taki Milliyetçi toplantıları İttihatçı organizasyonları olarak nitelerken Damat Ferit de Millî Hareket’i kesildikçe başı büyüyen bir yılana benzetmekteydi.

Osmanlı yönetici elitini başta Vahdettin olmak üzere Damat Ferit, Tevfik Paşa, Ahmet İzzet Paşa ve tüm kabine üyelerini kişisel özellikleriyle de tanımlayan İngiliz Yüksek Komiserler, saltanata muhalif olan Veliaht Abdülmecit Efendi gibi kimselerle de özel görüşmeleri ihmal etmemişlerdir. Fakat protokole dikkat ederek en üst düzeyde görüşmemişlerdir. Bu görüşmeden anladığımız Abdülmecit’in Vahdettin’le ciddi ihtilafları olduğu ve Türkiye’nin bir millî devlet olarak korunması fikriydi. Bu da Saltanat’ın Lâğvedilmesi sonrası kendisine TBMM’ce Halifelik imkânı hazırlanmasını açıklar niteliktedir.

–         Devam edecek   –