Oslo Süreci 3,5 yıl sürmüştü. MİT yöneticileri tarafından yürütülen, PKK’nın Avrupa’daki yöneticileri, Kandil’deki Karayılan ve İmralı’daki Öcalan‘ı da içine alan kapsamlı bir çalışma idi.
“KCK ve PKK’nın bir numarası” Karayılan‘ın “Görüşmeleri İngiliz istihbaratı organize etti. Sorun çözülmüştü, iş bitmişti. Her şeyde anlaşmıştık. Bir protokol hazırlandı ve sadece siyasetin mutabakatı alınacaktı” sözleriyle ifade ettiği bir noktaya gelmişti.
Sonra Silvan’da 13 askerimiz PKK saldırısında şehit ediliyor. Oslo tutanakları basına sızdırılıyor. Görünüşte bu sebeplerle süreç kesiliyordu.
Karayılan, Haziran 2012’de Avni Özgürel’e verdiği röportajda “O protokol geçerli, biz hâlâ o noktadayız, Oslo sürecine bağlıyız, O protokol barış getirir” diyor. “O protokolü tekrar devreye sokmanın ve barışın yolunu açmanın kilidi olarak da Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılmasını gösteriyordu.”
Avni Özgürel, Kandil’de Karayılan’dan aldığı bilgiler ışığında, şunları söylemişti: “Aynı protokol masaya konulacak. Bu protokolde af var, dağdan inişin planlanması var, rehabilitasyon ve yargılama süreci var. Protokolün getirdiği bazı aflar ve ceza indirimleri var. Ayrıca Türkiye belli bir zaman yeni anayasasıyla birlikte güçlendirilmiş yerel yönetim modeline geçecek. Valilerin seçimle gelmesi gibi düzenlemeler yapılacak.”
*****
Hükümet kanadı “İmralı ile görüşmenin temel amacının örgütün silah bırakması olduğunu” açıkladı. Fakat bunun karşılığında ne verileceği hakkında bir açıklık yok.
Başbakan Erdoğan, İmralı’da yaşanan süreç için “Bu yeni başlamış bir süreç değil” dediğine göre görüşmeler belki de “Oslo Süreci” kesildikten çok kısa bir süre sonra başladı.
Dolayısıyla İmralı görüşmelerinin “Oslo Protokolü” çerçevesinde yürütülüyor olması kuvvetle muhtemel. Ancak görüşmeler Başbakan’ın (bugünkü MİT Müsteşarı olan) özel temsilcisi eliyle yürütülmüş olsa da protokol siyasi iradenin resmi onayından geçmemişti. Şimdi de İmralı’yla “yürütme adına” MİT Müsteşarı Hakan Fidan görüşüyor.
“Oslo tutanaklarında” yer alan iki cümle İmralı Görüşmelerinin Oslo’nun devamı niteliğinde olduğu göstermekte: PKK/KCK Yöneticisi Mustafa Karasu: “Önder Apo’nun muhataplığının meşrulaşması Türkiye’nin çıkarınadır.”
Hakan Fidan: “Bu hükümetin yaptığı çok reformlar var yani Kürt kimliğini tanımadan, verdiği sosyal haklara kadar. Belli şartlar izin verseydi belki şu anda örgüt çoktan normal siyasi hayata dönmüş ve Türkiye’de siyasi zeminde meşru mücadelesini veriyor olacaktı. Fakat Türkiye’deki şartlar buna izin vermedi. Hem sizden hem sayın Öcalan’dan yani bizim perspektifimiz bu sürecin kesintisiz devam ettirilmesi.”
*****
Oslo mutabakatlarından farklı yeni bir anlaşma çıkabilir mi?
Bunun cevabı için önce şu soruya cevap vermek gerekir: Güçler dengesi Oslo’dan bu tarafa değişti mi? Bir başka deyişle Hükümet görüşmeler için bu kadar hevesli olduğuna göre, PKK ve liderinin Oslo Protokolünde elde ettiklerinden bir kısmından vazgeçecekleri şartlar oluştu mu?
Hükümet kanadının iddiasına göre, terörle yapılan etkili mücadele sonucu PKK’nın masaya oturmaktan başka şansı kalmadı. PKK’nın 2011’de 7 bin olan eylemci gücü, 2012 sonunda 3 bine düştü. PKK eylem yapamaz hale geldi. Dağa adam bulmakta da son dönemlerde zorlanmaya başladı. Örgütte Irak ve Suriye’deki durumun kendi lehlerine olacağını düşüncesi tersine dönmeye başladı. KCK tutuklamaları kitle hareketlerini engelledi.
Hakikaten örgütün 2012 yılında öncelikle Şırnak’ta başlattığı alan hâkimiyeti sağlama denemeleri güvenlik güçlerimizin başarılı operasyonlarıyla geri tepti. PKK/BDP/KCK kanadının “Diyarbakır’ı Tahrir Meydanı’na çevireceğiz” iddiaları da başarısız oldu.
Diğer taraftan PKK, Suriye’de bir alanda hâkimiyet sağladı. İran, Irak ve Suriye’de Şii blokla ittifak yapma imkânı ve Suriye’den daha etkili silahlar alma imkânı buldu.
Bu şartlar altında PKK terör örgütünün siyasi taleplerinden yani özerk veya bağımsız bir Kürt Devleti kurma hayalinden vazgeçmesi mümkün müdür?
*****
Ben bu safhada “Teröre bulaşanlar için genel af söz konusu değil. İmralı için ev hapsi söz konusu değildir” diyen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da, “Karayılan Öcalan’a racon kesiyor” diyen Başbakan’ın siyasi başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın sözlerine de, “Karayılan’ın Öcalan’ın iradesine karşı bir tavır sergiliyor” görünmesine de önem vermiyorum. Bunların taktik demeçler olduğunu düşünüyorum.
*****
Bir yandan “30 yıldır güvenlikçi politikalar terörü bitirmede işe yaramadı” gerekçesiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni terör örgütü ile eşit konumda müzakere ettiren bir çaresizlik psikolojisi yayılırken, diğer taraftan “son bir senede PKK terör örgütü etkin mücadele ile kıpırdayamaz hale geldi” propagandası yapılmakta.
Mademki 2012 deki terörle mücadele yöntemi başarılı oldu, aynı usullerle mücadele bir iki sene daha devam ettirilse, örgüt hepten çökertilse daha iyi olmaz mı? Böylece terör örgütünü Kürt Halkının meşru temsilcisi olarak kabul etmeden, milli birliğimizi koruyarak, kendi vatandaşlarımıza demokratik haklarını veren bir devlet olmak daha doğru olmaz mı?
*****
Başbakan‘ın, hem tarihe bu meseleyi çözmüş büyük devlet adamı olarak geçmek ve hem de seçimle gelen ilk ve en güçlü Cumhurbaşkanı olmak için bu hamleyi yaptığı da söyleniyor.
Ancak yapılmaya çalışılan işler çok riskli. Keşke risk sadece Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ‘ın dediğinden ibaret olsa. “Bu süreçte gövdesini taşın altına koyan Başbakan ve Hükümettir. Sonuç alınmazsa bedelini ödeyecek iktidardır.”
PKK’nın siyasi taleplerinin karşılanacağı bir sonuç alınırsa bedelini bölünerek ve küçülerek ödeyecek olan Türk Milletidir.