İmam Maturidi’nin Akılcı Din Anlayışını Prof. Dr. Sönmez Kutlu Anlatıyor

79

 

İmam Maturidi, aklı bilgi nazariyesinin merkezine yerleştirir. Ona göre akıl, Allah’ın insanoğluna iyi ile kötüyü ayırt etmesi için verdiği en yüce emanettir.

İslam düşünce tarihinde, İslam’ı anlama, açıklama ve yaşamaya yönelik birbirinden farklı yorum gelenekleri ortaya çıkmıştır. Kimisi, dini anlama ve anlamlandırmada olgunun tahliline büyük önem vererek aklın ve akıl yürütmenin nüfuz alanını genişletmekte; kimisi aklı ayet, hadis ve dini metinlerin lâfzî anlamına hapsederek metnin hâkimiyetini kurmaya çalışmaktadır. Kimisi de, sorunların çözümünü belli şahıslara, yani siyasi-karizmatik lidere veya gizemli güçlerle donatılmış sufi önderlere (şeyh ve kutup) havale etmektedir. Kimisi ise geçmişten günümüze kadar gelen dini tecrübeye (sünnet ve asar), yani ilk nesillerin dini anlama ve yaşama biçimlerini ideal bir dönem (asrısaadet) olarak sunmaktadır.

KUFE VE AKIL TARAFTARLIĞI

III/IX. Asrın ikinci yarısı ile IV./X. Asrın başlarında yaşanmış olan Maturidi, temelleri Kufe’de atılmış Akıl Taraftarlığının Orta Asya’daki en önemli temsilcilerinden birisidir. İmam Maturidi, hem bilginin konusu olan varlık, siyaset, din, şeriat, toplum ve sosyal hata ait olguları çözümleyebilmek ve hem de hangi dinden ve mezhepten olursa olsun herkesle tartışabilecek ortak bir zemin ve tutarlı bir bilgi kuramı oluşturmakla başlamıştır.

İmam Maturidi’nin dini bilgi üretme ve dini-toplumsal sorunları çözümlemedeki akılcı yöntem ve yaklaşımının oluşmasındaki birinci derecede akla, delilli konuşmaya, akıl yürütmeye, tefekküre, tedebbüre, teakkule önem veren Kur’an ayetleri, Hz Muhammed’in uygulamaları ve Türk Kültürü etkili olmuştur.

Özellikle şeri hükümleri illetten ziyade maslaha dayandıran ve dini sorunların çözümlenmesinde akla büyük bir nüfuz alanı tanıyan Ebu Hanife’nin akılcı yöntemi onun akılcı din anlayışının genel çerçevesini belirlemiştir. İmam Maturidi, diğer bilge kaynaklarını kontrol etme niteliği dolayısıyla, aklı bilgi nazariyesinin merkezine yerleştirir. Ona göre akıl, Allah’ın insanoğluna verdiği en yüce bir emanetidir.

Ayrıca Allah, aklı, yararlı ile zararlıyı belirlemede, iyi ile kötüyü ayırt etmede kullanılması gerekli bir vasıta olarak yaratmıştır. Dini bilgi ve diğer bilgi alanları arasında her hangi bir ayrıma gitmeksizin güvenilir bilgiye ulaştıran yollarını duyular, haber ve akıl olarak sınırlandırır. İmam Maturidi’nin eserlerinde nesnelerin bilgisini elde etmeye yarayan görme duyulara; işitme, habere; kalp de akla karşılık kullanılmıştır. Her birisi kendine ait bilgi nesnelerini bilmede daha yetkili ve güvenilir olmakla beraber, onların verilerinin doğruluğunu belirlemede ölçüt akıldır.

İNKÂR VE İNANCIN KAYNAĞI

Maturidi, akıl, duyular ve haber yoluyla elde edilen verileri, dini bir değer atfederek Allah’ın ayetleri ve kanıtları (mucizeleri) kapsamında değerlendirir. Ancak mucizeler, insanları imana mecbur eden delil ve hüccetler değildir, sadece insanların kendi ihtiyarlarıyla inanmaları için onları iknaya yönelik delillerdir. Buna rağmen, iradesini kullanarak inkâra kalkışanlar da olacaktır. İmana mecbur eden delillerle iman etmek, kişinin irade ve ihtiyarını ortadan kaldırdığı için geçersizidir. O, inanma ve inkâr eylemini, akılla elde edilen kesin bir bilginin tasdiki şeklinde anlar. Bu bakımından her inananın, inancını akıl yoluyla elde ettiği sağlam bilgi ve delillerle desteklemesi şarttır. Bunu başaramayan kimsenin taklit yoluyla inanması, mazur görülmez. Çünkü taklit dinlerin ve mezheplerin doğruluğunun ölçüsü olmaz.

Maturidi, aklı, haber ve duyuların sağladığı bilgilerin doğruluğu ve güvenirliğini belirlemede yanılmaz ölçüt olarak görür. Çünkü gerek duyu yoluyla gerekse haber yoluyla bilgi edinirken akıl yürütmek gereklidir. Allah, Kuran’ın kendi katından olduğunu akıl yürütme yöntemiyle ortaya koymuş ve pek çok ayette gerçeğe ulaştıran ve doğru yolu gösteren aklı kullanmayı ve aklı temellendirmeye başvurmayı emretmiştir.

İMAM MATURİDİ VE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ

İmam Maturidi akılcılığının yansımaları, din-şeriat ayrımı tartışmalarında açık ve net olarak görülmektedir. Onun fikri sisteminde, din hiçbir dış etkinin baskısında kalmaksızın özgür iradeyle ve kalbi tasdikle gerçekleşen bir inanç olarak takdim edilir.

İmam Maturidi, dini akıl dini olarak tanımladığı gibi, sağlam akli temellendirmelere dayanan imanı da, irade ve akılla ilişkilendirerek aklı iman olarak nitelemektedir. İman’da taklidi ise eleştirmektedir. Ona göre, akılla iman eden kimse bu imanından asla ve ebediyen uzaklaştırılamaz. Ve döndürülemez, saptırılamaz. Çünkü imanın güzeli ve hakikati, akılla olduğu bilinmektedir. Böyle bir iman asla terk edilmez. Ancak taklit imanına sahip kimsenin imanı hakikat imanı değildir. (imanuhakikatin: hakiki iman). Böyle bir imandan dönülür. Mukallid, imanında mazur değildir.

DİN VE VİCDAN ÖZGÜRÜLÜĞÜ

Maturidi akılcılığının yansımaları, din-şeriat ayrımı tartışmalarında açık ve net olarak görülmektedir. Bu din peygamberlerin hepsi için, tek ve aynı dindir. Bütün peygamberlerin dini, tevhid inancı ve bir olan Allah’a ibadetten oluşur. Fakat onların şeraitleri ve ahkâmı birbirinden farklıdır. Maturidi, inanç ve itikat olarak tanımladığı dini, şeraitten ayırır. Ona göre şeriat ibadetler, emir ve nehiyler ile diğer dini hükümleri içerir.

Din akıl arasındaki ilişkiyi, din ve vicdan özgürlüğünü şu şekilde temellendirir: “iman dindir, dinler ise inanılan inançlardan ibarettir. İnançların bulunduğu ve varlığını kendisiyle sürdürdüğü yer kalptir. Tasdikin baskı ve cebri altında tutulamayan mahiyeti ise kalpte bulunan tarafıdır. Çünkü imanın bu noktasına herhangi bir yaratığın tahakkümü nüfuz edemez.” Maturidi’nin fikri sisteminde, din hiçbir dış etkinin baskısı ve zorlaması altında kalmaksızın özgür iradeyle ve kalbi tasdikle gerçekleşen bir inanç olarak takdim edilir. Risalet görevini üstlenen bütün peygamberler ve nebiler, tevhit, Allah’a kulluk ve ahlaki ilkeleri ortak olan tek bir dini bildirmek üzere gönderilmiştir.

İslam bütün akılların gerekli kıldığı ve bütün yaratıkların yaratılışının şahadette bulunduğu bir dindir. O, bu dini fıtrat dini, gerçek ve burhanla kaim, kesin delil ve hüccetlerle ayakta duran akıl dini olarak tanımladı. Mutlak dinin içerisine dinin tevhid, inanç esasları ibadetin sadece Allah’a ait olması, Allah’a şükrün zorunluluğu ve ahlaki ilkeler girmektedir. Maturidi, din konusunda resulü değil aklı yetkili görmektedir.

Ona göre resullerin gönderilmesi şeraitle ilgilidir. Şöyle ki Allah’ı bilmek aklen vaciptir. Eğer Allah hiçbir resul göndermeseydi, yine de insanların akıllarıyla Allah’ın varlığını ve birliğini, onun layık olduğu sıfatlarla tanımlaması ve Allah’ın evreni yaratıcısı olduğunu bilmesi gerekirdi.

Resul gönderilmese dahi, insanların akıllarıyla Allah’ın vahdaniyetini ve ulûhiyetini, benzer ve ortaklardan beri olduğunu (teali) bilmek; nimetlerini ve onların şükrünü yerine getirmek, her an ona boyun eğmek onlar üzerine vaciptir. Bu sebeple vahiy ulaşmayan kimse din konusunda mazur görülmez ve bundan sorumludur.

Din için resul değil akıl şarttır. Resuller ise, ibadetlerin, hadlerin ve cizyenin miktarı ve şeklini (mukadderat ve mahdudat: kemmiyyet ve keyfiyet) belirlemek için Şeriat konusunda gereklidir. maturidi, şeraitte insan tasarrufunu güçlendirmeye yönelik şöyle bir kaide koymaktadır; ” hükmün uygulanmasına gerekçe oluşturan mananın/maslahatın yok olması sebebiyle  (şeraitte ) içtihatla nesih olabilir.”

OBJEKTİF AHLAK ANLAYIŞI

Allah akıllara durgunluk veren hikmet gereği, yapılarının çelişkili olmasına rağmen zararlı ile yararlıyı, iyi ile kötüyü birliğine ve rububiyetine kanıt olması açısından tek bir varlık haline getirmiştir. İnsan aklı, eşyadaki bu yönlerin bir kısmını bilmekten aciz; vahye ve resulün bilgine muhtaç ise de, fiillerin mahiyetiyle ilgili olan bu hüsün ve kubhu, fiillerin sonuçlarını düşünerek yine akıl tespit edebilir. İnsan aklının iyilik ve kötülüğü kavramada akıl yürütmenin önemli bir yeri vardır. İnsan, varlık ve olaylar üzerinde derinlikli çözümlemeler yaptıkça, onlara dair bilgisini artırdıkça onların hüsün ve kubhu ile ilgili bu bilinmeyen noktaları daha iyi aydınlatacaktır.

Nitekim insan akıl sayesinde güzellikleri ve çirkinlikleri tanımakta ve diğer canlılardan üstünlüğünü de onun sayesinde anlamaktadır.