Rahmetli hocam Yusuf Kurtiş; aslen Arnavut olup, Ohri medresesinden icazetli ve mezundu. Çok yönlü biriydi. Hâfız, icazet sahibi, dersiam, fakih ve imamdı. Başta Türkçe olmak üzere Arapça, Farsça, İngilizce, Arnavutça, Sırpça ve İtalyanca bilirdi. Klâsik tabirle yed-i tûla sahibi bir Osmanlı âlimi, tam bir Osmanlı yâni mükemmel bir İstanbul efendisi idi. Osmanlı olmakla her zaman öğünür, Osmanlılıktan sitayişle / övgüyle bahsederdi.
1943’de başlayan Alman işgalinin sona ermesinden (29 Kasım 1944) hemen sonra Arnavutluk’ta Enver Hoca liderliğinde komünist “Halk Cumhuriyeti” kurulmuş, binlerce insan idam edilmiş, câmi ve kiliselerin kapılarına kilit vurulmuştu.
Değil artık mal mülk; din, iman ve hayatları dahi tehlikeye düşünce, varı yoğu yok pahasına satıp savarak, bir yolunu bulup anavatan Türkiye’ye -ailecek- canlarını güç bela atarlar. (Öğr. Gör. Muhsin Bozkurt, Türkiye Nasıl Bir Ülke? Türkiye gazetesi, 1 Mart 1996, s. 13)
X
Ve artık İstanbul’un Kazlıçeşme ilçesinde -o zamanki- Kaymakamlık yanındaki yol kavşağında; 4-5 kişinin ancak sığabileceği tahta bir kulübecikte saat tamirciliği ile ailenin geçimini teminetmeye başlar. Gün ışığı ile kulübeciğini açar -Cuma ve Pazar günleri hariç- hergün güneş batana kadar çalışır. Çünkü kulübesinde elektrik yoktu. Zaten ihtiyaç da duymazdı.
Çok yönlü büyük bir İslâm âlimi olduğu hâlde, geçimini saat tamirciliği ile sağlayarak, kıtkanaat geçinmesi, her zaman dikkatimi çekerdi. Bir gün bütün cesaretimi toplayarak, bunun sebebini sorunca , şöyle cevap vermişti:
X
“Arnavutluk’un Ohri medresesinde talebeyken, Van’lı bir müderris -bir bakıma profesör-hocamız vardı. Israrla bizden ilmimizi geçimimize asla vasıta etmememizi isterdi. İlmin izzet ve şerefini herşeyin üstünde tutmamızı, her fırsatta hatırlatır dururdu. Bizlerden bu hususta söz vermemizi isterdi. Geçim için ise, mutlaka bir meslek edinmemizin şart olduğunu tekrar tekrar bizlere öğütlerdi.
“Bundan dolayı, üzerimde büyük emeği ve hakkı olan ve herşeyimi ona borçlu olduğum için Van’lı müderris hocamın arzusu doğrultusunda, ben de saat tamirciliğini öğrendim. İftihar ve övünçle maişetimi o san’at dalıyla uğraşarak temin etmeye başladım.”
X
1975’ten sonra bir daha göremediğim merhum ve muhterem hocamın son arzusu ise, İLMİN İZZETİ’ni herşeyden üstün tutan ve talebelerinin de üstün tutmasını isteyen, çok sevdiği ve dilinden hiç düşürmediği rahmetli Van’lı hocasının, Van’daki kabrini bulup ziyaret etmekti. İkisinin de ruhları şâd olsun.