Oğuz Çetinoğlu: İslâm’ın Üçüncü kaynağı ‘İcmâ’ hakkında umûmî bir değerlendirme yapmanız mümkün mü Hocam?
İhsan Toksarı: İcma; Bir devirdeki İslâm âlimlerinin bir konuda ittifak etmeleridir. Fikir, rey birliği yapmalarıdır. Bazı konularda Kurân ve hadiste açıklık olmayabilir. O konuda açık bir hüküm olmayabilir. İşte böyle durumlarda İslâm âlimleri, Kurân ve hadis felsefesine ters düşmeyecek bir hükümde ittifak eder, birleşirse buna ‘İcma’ denir. En büyük icma da, ashabın icmaıdır. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve İbni Mes’ud gibi ashabın ileri gelenleri bir konuda birleşmişlerse, buna kimsenin itiraz hakkı yoktur. Çünkü İslâm’ı, bizzat kaynağından, Allah Rasulü’nden öğrenmişlerdi. Allah Rasulü’nün nuru ile nurlanmışlardı. Bu seçkin Müslümanların hatâları, eksikleri olmuşsa, Allah Rasulü tarafından düzeltilip kemale erdirilmişti. Yüce Allah’ın kemale erdirdiği Peygamberimiz de onları kemale erdirmişti.
Allah Rasulü’nün terbiye tezgâhından geçen ashab (ra), insanlar arasında peygamberden sonra en yüksek dereceye ulaşmışlardır. Fikirde, idrakte zirveye çıkmışlardı. Her biri dünyâyı aydınlatacak şuura, fikre sâhipti. Bunların bir araya gelip hatâda birleşmeleri imkânsızdı.
Çetinoğlu: Galiba dördüncü kaynağa geldik…
Toksarı: Evet! Dördüncü kaynak, ‘Kıyas’ olarak isimlendiriliyor. Kıyasın lügat manası ölçmek, karşılaştırmak mukayese etmektir. Şer’î mânâsı: Kurân, sünnet ve icmada bulunmayan meseleler konusunda Kurân ve sünnetle mukayese ederek yeni hüküm çıkarmaktır.
Çetinoğlu: Birkaç örnek verebilir misiniz Hocam?
Toksarı: Kurân’da şarap (hamir) haram kılınmıştır. Üzümden yapılan alkollü maddeye şarap enir. Arpadan, hurmadan diğer maddelerden de alkollü içki yapılmaktadır. Bunlar hakkında ne diyeceğiz? İşte burada haram edilen şarap ile yeni içkileri mukayese edeceğiz. Şarabın haram edilme sebebi, insanı sarhoş eden, alkol var ise bunların da haram olduğuna hükmedeceğiz. Aynı mukayeseyi Allah’ın Rasulü, bizzat yapmıştır. Yemen’den bir heyet geldi: ‘Ey Allah’ın Rasulü! Bizim ülkemizde ‘Nebiz’ isminde bir içki içilmektedir. Hurma suyundan yapılmaktadır. Bu da haram mıdır?’
Allah Rasulü şöyle buyurdu: ‘O da sarhoş ediyor mu?’ Onlar da dediler ki: ‘Evet, sarhoş ediyor.’ Allah Rasulü (sav) şöyle buyurdu: ‘Her sarhoş edici şaraptır ve her türlü şarap haramdır.’
Bu sebeple sarhoş eden her alkollü içki haram kılınmıştır.
Ancak bu kıyası herkes yapıp hüküm çıkartamaz. Gerçek mânâda kıyas yapabilmek için İslâm hukukunu (fıkhî kaideleri) çok iyi bilmesi lazımdır. Hüküm çıkarma metodunu, mantık, belagat,
fesâhat gibi ilimleri, Arapça’yı çok iyi bilmesi, Kurân âyetlerini ve Peygamberimiz (sav)’in hadislerini çok iyi tetkik etmesi gerekir.
İslâm târihinde bu ilimleri bilen İslâm âlimleri, müctehidler yetişti. Kurân ve sünnet ölçülerine uygun birçok hükümleri mukayese yoluyla koydular. Binlerce müctehid arasında temayüz eden dört büyük müctehid vardır: İmam-ı Ebu Hanife, İmam Şafii, İmam Mâlik ve İmam Ahmed b. Hanbel. Bunların dışında pek çok müctehid yetişti. Fakat bunlara uyan kimse olmadı. Ehl-i sünnet mensupları bu dört imama uydu.
İtikatta ise İmam Maturidî, Ebul Hasen Eş’arî’dir.
Bizim (yâni Türkiye’de Türklerin büyük çounluğu) amelde İmam-ı Azam Ebu Hanife, itikatta ise İmam Maturidî’ye tâbiyiz.
Çetinoğlu: Hocam, yeri gelmişken dört mezhep hakkında kısaca bilgi lütfeder misiniz? ‘İslâm bir olduğu halde bu dört mezhep neden çıktı?’ Diyenler var.
Toksarı: Kurân-ı Kerim ve hadis ilimlerini bilmeyenler böyle acayip sorular sorarlar. Arapçayı çok iyi bilmeyenler, niçin böyle olduğunu anlamazlar.
Şunu kesin olarak bilmemiz gerekir ki, bu dört imamın (müctehidin), İslâm’ın ana prensiprinde ihtilafları yoktur. Mesela beş vakit namaz, oruç, hac, zekât esaslarında ittifak hâlindedirler. Ancak teferruatta, ayrıntılarda ihtilaf etmektedirler. Bu ihtilaf, Kurân ve hadisin tefsirinden meydana gelmektedir. Çünkü Arapça’da, bir kelime bir edat hatta bir harf çeşitli mânâya gelmektedir.
Çetinoğlu: Örneklemek mümkün mü?
Toksarı: Tabiî: Mâide sûresinin 6. Âyetinde abdestin farzlarını beyan eden Allah (cc); ‘Başınızı meshediniz (Vemsehû bi ruûsiküm) ’ emrini veriyor. Âyetteki (bi ruûsiküm) de (b) harfinin çeşitli mânâsı var: İmam-ı A’zam’a göre fiili -lâzımı müteaddi- (aktif yapar) başın dörtte birini meshederse farz yerini bulur. İmam Şafii’ye göre (b) azınlık manâsındadır, başın az kısmını meshetmekle farz yerini bulur. İmam Malik, İmam Ahmed b. Hanbel’e göre istila (kaplama) mânâsınadır, başın hepsini meshetmesi farzdır. Buna kaplama mesih denir.
Hatta bir kelime zıt mânâsına gelmektedir. Bakara suresinin 228. âyetinde Allah (cc) şöyle buyurur:
‘Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç kuru beklerler.’
Buradaki (kuru) kelimesi (kar’i) kelimesinin çoğuludur. Kar’i kelimesi, hem kadınların aybaşı hâline ve hem aybaşından temizlenme mânâsınadır. Araplar bu iki mânâda da kullanmaktadırlar.
Buna benzer iki zıt mânâya gelen kelimeler her lisanda bulunmaktadır. Türkçede işte örneği: ‘Cırlamak’ kelimesi Azerbaycan lehçesinde çok güzel şarkı söylemek mânâsınadır. Türkiye Türkçesi’nde ise bu kelime kötü mânâda kullanılmaktadır. İşte bu sebeple mezhep ihtilafları olmaktadır. Bu kar’i kelimesinin aybaşı mânâsına geldiğini İmam-ı Azam Ebu Hanife kabul etmektedir. İmam Şafii ise aybaşından temizlenme hâli olarak almaktadır. İki mânâya kullanıldığı için ikisi de Kurân’a aykırı değildir.
Çetinoğlu: Hocam Allah râzı olsun.
İzninizle başka bir konuya geçmek istiyorum. Yalnızca detaylarda-teferruatta değil. İslâmiyet’te, ana mesele olarak kabul edilebilecek konularda da farklı düşünenler var. Bu nereden kaynaklanıyor. İslâmiyet’i bilmiyor muyuz?
Toksarı: Allah Teâlâ (cc) şöyle buyuruyor: ‘Biz senden önce de, kendilerine vahiy gönderdiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz.’ (Enbiya suresi, 7. âyet)
Bugün Müslümanların pek çoğu İslâm’ı bilmemektedir. Başımıza gelen çeşitli musibetler, felâketler bu yüzden gelmektedir. Düşmanlarımız, bizim cehâletimiz yüzünden aramıza çeşitli fitne, fesad, nifak ve tefrikalar sokmaktadırlar.
Müslümanların en büyük düşmanı cehâlettir. İslâm’ı bilmeyince herkes, Müslümanları kandırıyor. Müslümanların cehâletinden istifade eden çeşitli şer odakları Müslümanları parça parça etmekte ve birbirine düşürmektedir. Hatta İslâm nâmına Müslüman, Müslümanı öldürmektedir. Öyle kandırılıyor ki Müslüman, başka bir Müslüman’ı öldürdüğü için cennete gireceğine inanmaktadır.
Çetinoğlu: Bir Müslüman’ın asgarî ölçülerle neler bilmesi gerektiği konusunu, bir başka röportajda ele almak üzere, ‘Cehâlet’in İslâmiyete verdiği zararlar hakkında neler söylemek istersiniz?
Toksarı: Hz. Ali (ra)’yi şehit eden kişi, cennete girmek gayesi ile O’nu öldürdü. Hz. Ali (ra) halife olduktan sonra Sıffin savaşı oldu. İki Müslüman ordusunun savaşmasını önlemek için hakem tâyin edildi. Hz. Ali’nin ordusundan bir kısım insanlar hakem tâyinine karşı çıktı; ‘Kurân varken insanların hakem tâyin edilmesi küfürdür. Bunu yapan Ali, Muaviye, Amr b. As kâfir oldu.’Dediler. Hz. Ali’ye karşı çıktılar. Hz. Ali bunlara nasihat etti. İslâm’ın esaslarını anlattı, hakem tâyin etmenin Kurân’a aykırı olmadığını anlattı. Her türlü izahına, çabasına rağmen ikna edemedi. İsyan ettiler. Hz. Ali de onlarla savaşmak mecburiyetinde kaldı. Bunlara ‘Hâricîler’ denildi.
Bunlar; ‘Ali, Muaviye, Amr b. As’ı, Kurân varken insanları hakem tâyin ettikleri için kâfir oldular.’ dediler ve ‘Kim; Ali, Muaviye, Amr b. As’ı öldürürse cennete girer’ dediler.
Aralarından üç fedâi seçtiler. İbni Mülcem isimli fedâi Hz. Ali (ra)’yı öldürmek için Kûfe’ye gitti. Hz. Ali’yi namaz kılarken şehit etti.
Hz. Ali (ra) peygamberimizin amcasının oğlu ve aynı zamanda dâmâdı idi. O, çocukken Müslüman oldu. O İslâm’ı bilmeyecek de ya kim bilecek? Cehâlet insanları ne hâle getiriyor? Hem de ne cinâyetler işlettiriyor. Günümüzde de bu cehâlet sebebiyle Müslüman, Müslüman’ı öldürüyor ve hem de sevap işlediğini sanıyor. Bu sebepledir ki, İslâm âleminin nüfusu bir buçuk milyarı aşmasına rağmen Müslüman her yerde ezilmekte, sürünmekte… İşte Bosna, İşte Kosova, İşte Keşmir, İşte Çeçenistan ve işte Filistin ve Irak…
Müslümanlar, paramparça olduğu için Mukaddes Kudüs, İslâm’ın en mübârek üçüncü camii olan Mescid-i Aksa, üç buçuk milyon Yahudi’ye esir odu. Müslümanlar uyanık olsalar, bu zillete katlanırlar mıydı?
Bu günün en dindar gözüken, defalarca hacca, umreye giden Müslümanlar bile bunları düşünmüyor, üzüntü duymuyor, Yahudi esâretinde olan mübârek Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı ziyâret ediyor. Yahudi’ye para veriyor.
Bu sebeple her Müslüman dinimizin ana prensiplerini öğrenmelidir. Bir Müslüman her adımını atarken nereye bastığını görmelidir.
Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim Hocam!
İHSAN TOKSARI: 1934 yılında Kırıkkale’nin Keskin İlçesi’nin Ceritmüminli Köyü’nde Dünyâya geldi. Hâfızlığını Keskin Kur’ân Kursu’nda ikmal etti. 1950 yılının Şubat ayında İstanbul’a geldi. 1951-1952 yılına kadar eski medrese müderrislerinden, İstanbul Müftüsü Bekir Hâki Yener’den ve diğer hocalardan Molla Câmi’de okudu. İmam hatip liselerinin ilk açılısında, bu okulun ilk talebelerinden oldu. 1955 yılında vâizlik imtihanını kazandı. İstanbul’un büyük câmilerinde vaaza başladı. İlahiyat ve Hukuk fakültelerinden mezun oldu. 1965-1967 yıllarında Diyânet İşleri Başkanlığı Teftiş Heyeti Başkanlığı yaptı. Tekrar İstanbul ve Trakya bölgesi vaizliğine tâyin edildi. 1973-1980 yılları arasında milletvekilliği yaptı. 1980’den bu yana, İstanbul’da fahrî vaiz olarak hizmet etti. İnsan Toksarı Hacaefendi, 02 Aralık 2015 târihinde, İstanbul’un Sarıyer ilçesi dâlihindeki Kireçburnu semtindeki evinde vefat etti. Mekânı cennet olsun, kabri nurlarla dolsun. Bu röportaj, kendisiyle yaptığım 5. Röportajdır. Ebedi âleme intikalinden, takriben bir ay önce