Görüyoruz ki, çoğunlukla gaddar, günahkâr zâlimler; lezzetler, nimetler içinde pek rahat yaşıyorlar. Yine görüyoruz ki, masum, dindar, fakir mazlumlar; zahmetler, zilletler, hakaretler, tahakküm ve baskılar altında can veriyorlar. Sonra ölüm gelir, ikisini de götürür. Bu vaziyetten bir zulüm kokusu gelir. Halbuki kâinatın şehâdetiyle, adâlet ve İlahî hikmet; zulümden pak, münezzeh ve temizdirler. Öyle ise, İlahî adâletin tam mânâsıyla tecellî etmesi ve görünmesi için, haşre / yeniden diriltilmeye ve âhiretteki büyük mahkemeye lüzum vardır ki; biri cezasını, diğeri mükâfâtını görsün.
Rızık Yazılıdır
Madem rızık mukadder ve yazılıdır. İhsan ediliyor. Veren de Yüce Allah’dır. O hem rahîm / çok merhamet edici, hem kerîm / çok ikram edendir. O’nun rahmetini itham edip suçlamak derecesinde ve keremini hafife alır bir sûrette gayr-ı meşru bir tarzda yüzsuyu dökmekle; vicdanını, belki bazı mukaddesâtını / dinî değerlerini rüşvet verip menhûs / uğursuz ve bereketsiz bir harâm malı kabul eden düşünsün ki, ne kadar kat kat bir divâneliktir.
Dönülmesi Gereken Zât
Mer’anın sınırını aşan koyun sürüsünü çevirmek için, çobanın attığı taşlarla isabet alan bir koyun, hâl diliyle der ki: “Biz çobanın emri altınayız. O bizden daha ziyade faydamızı düşünür. Madem O’nun rızası yoktur, dönelim” der. Kendisi döner, sürü de döner.
Ey nefis! Sen o koyundan fazla âsî değilsin! Haktan sapmış değilsin! Kaderden sana atılan bir musibet taşına uğradığın zaman, “Muhakkak ki biz, Allah’a âidiz ve muhakkak ki biz, ancak O’na dönücüleriz!” de! Ve hakikî dönülmesi gereken Zât’a dön, îmana gel, kederlenme! Allah de, çoban gibi, seni senden daha çok düşünür.
İki Cihan Saadeti
İman hem nurdur. Hem kuvvettir. Hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir. İmanın kuvvetine göre olayların sıkıntılarından kurtulabilir. “Allah’a tevekkül ettim” der, hayat gemisinde tam bir güvenle hâdiselerin dağlar gibi dalgaları içinde gezer. Bütün ağırlıklarını kudreti sonsuz olan Allah’ın kudret eline emanet eder. Rahatla dünyadan geçer. Berzah / kabirde istirahat eder. Sonra ebedî saadete girmek için Cennete uçabilir.
Yoksa tevekkül etmezse / işlerinde Allah’ı vekil kılmazsa, dünyanın ağırlıkları uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne / aşağıların aşağısına çeker.
Demek ki; iman tevhîdi, tevhîd teslîmi, teslim tevekkülü, tevekkül iki cihan saadetini gerektirir.
Büyük Hatâlar
Büyük hatâ ve cinayetlere verilecek cezalar; ertelenmekle büyük merkezlere bırakılır. Küçük cinayetlerin hak ettikleri cezalar ise, acele edilerek küçük merkezlerde verildiği gibi, önemli bir hikmet ve nedene göre, küfür ehlinin cinayetlerinin büyük kısmı; haşirdeki büyük mahkemeye bırakılır. İman ehlinin hatâlarının cezaları ise, kısmen bu dünyada verilir.
Mümkün Müdür Ki
Hiç mümkün müdür ki:
O Rahmân ve Rahîm olan Yüce Allah’ın
Kendini tanıttırmasına mukabil / karşılık,
İman ile tanımakla
Ve sevdirmesine mukabil, ibadetle sevmek ve sevdirmekle
Ve rahmetine mukabil, şükür ile hürmet etmekle karşılık veren mü’minlere
Bir mükâfât yeri, ebedî bir saadeti / Cenneti vermesin?