Allah; tam bir ihsan, kerem ve ikram sahibidir. Çok merhametlidir. Pek adaletlidir. Adaletli olduğu için, iyilik içine vadesiz / peşin bir mükâfat / ödül koymuştur. Fenalık ve kötülükler içine ise, yine vadesiz / peşin bir mücazat / ceza ve menfî karşılık derç edip koymuştur.
İyi ameller, güzel işler ve hayırlar içine, ahiretin sevabını / güzelliklerini andıracak manevî lezzetler koymuştur. Seyyiatın / kötülüklerin içine ise, ahiretin azabını / cezasını hissettirecek ve sezdirecek manevî cezalar / menfî karşılıklar koymuştur.
Meselâ, inananlar arasında muhabbet ve sevgi; inananlar için, güzel bir sevap ve iyiliktir.
O hasene ve iyilik içine, ahiretin / ölümden sonraki hayatın maddî sevabını andıracak, manevî bir lezzet, bir zevk, bir kalp açılımı koymuştur.
Herkes kalbine baksa, bu zevki hisseder ve duyumsar.
Meselâ, inananlar arasında husumet ve düşmanlık; fena ve kötüdür. O kötülük; kalp ve ruhu sıkıntılarla boğacak bir vicdan azabını, şerefli ve haysiyetli ruhlara hissettirir.
Belki yüz defadan fazla tecrübe edilmiş ve denenmiştir ki, bir mümin kardeşe düşmanlık edildiği zaman, o düşman oluştan öyle bir azap, öyle şiddetli bir acı çekiliyor ki, şüphesiz bu; kötülüğe vadesiz / peşin bir cezadır. Menfî bir karşılıktır. İşte bu yüzden bu acı çektiriliyor.
Meselâ, hürmet ve saygıya lâyık kimselere hürmet etmek; merhamete lâyık olanlara merhamet etmek, onlara acımak ve hizmette bulunmak; onlara karşı yapılan güzel bir iyilik, güzel bir karşılıktır.
Bu iyilikte ahiret sevabını hissettirecek ve duyuracak derecede, öyle bir zevk ve lezzet vardır ki, hayatını feda etmek derecesinde; o hürmet ve saygıyı, o merhamet ve acıma duygusunu insana verir.
Bu da, bir annenin çocuğuna merhametindeki şefkat ve esirgeme vesilesiyle aldığı zevk, mükâfat ve ödül için; hayatını o merhamet yolunda feda eder derecede ortaya koymasında olduğu gibi, kendini gösterir. Evet, yavrusunu kurtarmak için aslana saldıran bir tavuk, hayvanat milletinde bu gerçeğe güzel bir örnektir.
Demek merhamet ve hürmette vadesiz ve peşin bir ödül var. Himmeti yüksek, gayreti büyük ve şerefli, haysiyetli insanlar onları hissediyorlar ki, bu durumlarda, kahramancasına bir vaziyet alıyorlar.
Hem meselâ, hırs ve israfta öyle bir ceza vardır ki, şikâyetlere yol açar. İnsanı endişelendirir. Manevî ve kalbî / içten bir ceza olarak, insanı sersem eder.
Haset ve kıskançlıkta öyle peşin bir ceza vardır ki; o haset, haset edeni yakar, yer ve bitirir.
Hem, tevekkül yani gerekeni yapıp sonucu Allah’tan bilme, yani kadere rıza ve razı oluşta, öyle bir mükâfat / ödül vardır ki; o lezzetli, hemen verilen karşılık; fakirlik ve ihtiyaçları temin hususunda çekilen sıkıntı, elem ve acıları giderir.
Hem, meselâ gurur ve kibirde öyle ağır bir yük vardır ki, mağrur adam herkesten hürmet ve saygı görmek ister. O istemek sebebiyle kendisine yüz verilmez. Hattâ huzurdan kovulur. Büyüklenmesi yüzünden daima büyük bir azap ve acı çeker. Çünkü, hürmet verilir. İstenilmez.
Hem meselâ, tevazuda / alçak gönüllülükte, benlik ve enaniyetten uzak duruşta; öyle lezzetli bir ödül vardır ki, insanı ağır bir yükten ve -soğuk kaçan- kendini beğenmişlik ve beğendirmekten kurtarır.
Hem meselâ suizan / kötü zan ve yorumlamada bulunmanın; daha bu dünyada iken, peşin / hemen verilen bir cezası / bir karşılığı vardır. “Men dakka dukka.” / “Kapı çalanın, kapısı çalınır.” Yani, “Herkes ettiğini bulur, kötülük yapan er geç cezasını görür.” kaide ve kuralı ile, suizan eden, suizanna maruz kalır. Suizanna uğrar.
Mü’min kardeşinin tavır ve hareketlerini kötüye yorumlayanın hareketleri; yakın bir zamanda kötüye yorumlanır. Cezasını çeker.
Öyleyse, bütün güzel ve çirkin huy ve tabiatlar; bu mukayese ve karşılaştırmalara göre ölçülmeli.
Allah’ın rahmetten ümit ederiz ki, bu zamanda bu güzel ve ulvî / yüksek gerçeklerin farkında olanlar; bu manevî zevkleri hissedecekleri için, inşallah bu çeşit ahlâksızlıklara düşmeyeceklerdir.