Nuşirevân’ın, kendi mülkünde ondan daha zengini ve azametlisi bulunmayan, Azerbaycan ve Horâsân’ı idare eden bir kumandanı vardır. Bu kumandan, ikamet ettiği şehir civarında bir malikâne ve bahçe yaptırmak ister. Orada yaşlı bir kadına ait olan bir arazi vardır ve kumandan o araziyi almak ister.
Ata babasından ona kalan bu toprakta yaşayan yaşlı kadın acze ve fakirliğe düşmüş bir şekilde yaşadığı bu toprak parçasından sağlıyordu geçimini ve vereceği vergisini. Üstüne başına giymek için halk Allah rızası için bir şeyler veriyordu.
Derken bu sipah sâlâr yaşlı kadının bir parça toprağına işimi görür diye tamah ederek toprağı kendisine satması için birini yollar. Kadına ne dediyse ne teklif ettiyse kabul ettiremeyince zorbalıkla araziye el koyar ve başlar arazinin etrafını duvar ördürmeye.
Acze ve fakre düşen kadın sonunda ya toprağının bedelinin ödenmesine yahut kendisine başka bir yerde arazi verilmesine rıza gösterir ama nafile. İş işten geçmiştir artık. Sözüne kulak verilmez.
Bütün umutları tükenen kadın çareyi Şah’ın yanına varmada görür ve düşer yollara. Fakat dergaha alınacağına ihtimal vermeyerek dışarıda bir yerde bekleyip ilk fırsatta halini anlatmak için önüne atılmaya karar verir. Yaparda..
Başındaki dertleri Nuşirevân’a anlatmaya başlayınca yüzü düşer şahın, gözleri dolar kadına dönerek; “İçin rahat olsun, işin buraya kadar olan kısmı seni, bundan sonrası bizi ilgilendirir, muradına ereceksin ve şehrine seni geri yollayacağım. Buralarda birkaç gün istirahat eyle. Zira uzun yoldan gelmişsin.”
Hemen gulamı çağırır ve talimatı verir. Gulam hadisenin olduğu yere gider ve ahali ile konuşur herkesi dinler bir güzel sorar soruşturur sonra dergaha gelip Nuşirevân’a anlatır her şeyi.
Ertesi gün baş hacibi emreder ve “Devlet erkânı ve emirler huzura geldiklerinde falanca şehrin valisini ikinci emrime kadar koridorda tutuver.” diye emir verir.
Devlet erkânı toplanınca başlar sormaya;
Nuşirevân: Azerbaycan emirliğine verdiğimiz falanca kimsenin ne kadar malı mülkü vardır?
Huzurdakiler: Bildiğimiz kadarıyla ihtiyacı olmadığı halde 2.000.000 dinarı, 500.000 dinarlık altın ve gümüşten ziyafet eşyaları, 300.000 dinar değerinde yaygı ve ziynet eşyasına maliktir. Irak, Fars ve Azerbaycan diyarlarında emlakının olmadığı kasaba yoktur. Denebilir ki ondan daha alâyişli bir emir bulamazsınız dediler.
Nuşirevân: Peki ya hayvan cinsinden nesi var?
Huzurdakiler: Tahminen otuz bin kadar hayvanı vardır.
Nuşirevân: Ya köle?
Huzurdakiler: Bin yedi yüz gulam, dört yüz cariyesi vardır. Sizin devlet-i şâhâneniz sayesinde daha ne şatafatı olduğunu bir Tanrı azze ve celle bilir.
Ve cezayı keser Nuşirevân; Tez elden bu herifin tepeden tırnağa derisinin yüzülmesini, içine ot tıkıp sarayın kapısına asmanızı ve dahi münadinin yedi gün ‘halka zulmü reva gören mahlûkun akıbeti bu olur’ diye çağrışmasını emrediyorum!
Sonra ekâbire şöyle seslenir Nuşirevân: Biliniz ki ben laf olsun diye iş yapıp söz konusu kişiye karşı bir hata işlemedim. Bundan böyle Tanrı azze ve celle rağmına zulüm ve gaddarlık eyleyen kişi aynı kaderi paylaşır. Yeryüzünde bozguncuların kökünü kazır, zalimlerin elini eyledikleri zulümden çekerek cihanı adalet ve hakk ile mamur kılarız. Değil mi ki Tanrı azze ve celle bizi bunun için yarattı! Değil mi ki zorbaların ve zalimlerin mazluma uzanan ellerini kırmak için bizi kullarına şah eyledi. Aynı akıbeti paylaşmamak için elinizden geldiğince iyi işler yapmaya azmediniz.
Şimdi bizim iktidar sahipleri de Hz. Ömer (r.a)’in adaletinden dem vurarak aynı hassasiyeti taşıdıklarını söylüyorlar ama nafile. Her yerde adaletsizlik, haksızlık, yolsuzluk, liyakatsizlik vs. vs. almış başını gidiyor.
Öyleyse soruyorum; Hz. Ömer (r.a), Nuşirevân’ dan daha adil değil midir?
Son söz: ”Küfr ile belki amma zulm ile paydâr kalmaz memleket.”
Kaynak: Nizamü’l Mülk,Siyasetname,Çev:Mehmet Taha Ayar,Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,İstanbul 2009.