İktidar

101

      Byung-Chul Han’ın iktidar isimli kitabının
kapağında piyonun gölgesi şah olarak gözükmektedir. Kitabın özetini veren bir
kapak olmuş. Burada piyon gibi gözüküp gerçekte şah olan mutlak iktidara vurgu
yapılmakta olup gerçek ve mutlak iktidarın çok da görünür olmayı seçmediğini, görünür
olanın ise mutlak güç sahipleri olmadığı ana fikrinden hareket edilmektedir.

     Mutlak iktidardan kasıt ekonomik-politik-dini
gücü elinde tutanlardır. Günlük siyaset sahnesinde bir görülüp kaybolanlar
iktidar sahipleri olanlar değildir. Günlük siyasetin değişmesi iktidarların
değiştiği anlamına gelmemektedir. O nedenle günlük siyasetler ve iktidarlar bu
yazının konusu da değildir.  

     Görünür olanlar zamanın ruhuna uygun
oyunculardan başka bir şey değildir. Oyuncuların yakışıklılığı, güzelliği,
hitabette güçlü olmaları, seslerinin güzelliği sahnede kalma sürelerini
uzatabilir ama en nihayetinde bunlar da eskiyecektir. Eskiyenin yerini yine ‘’halkın
içinden-miş’’ gibi yeni oyuncular alır.
Kalabalık halk kitleleri sahnede kendisine benzettikleri bu figürleri avuçları
patlarcasına alkışlarlar veya alkışlatırlar. Gönülden ve özgürce eskiye sövmeye
yeni gelenleri ise sevmeye ve savunmaya başlarlar.

      Görünür olmayan mutlak iktidar, geniş halk
kitlelerinin sanki kendi ‘’özgür‘’ iradesiyle seçim yapıyormuş gibi sanması
için büyük çaba harcar. Önemli olan halktaki özgürlük algısının yanılsamasının
devam etmesidir. Çünkü halk bir baskıyla karşı karşıya olduğunu düşünürse isyan
hareketi başlatabilir. İktidarın gerçek sahipleri tarihsel olarak bu döngüyü
çok iyi bildiklerinden işlerin bu noktaya gelmemesini sağlayacak çalışmalarda
bulunur. O nedenle kitlelere baskı yapılarak bir şey kabul ettirmek yerine
kendisi iktidar ve güç sahibiymiş algısını yerleştirir. Alabildiğine özgürlük
teraneleri okunur ama içi boştur. Terazi görselleri paylaşılır ama içinde
adalet yoktur. İktidardaki figürlerin Oligark tipler yerine halka benzeyen
figürler olması tercih edilir. Ezildiğini düşünen halk yıllardır kendisinin
atamadığı yumruğu veya küfrü yapanı kendisine benzettiği için baş tacı eder.
İşin tılsımı buradadır.

  
     İronik biçimde “özgürlüğün”
başladığını düşündüğün yerde teslimiyet başlamıştır. Bu teslimiyeti de insan
gönüllü olarak ve borçlanarak yapmaktadır.
Borçlandırılan insan artık modern şehirli hayatın
esiri yapılmıştır. Tüketimin insanı tüketen baş döndürücü hızında neleri
kaybettiğimizin bile farkına varmadan çalışmazsan aç kalırsın retorikleri
altında sürekli çalışan ve tüketen yığınlara dönüşümüz gerçekleşmiştir artık.

     İşte günlük iktidarların görevi bu
yığınların ‘mış’ gibi yaşamaları ve bunu sağlayacak altyapının devamını
sağlamaktır sadece. Gölge etmesin yeter çark modeli otomatik olarak dönmeye
devam edecektir. Siz bu çarka çomak sokan gerçek muktedirlere karşı çıkan
muhalefet gördünüz mü hiç? Gerçek iktidar düzeninde muhalefet ‘miş’ rolünü
oynamak düşer onlara da.

       Güçle
değil kalemle ve akılla sağlanan iktidarda esas olan ötekini ‘Benleştirmektir’.
İktidar öteki olmadan bir şey ifade etmez. Aslında öteki anlamlı bir değer
ifade etmez sadece kendine dönüşün bağlantısıdır.
Dönüştürebilmek adına
içinde yaşadığımız her şeyi anlamlandırır, isimlendirir. Anlamlandırmaları
yaparken de semboller, afişler, metinler ( edebiyat-tarih) kullanır. Ne var
bunu herkes kullanabilir denebilir ama esas olan bunların geniş kitlelere
ulaşması ve sürekli olarak tekrar edilmesidir. Yani iktidar retoriktir, sürekli tekrardır, rutinleştirdiklerimizdir.
İktidarın gücü yasaklarda değil tekrarlarda yatar. Tekrarların neden ve nasıla
ihtiyacı yoktur. Yapılıyorsa vardır bir hikmeti. Bu aşamayla birlikte
sadakatlar ve liyakatlar satın alınarak otorite güvence altına alınır.

     Sıradanlaşan ve rutinleşen iktidar görünmez
olarak hayatın her alanını kapsar. Normatif değerlerle şekillenen davranış
kalıpları, bireyin zorunlu olarak yaptığı şeylerin kendi özgür iradesiyle
yaptığını sandığı tercihler haline gelir. Düzleştirilen,
tektipleştirilen insan yığınları gerçek iktidarın istediği durumdur. Bunun
dışında kalan farklılıklar, sapmalar ya anomali diye psikolojinin konusu
yapılıp ilaç kapitalizmini besleyecek ya da renksiz demokrasinin yeşil garnitürleri
diye pazarlanıp demokrasi kahramanlığı yapılacaktır.