İki üniversite: Nizamiye ve Bolonya

185

Gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkelerin farkı nerede
yatıyor?

Milletleşme deniyor, zihniyet deniyor, bir zamanlar
sınıflar denirdi… Bunların hepsi de tekrar soru doğuran çözümler. Niçin
milletleşemediler, niçin o zihniyet, niçin… Geçen yazımda bahsettiğim “Beş defa
niçin diye sorunuz.” tavsiyesi burada da geçerli… Kök sebebe varmak için beş
yeterliyse ne âlâ. Değilse sormaya devam.

 

Gelişmişle gelişmemiş arasındaki temel farka, kök sebebe
yakınlığına inandığım bir etmen var: Toplum, kendi problemlerini kendinin
çözebileceğine inanıyor mu? Yoksa bir büyük adamın veya büyük adamların zuhur
etmesini, kendisi için bu işi yapıp çözümü ona hediye etmesini mi bekliyor?

 

Bolonya Üniversitesi

Avrupa’da aydınlanmanın ve bilim devriminin doğuş
sebepleri arasında üniversitelerin kuruluşu sayılır. Coğrafî keşifler ve
özellikle Amerika kıtasının keşfi, bilim cemiyetleri ve matbaa, diğer
sebeplerdir. Bilim cemiyetlerinden kasıt, Londra Kraliyet Bilimler Akademisi,
Paris’teki Fransız Bilim Akademisi gibi kurumlardır. Avrupa’da bunların
başlangıcında hep insanların kendi organizasyonları, kendi teşebbüsleri var.
Bunları siyasî otorite kurmuyor. Siyasi otorite, kurulmuş cemiyetlere sonradan
dâhil olup destekliyor.

 

Üniversitelere dönelim. Bolonya Üniversitesi’ni, Batı’nın
ilk üniversitesi sayıyorlar. Hâlâ yaşayan, hâlâ hayatını sürdüren bir
üniversite! Yaşı 900’ü aşmış, 1000’e yaklaşıyor. 1088 yılında öğretime
başlamış. Fakat başlangıçta pek üniversite denilecek hâlde değilmiş, yüz yıllık
bir gelişme döneminden sonra kişiliğini bulmuş.

 

Nizamiye Medreseleri

Fakat durun! Bu tarafta da üniversiteler var… deyip
Nizamiye medreselerini sayabiliriz. En ünlüsü, Bağdat Nizamiye Medresesi,
1067’de açılmış. Bolonya’dan 21 yıl önce. Bolonya’nın tedrici gelişmesini
düşünürseniz, belki yüz küsur yıl önce. Peki, Bolonya giderek bilim devrimine
sebep oldu da, Nizamiye niçin olmadı?

 

Kuruluş sebeplerindeki büyük farktan. Kuranların
konumlarındaki büyük farktan.

 

Nizamiye medreseleri, Büyük Selçuklu Veziri
Nizamülmülk’ün eseri. Yani devlet kuruyor, tepeden kuruluyor. Sebep? Sebep, Şiî
Fatımî’lere karşı devletin resmî ideolojisi hâline getirilmek istenen Şafiî-
Eşari felsefesini savunmak ve yaymak. Nizamülmülk, bu işin başına da İmam
Gazali’yi getiriyor… Gazali, Şafiî, Eşari görüşlerin ne olduğuna bakarsanız,
Nizamiye medreselerinin bilim devrimine falan sebep olamayacağı görülür.
Bunlar, olsa olsa, bir bilim devrimi kıvılcımını söndürmeye yarayabilir. Galiba
öyle de oldu. Hiç olmazsa Kayıp Aydınlanma’nın yazarı Frederick Starr öyle
düşünüyor.

 

Öğrencilerin kurduğu üniversite!

Bolonya Üniversitesi’ni öğrenciler kuruyor! Evet, hocalar
da değil, öğrenciler. Bilgi “talep” eden “talebeler”. “Kardeşlik (Fraternite)”
cemiyetleri kuruyorlar. Fraterniteler, Batı üniversitelerinde hâlâ var.  Aralarında para topluyor ve öğretmesini
istedikleri hocaları maaşa bağlıyorlar. Öğrenci ve hocaların kurduğu bu tüzel
kişiliğe universitas deniyor. Kelimenin bu anlamdaki ilk kullanılışı. Kuruma,
ta o dönemlerde öğrenmenin (çalışıp öğrenmenin) besleyen anası, Alma Mater
Studium deniyor ve amblemine bu yazılıyor. Batı’da bugün de mezunlar,
üniversitelerini bu sıfatla anarlar: Alma Mater- besleyen anne.

 

Hocaları denetleyen, maaşlarını tayin eden, müfredatı
talep eden, hep öğrenciler. Çeşitli milletlerden öğrenci geliyor. Bu grupların
her birine “nation” deniyor. “Nation”lardan birinin üyesi bir kabahat işlerse
Bolonya şehri, grubun tamamını cezalandırıyor. Fraterniteler, buna karşı da
teşkilatlanıp, bu kuralı kaldırtıyorlar.

 

Yapı, yavaş yavaş değişiyor, hocalar kendi aralarında
dayanışmaya geçip maaşlarını ve sınav ücretlerini belirlemeye başlıyor. Sonunda
şehir yönetimi, hocaların maaşlarını, topladığı vergilerden karşılamaya
başlıyor ve üniversite bir bakıma kamulaşıyor.

 

Yalnız Bolonya değil, İtalya’nın kuzeyi, kendi kendini
yöneten şehir devletlerinden oluşuyor. Ahali, kendi göbeğini kendi kesiyor.
Rönesans’ın vatanı da burası. Sonra adım adım, şehir devletlerinden millî
birliğe ve millet devletine ilerliyorlar.

 

Biz yaparız farkı

İlk üniversite niçin Kuzey İtalya’da da Güney’de değil?
Çünkü Güney hür değil, bağımsız değil. Güneyi, Normanlar istila etmiş ve
şehirlere ya doğrudan yahut tayin ettikleri baronlar aracılığıyla
hükmediyorlar. Her şey tepeden aşağıya iniyor. Halk, bir şey istediği zaman
fert fert, Norman reisten veya onun baronundan, o da olmazsa baronun
yakınından, yakınının yakınından medet umuyor. Kendi göbeğini kesmek diye bir
ümit yok; böyle bir anlayış da doğmuyor. Bugün hâlâ, Kuzey İtalya ile Güney
İtalya arasında refah farkı, zihniyet farkı vardır. Kuzey endüstri ve
zenginliğiyle, Güney, mafyasıyla tanınır.

 

Gelişme- gelişememe ayrımının kök sebebi, insanların,
“Davranın, biz birlikte yaparız.” demeleri ile “Biri yapsın.” diye beklemeleri
arasındaki fark gibi görünüyor. Yatay -dayanışarak, beraberce- ile düşey
-tepeden aşağı- arasındaki fark bu. Millet olmakla olmamak diye gördüğümüz de
aynı zihniyet ve davranış. Kendi geleceğimizi biz kurarız diyenler bir tarafta…
Büyüklerimiz bizi kurtarır, ben en iyisi derdimi, büyüğümüzün yakınına
söyleyeyim diyenler öbür tarafta!  https://millidusunce.com/iki-universite-nizamiye-ve-bolonya/

Önceki İçerikEbüsuûd Efendi ve Tefsiri – 6 (İrşâdü’l Akli’s-Selim – 6)
Sonraki İçerikAk Parti’nin Umurunda Değilsin Aziz Milletim
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)