İki Muamma: İktidar ve Devlet !

95

Yaşadıklarımıza bakıp, hem bireysel hem de toplumsal açıdan karamsarlığa düşmemek imkansız. Çünkü nasıl olduğunu pek anlayamadığım uzun süreli bir istikrar (!) da var. Daha ne olacak? Yüzde elli oy  almış bir parti, ezici çoğunlukla tek başına iktidar. Her şeyin kontrol altında ve düzenli olması gerekirken bu olayların cereyan etmesi, insana ister istemez “Hangi iktidar? Hangi devlet?” ve “Nerede bunlar?” diye sordurtuyor.  

Bana göre; Türkiye’nin kurumlarını sarsan, bölücülüğü azdıran, topraklarımızı yabancılara pervasızca satan, madenleri peşkeş çeken, enflasyonu artıran, işsizliğe rekorlar kırdırtan, dar ve sabit gelirliyi ezen, köylüyü ve çiftçiyi perişan eden, hukukta güçlüyü haklı çıkartan ve nihayetinde “Türkiye’de kaç devlet var?” dedirten bir istikrar var.

Böyle bir istikrardan nemalanan fakir, zengin birçok insanın da, bu duruma garip bir rızası ve bundan kaynaklanan suskunluğu bulunuyor.

Son günlerin merakla izlediğimiz gelişmeleri, devletin en önemli kurumu olan Milli İstihbarat Teşkilatı üzerinden yürüyor. Bu kurum; Türk Milleti ve Devleti ile ilgili oyunları bozmak ve geleceği iyi olacak şekilde lehimize kurgulamakla görevlidir. Bu sebeple bireysel ve toplumsal varlığımız açısından çok önemlidir.

Bu istikrar abidesi iktidar zamanında, Türkiye’mizin zayıflatılmayan, itibarsızlaştırılmayan ve güçsüzleştirilmeyen kurum ve kuruluşu kalmamıştır. Şimdi sıranın MİT’e geldiği anlaşılıyor. Ve bütün bunlar, bu kurumları yönetenler üzerinden yapılıyor.

Yargı kurumları, silahlı kuvvetler, muhalefet partileri, medya üzerindeki tasarruflar, yerel yönetimler üzerindeki baskılar ve nihayet MİT Müsteşarının ve bazı MİT görevlilerinin yargı önüne getirilmek istenmesi… Acaba birileri bu kurumlara, bu kurumların çalışanlarına ve Türk Milletine birbirinden değişik mesajlar mı vermeye çalışıyor? Eğer böyleyse herkesin payına düşen mesajı iyi okuması gerekiyor.

Kanaatimce Türk Milletine verilmek istenen mesaj şudur : “Biz öyle bir gücüz ki; sizin her şeyinizle oynarız. Bize makam ve mevki sökmez. Ha bir emekli Genel Kurmay Başkanı ha bir MİT Müsteşarı… Ya dizinizi kırıp oturacaksınız ve sesinizi çıkartmayacaksınız ya da emdiğiniz sütü burnunuzdan getireceğiz.”.

Şimdi size bazı sorular soruyorum:  Yüzde elli oy alarak iktidar olmuş AKP muktedir midir?  Eğer muktedirse bu yaşananlar nasıl izah edilmelidir? Ülkenin kurum ve kuruluşlarının bu kadar yıpratılması bir istikrar göstergesi midir? Bana göre sıradan her vatandaşın, bu ve benzeri soruları cevaplandırması gerekir.

Türkiye’de “Müslümanlar iktidar olsun” diye en küçük yerleşim birimi olan mezra, köy ve mahallelerden başlayarak halkın dini duygularını istismar eden imam, müezzin, şeyh, mürit, öğretmen, muhtar, esnaf vs. şimdi içine düştüğümüz bu vahim durum karşısında, eğer biraz vicdan sahibi iseler Türk halkını uyandırmalıdır.

Odalar ve Borsalar Birliği başta olmak üzere iş dünyasının TÜSİAD, MÜSİAD gibi temsilcileri ile kendini liberal, komünist, muhafazakar, demokrat olarak tanımlayan herkes içinde bulunduğumuz bu durum hakkında bildiklerini ve öngörülerini Türk Milleti ile samimi olarak paylaşmalıdır.

Aysel Tuğluk “iç savaş” a vurgu yaparken, bu iktidarı desteklemiş olan bütün yerel güçlerin ve samimi vatandaşlarımızın, içine düştüğümüz bu durum karşısında vicdanları hiç mi sızlamıyor?

Bu nedenle yaşadıklarımız, bize, MİT Müsteşarının hangi nedenle olursa olsun, aleniyet içinde bir savcı tarafından şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılması bu ülkede “hangi devlet” veya “kaç tane devlet” sorularını sormamıza sebep oluyor. Bu soruları sorma aşamasına gelmemiz ise tüylerimizi diken diken ediyor.

Bu durum karşısında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan R.T Erdoğan’ın düştüğü pozisyon onlar açısından talihsiz olduğu gibi her şeyini devletin varlığına bağlamış benim gibi sıradan vatandaşlar için çok vahimdir. Hele TBMM’ye bu konu ile ilgili yasal bir zırh oluşturmak üzere kanun tasarısı sevki ve ardından soruşturmayı yürüten savcının görevden el çektirilmesi gelecek bakımından korkularımızı daha da artıran hususlar olmuştur. Böyle uygulamalar, anayasadaki eşitliğin kağıt üzerinde kaldığını ve güçlülerin hukukunun egemen olduğunu gösteriyor.

Bütün bu gelişmeler; AKP iktidarının gerek iktidara gelmek gerekse iktidarda kalmak için, kendisini iktidar yapan iç ve dış güçlere verdiği tavizler nedeniyle, Türkiye’nin kurum ve kuruluşlarında oluşan zararlar, bizlere gelecekte Türk Milletinin ödeyeceği faturanın bir hayli kabarık olacağını göstermektedir.

Türk Milletinden oy alarak başta ABD olmak üzere küresel güçlerin desteğiyle iktidarını sürdüren AKP iktidarı hem kendisi gelişmeler karşısında şok yaşamakta hem de bizleri şoka sokmaktadır. Artık iktidar da 10 yılını tamamlamış olan AKP’nin mağdur edebiyatına sığınma olanağı da kalmamıştır. Vatandaşlarımız acil değerlendirmeler yapıp, geleceğimiz hakkında doğru kararlar almalıdır. Yoksa sahip olduğumuz topraklar üzerinde birbirinden müstakil ve birbirleri ile çatışan ve bize “kim devlet” diye sordurtan gelişmeler oluyor.

Bizim bilmek isteğimiz şey ise “tek devlet”in olduğu ve adına da “TÜRK” denildiğidir.