İlk hikâyeyi
Yılmaz
Özdil 2011 yılında anlatmıştı.
Aynen okuyalım:
New
York’un “demokrat” valisi var, Obama’nın has adamı, David Paterson… Bu vali,
beyzbol efsanesi Yankees’in taraftarı… Geçen seneki final maçını, en faça
koltukta seyretti.
Gel gör
ki, “şerefsiz” New York Post Gazetesi, merak eder, Yankees Kulübü’nü arar,
Vali’nin kaç bilet aldığını, parasını ödeyip ödemediğini sorar. ABD bizim gibi
“ileri demokrasi” ülkesi olmadığı için, “kabile devleti” olduğu için, “Sana ne
lan” diyemezsin, cevaplayacaksın.
Yankees
Kulübü, Vali’ye beş tane bilet verildiğini, parasının ödenmediğini açıklar.
Niye ödenmemiş? “Resmi görevli” olarak geleceği bildirilmiş, resmi
görevliden para alınmıyor.
Gel gör
ki, “haysiyetsiz” New York Post Gazetesi, bu sefer, neden bir tane değil
de beş tane bilet verildiğini merak eder. Araştırır…
Vali’nin iki yardımcısına, oğluna ve oğlunun arkadaşına “avanta” bilet
aldığını ortaya çıkartır…
Haşırt
diye manşet yapar. Buyrun burdan yakın…
Manşetteki
soru basittir: “Avanta bilet rüşvet değil mi?”
Vali
tutuşur… Yankees’le temas kurup, parayı ödemek istediğini söyler. Orası
“yalakalar devleti” olduğu için, Yankees kulübü “Reca ederim efenim, ödenmiş
kabul edelim” diyemez maalesef… Hesapları denetleniyor. “Kredi kartı
numaranızı verin, tahsil edelim” der.
Fakat
kredi kartından öderse, ödeme tarihi ortaya çıkacak. Yani, maçtan önce değil,
gazetenin manşetinden sonra mecburen ödemek zorunda kaldığı anlaşılacak.
Hal
çaresi?
Vali
der ki: “Çek vereyim!”
Verir
çeki… Ancak, cinlik yapar, eski tarih atar. Böylece, sanki maçtan önce parayı
ödemiş gibi olur. Sonra da utanmadan basın toplantısı yapar, “İftira atıyorlar…
İşte ödediğim çek” der.
Gel gör
ki, “karaktersiz” New York Post’un manşeti, ihbar kabul edilmiştir. “Badem
bıyıklı” polis devreye girer. Çek, adli tıp tarafından incelenir. Mürekkep
testiyle, çeke atılan tarihin çakma olduğu kanıtlanır.
“Puşt”
New York Post manşeti dayar: “Vali yalan söylüyor!”
Hadi
bakalım, New York Eyaleti Dürüstlük Komisyonu devreye girer iyi mi…
Dedim
ya, orası bizim gibi “ileri demokrasi” ülkesi olmadığı için, böyle saçma sapan
komisyonları var… Toplanır, haşırt diye 62 bin 500 dolar cezayı geçirir
Vali’ye.
2 bin
500 dolar bilet parası, 60 bin dolar yalan söylediği için!
İşin
“hazin” tarafı… Dürüstlük Komisyonu’nun üyeleri, bizzat vali tarafından
seçiliyor. Yani, “Koltuğumuzu ona borçluyuz, pisliğini örtelim, aklayalım” demiyor
“nankör” herifler!
Netice?
Uçtu vali.
Obama çıkıp “Kefilim” demedi. Zart diye değiştirildi. İnsan içine çıkamıyor şu anda.
*******************************
Şükrü Saracoğlu
1942-46 arasında Türkiye Başbakanı, 1938-42 arasında Türkiye Dışişleri Bakanı, 1948 ile 1950 arasında da Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı olan Şükrü Saracoğlu, bu görevler
dışında 1924 ile 1938 arasında da değişik hükûmetlerde Millî Eğitim, Maliye ve
Adalet bakanlıkları yapmıştır. İsmet İnönü ile beraber II. Dünya Savaşı
sırasında Türkiye’yi savaşın dışında tutan politikalara yön vermiştir. Ayrıca 1934
ile 1950 arasında Fenerbahçe Spor Kulübü başkanlığını yürütmüştür.
İşte
bunca görevlerde bulunmuş olan Şükrü Saracoğlu’nun oğlu Rüştü Saracoğlu anlatıyor.
Yılmaz
Özdil’in 2014’te yazdığı
köşe yazısından aktarıyorum:
Sene
1942… Babam, Başbakan. Aynı zamanda,
Fenerbahçe başkanı. Ankara’dayız.
Fenerbahçe’nin
maçı var. Kardeşim ve dayımla birlikte
maça gitmek istiyoruz. Ama, havamız olsun diye, bizi babamın götürmesini
istiyoruz.
Babamdan
çekindiğimiz için söyleyemiyoruz, anneme söylüyoruz. Annem, babama aktarıyor, “çocukları
maça götür” diyor. Babam, “peki” diyor.
Hep
birlikte başbakanlık makam aracına biniyoruz, stada geliyoruz.
Şeref
tribününe oturup, sahayı en güzel yerden seyredeceğimizi düşünürken… Babam
şoföre sesleniyor, “şurada dur” diyor.
Cüzdanından
para çıkartıyor, dayıma veriyor; “haydi bakalım çocuklar, gişenin önüne geldik,
gidin biletinizi alın” diyor!”
Şükrü
Saracoğlu’nun oğluna verdiği büyük ders.
Başbakan
ve Fenerbahçe başkanı… “Avanta almayacaksın” diyor… Alt tarafı bilet
demiyor.
“Her ne almak istiyorsan, mutlaka parasını ödeyeceksin”… “Suiistimalin
büyüğü küçüğü olmaz” diyor…
****
Ve
seneler geçiyor… Başbakanlar değişiyor… Fenerbahçe başkanları değişiyor… Kadıköy’de
maç var.
Sonradan
Fenerbahçe başkanlığı koltuğuna oturacak olan Faruk Ilgaz, stada giriş yapmak
üzere geliyor.
O
sırada gözü takılıyor, bilet kuyruğunda bekleyen, yaşı hayli ilerlemiş,
bastonlu bir beyefendi görüyor.
Dikkatlice
bakıyor, o da ne?
Bilet kuyruğunda bekleyen beyefendi, Eski Başbakan ve Fenerbahçe Başkanı Şükrü Saracoğlu’dur.
*******************************
Büyük Haramlara Giden Yolun Durakları
AKP iktidarı döneminde bir tek bakanlığın, bir genel müdürlüğünde yapılan yolsuzluğun
Cumhuriyet tarihindeki yolsuzlukların toplamından fazla olduğu iddia ediliyor.
Asayişimizden sorumlu zevatın uyuşturucu baronları, mafya liderleriyle boy boy resim verdiği
görülüyor.
Başbakan
“siyasi ahlak yasası” getirmeye çalıştı. Cumhurbaşkanı “Böyle
yaparsanız görev alacak il ve ilçe başkanı bulamazsınız” diye rafa kaldırdı.
Kamu ihale yasası 190 kere değiştirildi. Bütün önemli projeler ihalesiz paylaştırılmakta.
Devletin büyük harcamaları Sayıştay denetiminden kaçırıldı. Denetimden kaçıramadıkları alanlar için CB
talimat veriyor: “Sayıştay’ın icracı kurumlardaki denetimini açık arama ve ceza
penceresinden bakarak yapmaması gerektiğini düşünüyorum.” Bu talimata uyacak
partili kişiler Sayıştay Başkanlığı ve Başsavcılıklarına atanıyor.
Diyebilirsiniz
ki bu ortamda sen de tutmuş “avanta bilet” gibi çok küçük bir konuyu
yazıyorsun.
Doğrudur.
Ama “büyük
haramlara” giden yol “küçük haram” duraklarından geçer.
“İnandığınız
gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.”
Küçük yolsuzlukları
ve ahlaksızlıkları engellemezseniz, büyüklerini isteseniz de engelleyemezsiniz.